Sermayenin bütün okları kadınların emeğine yönelirken
“Kalkınma Planı”, “Orta Vadeli Program”, “Performans ve Eylem Planı”, “Strateji Belgesi”, “İzleme ve Değerlendirme Raporu” ... Bunlar, nasıl yaşayacağımızın, hangi koşullarda çalışacağımızın, ürettiğimizden ne kadar faydalanacağımızın, çocuklarımızın geleceği için ne planlandığının, “bizim çocuklar” ile “onların çocukları” arasındaki devasa yaşam farkının gün geçtikçe nasıl artacağının ifade edildiği belgelerdir aslında.
Sevda KARACA
Bazı belgeler vardır, içeriklerini isimlerinden anlamak çok kolay değildir, ama o yazılanların ne anlama geldiğini hayatlarımız, umutlarımız, beklentilerimiz pahasına öğreniriz. 10. Kalkınma Planı, Kalkınma Bakanlığı Orta Vadeli Programı, Maliye Bakanlığı 2013-2017 Stratejik Planı, Maliye Bakanlığı 2015 Performans Programı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırladığı Eylem Planı, 2015-2018 Stratejik Planı ve 2014-2023 Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Stratejik Planı, Sosyal Güvenlik 2015 Performans Programı, İŞKUR 2013-2017 Dönemi Stratejik Planı, Milli Eğitim Bakanlığı Stratejik Planı ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün Ulusal Eylem Planı İzleme Raporu… Tüm bu belgelere “birlikte” bakmak neden önemli? Çünkü bunlar, eğitim, yaşlı ve engelli bakımı, sosyal hizmetler ve yardımlar gibi toplumsal hayatımız ve çalışma hayatımız üzerinde belirleyici etkisi olan alanları da topyekûn düzenleyerek bize nasıl bir iş yaşamı sunulduğunu da gösteriyor. Hem çalışma hayatındaki mevcut durumumuzu hem de bu durumun önümüzdeki yıllarda nasıl bir yöne evrileceğini anlatıyor. Tek tek ele almaya kalksak bir sürü ayrıntının, bir sürü “gelecek planının” görüleceği bu belgelere en genel hatlarıyla bakmak niyetimiz bu yazıda. En sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Bu belgelerde öngörülenler, iktidar ve sermaye tarafından hayata geçirilirse, yarınımız dünümüzden çok daha zorlu geçecek. Bizi her yönden sarmalayan emek düşmanlığı daha da barbarlaşacak!
KADINLAR “KALKINMA İÇİN TÜKETİLMEMİŞ KAYNAK”
Bu metinlerin hepsi “2023 hedeflerine ulaşmak için gerekli adımları gerçekleştirmek üzere” tasarlanmış. Gerekli o en önemli adım da, ekonomik büyüme adına “emek maliyetlerini düşürmek”; yani sömürünün yoğunlaştırılması. Bunun için de yapılacakların başında çalışma yaşamının “esnekleştirilmesi” geliyor. Peki nasıl? Modern kölelik büroları adı verilen ve işçileri toplu halde geçici sürelerle kiralama esasına dayalı, geçici işçiliğin kurumsallaşması anlamına gelen özel istihdam bürolarının yaygınlaştırılmasıyla… Kıdem tazminatının fona devri adı altında iş güvencesinin ortadan kaldırılmasıyla… Sonuçlarını vahim bir biçimde yaşadığımız taşeronluk sisteminde “işçi hakları”nın düzenleneceğinin söylenmesiyle... “Rekabet gücünün artırılması” denilerek emeğin değersizleştirilmesi ve güvencesizleştirilmesinin daha hızlı bir biçimde gerçekleştirileceğinin vurgulanmasıyla…
Bütün bunlar kadın emeği açısından da ele alınması gereken noktalar: Metinlerin hepsi “Kadın istihdamı 2023 yılına kadar %38’e çıkarılacak. 2017 sonuna kadar özel sektörde işe yerleştirilenler içinde kadınların oranının %35’e çıkarılacak” noktasında birleşiyor.
Peki iktidar kadın istihdamını artırmayı neden istiyor? Kadınları güçlendirmek için mi? Hayır. Bu metinlerde kadın işgücü “ülkenin ‘kalkınma stratejisinde’ henüz tüketilmemiş bir kaynak” olarak ele alınıyor. Bu kaynağın “verimli” kullanılabilmesi için işin korunması ve aynı işte kalabilme güvencesini ifade eden “iş güvenliği” yerine, istihdamın kesintilerle de olsa sürdürülmesi ve tek bir işverene bağlı olmadan çalışmanın devamlılığını ifade eden “istihdam güvencesi” kavramı getiriliyor. Kadın emeğinin kayıt içine alınması için “iş paylaşımı, esnek zamanlı çalışma, evden ve uzaktan çalışma gibi esnek çalışma biçimleri için gerekli yasal düzenlemelerin” hızla bitirileceği söyleniyor. Böylece kadın istihdamı artırılacak! Bunun anlamı açık, bir işi iki işçinin yapmasının, iki kişiye bir kişilik ödeme yapılmasının önü açılıyor.
Bir noktaya daha dikkat çekelim. Metinlerde “çalışanlar için doğuma bağlı izin ve hakların, kreş haklarının” ele alındığı mevzuatın “esnek çalışma imkânlarına uygun olarak” hızla değiştirileceği söyleniyor. Bu yeni düzenlemeler, kadınların hem evde bakım hizmetlerini yerine getirmesinin dayanağı hem de sermayeye beleş “tüketilmemiş kaynak” sunulmasının bir yolu!
DAYIBAŞLARININ İKİ DUDAĞI ARASINDAKİ İŞLERE MAHKUMİYET
Özel istihdam bürolarına geçici iş ilişkisi kurma hakkı tanınması ve yaygınlaştırılması hızla gerçekleşecek. Bu, özellikle kadın işgücünde belirginleşen geçici çalışmanın yerleşmesi anlamına geliyor. İşçiler çalışma iradelerini bu bürolara teslim edecek, sabit bir gelirle, düzenli bir işte çalışma olanağı ve çalışacağı işyerini seçme özgürlüğü ortadan kalkacak. Madenlerde “dayıbaşılık” denen sistem artık her yer için “kural” olacak. Bu, kadınlar açısından, işyerinde daha fazla eşitsizlik, sömürü, taciz ve şiddet anlamına gelecek. Pek çok yasal hakka rağmen iradelerini ustaya, patrona devretmeleri istenen işçi kadınlar bir de istihdam bürolarının iki dudağı arasındaki işlere mahkûmiyetle nelerle karşı karşıya kalabilir, bir düşünün!
REKABET İÇİN UCUZ KADIN EMEĞİ ŞART!
Bu metinlerin bir diğer ortak noktası da “Rekabetçi bir iş gücü piyasasının oluşturulması”nın temel amaç olması. “Rekabetçi iş gücü piyasası” demek, her koşulda çalışmaya hazır bekleyen işsizler ordusu dururken, senin 8 saat, sigortalı, güvenceli, hele hele de örgütlü çalıştırılmayacağının alenen beyan edilmesi demek! Bu, kadın işçiler açısından, erkek işçilerin karşısına “yerine ikame edilecek emek gücü” yani bir nevi düşman olarak çıkarılmak anlamına geliyor. Yani kadınların, işgücü piyasasındaki oranlarının artırılmasıyla, sermaye lehine rekabet unsuru olarak kullanılacağını gösteriyor. Hele hele de sosyal yardımlar açısından yakın zamanda yapılacak yeni bir düzenlemeyle birlikte düşünüldüğünde bu çok daha açık hale geliyor. Malum, sosyal yardımların temel özneleri kadınlar. İŞKUR hazırladığı planda “sosyal yardım sahipliğinin belirlenmesinde İŞKUR tarafından yapılan iş tekliflerinin dikkate alınması” ifadesine yer veriyor. Yani, İŞKUR’un yönlendirdiği işleri kabul etmeyenlerin aldığı yardımların kesilmesi ya da yardım başvurusunun reddedilmesi an meselesi. Bu, “rekabetçi iş gücü piyasası” açısından kadın emeğinin nerede durduğunun da bir göstergesi.