04 Ocak 2015 04:09

Cizre olaylarının arka planı

Taraflar arasında ara ara kendini gösteren kavgalar 6-8 Ekim Kobanê eylemleri ile daha bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır. Doksanlı yıllarda geçici süreyle kabuk bağlayan yara şimdilerde kanamaya devam etmektedir.

Paylaş

Seher AKÇINAR*

Kobanê ve Şengal’deki çatışmalarda öldürülen dört YPG’linin cenazesi için PKK’nin gençlik ve asayiş birimi YDG-H üyeleri tarafından Cizre’ye getirilerek, Nur mahallesinde taziye amaçlı bir çadır kurulmuştur. Çadırda nöbet tutan YDG-H üyeleri ile HÜDAPAR’a yakın kişiler arasında önce kavga sonra silahlı çatışma çıkmıştır. Çatışmalar neticesinde HÜDA-PAR’a yakınlığı ile bilinen Abdullah Deniz (65), HDP’e yakınlığı ile bilinen Yasin Özer (19) ve Barış Dalmış (15) yaşamını yitirmiş çok sayıda kişi yaralanmış HÜDA-PAR’a yakınlığı ile bilinen bazı evler ateşe verilmiştir. Emniyet birimlerinin geç müdahale ettiği olayların üzücü olan tek sonucu ölen ve yaralananlarla sınırlı değildir. Hizbullah - PKK arasında doksanlı yıllardan beri süregelen kavgaların derin güçler tarafından devam ettiriliyor olması oldukça endişe vericidir.

Şırnak Şube Başkanımızın olay ile ilgili olarak İHD Şırnak Şubesi ile birlikte olaylardan sonra taraflarla yaptığı görüşmelerde; HÜDA-PAR'dan bir yetkili, kendilerinin HDP’ye ait mahalledeki özerklik çadırına saldırmadığını, aksine bir gün önce DTK’dan  bir heyetin kendilerine nezaket  ziyareti gerçekleştirdiğini ve bazı konularda hemfikir olarak ayrıldıklarını beyan etmiş, akabinde gerçekleşen olaylara bir anlam veremediğini, YDG-H’lilerin neden kendilerine saldırdığına ve devletin neden buna seyirci kaldığını, bazı ellerin kendilerini alana çekmeye çalıştığını beyan etmiştir. Aynı şekilde olayın devlet eliyle gerçekleştirilen bir provokasyon olduğunu ifade etmiştir. HDP İl Başkanı ve Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ile yapılan görüşmede ise, özetle YDG-H’lilere ait özerklik çadırına aralarında sivil polislerin de olduğunu tahmin ettiği bir gurubun ateş açtığını ve hayatını kaybedenlerin kritik yerlerinden muhtemelen A4 diye tabir edilen silahla yada keskin nişancı tüfeğiyle vurulduğunu, panzerlerden ateş açıldığını HÜDA-PAR’lıların yoğunlukta olduğu Nur Mahallesi’ndeki sokağın askeri birliğe yakın olduğunu HÜDA-PAR’lıların onlardan destek aldığını beyan etmişlerdir.

90’LARDAN GÜNÜMÜZE   

Taraflar arasında ara ara kendini gösteren kavgalar 6-8 Ekim Kobanê eylemleri ile daha bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır. Doksanlı yıllarda geçici süreyle kabuk bağlayan yara şimdilerde kanamaya devam etmektedir. Elbette ki çözüm süreci adını verdiğimiz bu süreçte bu yaranın kanaması zamanlama itibari ile tesadüf değildir. 6-8 Ekim Kobane eylemlerinin yönü Kürdistan’da hangi ara Hizbullah - PKK çatışmasına dönüşmüştür?  Birileri bu kavgayı neden istemiştir? Ve taraflar neden bir kıvılcımla yangın çıkarmaya hazır durumdadırlar? Kobane eylemlerinde yaşanan çatışmalar sonucu meydana gelen can kayıpları ve yaralanmalar aynı dönemde tarafların yayın organlarının nefret ve kışkırtıcı söylemleri, olayların ve taraflar arasındaki ötekileştirme ve kin gütme hallerini daha da derinleştirmiştir. 6-8 Ekim’deki çatışmaların ve Cizre’deki çatışmaların şüphesiz tarihsel arka planı vardır. Nitekim derin yapılar Kürdistan’da her zaman en kritik dönemlerde istikrarı bozacak tohumları ekmeyi başarmış ve ihtiyaç duyduğunda bunu çekinmeden kullanmışlardır. Kürtlerin her zamankinden daha fazla sağduyulu düşünüp hareket etmeye ihtiyacı vardır.

Bu olaylardaki refleks bize göstermektedir ki her iki tarafında aslında bir provokasyona her daim açık olduğudur. Cizre’deki olayların YDG-H’nin kendi kitlesini kontrol etmeye yönelik sağduyu açıklamalarından bir gün sonra gerçekleşmesi provokasyon ihtimalini güçlendirmektedir. HÜDA-PAR’lılar HDP cenahından gelen her müdahaleyi “dine” saldırı olarak algılarken, HDP’liler ise HÜDA-PAR’lılardan gelen her müdahaleyi “Kürtlüğe” saldırı olarak algılamaktadırlar. Bu bilinçaltıdır esasında her iki tarafı birbirine çok kolay düşürebilen. Derin güçlerin provokasyonuna kapı aralayan. Örneğin HDP’li kadın örgütlerinin Silopi’de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde, IŞİD’in kadınları köle pazarında satışını temsili olarak eleştiren tiyatro gösteriminde, elleri kelepçeli kadınların çarşaflı oluşu HÜDA-PAR camiasında “tesettür düşmanlığı” olarak algılanırken, HÜDA-PAR camiasının Kobane’ye yönelik IŞİD saldırılarına ilişkin beklenen düzeyde tepki göstermemesi HDP cenahında “IŞİD sempatizanlığı” olarak algılanmakta ve nefret söylemi geliştirilerek karşılıklı kavgalara neden olmaktadır. Bu bilinçaltından arınılmadığı sürece tek kaybedeninin Kürtler olacağı bu kavga daha da büyüyecek, büyütülecektir.

İKTİDAR MEDYASININ TEHLİKELİ PROPAGANDASI   

Siyasal iktidar mensuplarından bazılarının ve bir kısım yandaş medyanın Cizre’deki çatışmada “PKK Güneydoğu’da Müslümanları öldürüyor” söylemi ve propagandası ise haddi aşan ve tartışmayı oldukça tehlikeli bir merciye çeken oldukça talihsiz bir açıklamadır. Bu dil bölge dinamiklerini tanımayan anlamayan meseleye dair gerçekçi sosyolojik analizler yapamayan bir kafa yapısının tezahürüdür. Bölge gerçeklerinden bu denli uzak ve tehlikeli bir anlayış batı kamuoyunda meselelerin oldukça yanlış bir yerden anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu dil insan hakları savunucuları ve vicdan sahibi insanlar tarafından oldukça kaygı verici olarak görülmekte, taraflar arasındaki kavgayı derinleştirmenin dışında başka bir şeye hizmet etmemektedir. Bu dilden derhal vazgeçilerek, toplumun farklı kesimleri arasındaki ayrışmayı derinleştiren devlet politikaları ivedilikle terk edilmelidir.

ÖZELEŞTİRİ GEREKİYOR

Her kritik dönemde bu kavgaların yeniden oluşmaması için bölge dinamikleri, Sivil Toplum Örgütleri, kanaat önderleri gibi bölgede sözü geçen merciler arabulucu pozisyona geçerek taraflar arasında kalıcı bir uzlaşma sağlamalıdırlar. Zira çözüm süreci dediğimiz bu sürecin bir ayağı da Kürtlerin kendi içinde demokrasiyi ve adaleti tesis edişinden geçmektedir, geçmelidir. Bu nedenle bilhassa HDP cenahı farklılıkların hak ve özgürlüklerine müdahale etme, kendini bölgeden hakim güç ilan etme konusunda öz eleştiri vermelidirler. Herhangi bir ideolojik ya da siyasal oluşum diğer oluşum üzerinde tahakküm kurmamalı, egemenlik iddiasında bulunmamalıdır. Sağduyu ve sorumluluk hakim olmadığı takdirde dökülen her damla kanın hesabı bu sağduyuya sahip olmayanların vebalinedir.


ÇATIŞMA SÜRECE ZARAR VERİYOR

Olaylara ilişkin her iki tarafın da “provokatörler iş başında” şeklindeki açıklamaları doğru olmakla birlikte “madem böyle zeminlerde provokatörlerin iş başında olacağınızı biliyorsunuz da kendi kitlelerinizi kontrol altına almıyorsunuz ya da alamıyorsunuz?” sorusu önemli bir yerde durmakta ve tarafların cevaplamasını beklemektedir.

Olayların ardından emniyet müdürünün kamu güvenliğini sağlayamadığı gerekçesi ile görevden alınması meselesi ise her meselede olduğu gibi devlet aklının birilerini günah keçisi ilan etme alışkanlığının devam ettiğini göstermektedir. Başbakan Ahmet Davutoğlu ise olayları yine iç güvenlik eksenli değerlendirmiş ve yeni çıkan güvenlik paketinin gerekliliği üzerinde durmuştur. Oysa çözüm sürecine ilişkin somut adımların geciktirilmesi ve sürecin uzatılması nedeni ile oluşturulan boşluk bu gerilimli olaylara alan açmaktadır. Hükümet bunu görmeli ve sürece ilişkin ivedilikle somut adımlar atmalıdır. Zira çözüm sürecinde bu tarz kavgaların olması süreci sekteye uğratan ve anlamsızlaştıran bir şey olarak durmakta sürece dair moral, motivasyon, inanç ve umudu zedelemektedir.

*MAZLUMDER Diyarbakır Şube Başkan Yardımcısı

ÖNCEKİ HABER

Cizre kafaları karıştırdı

SONRAKİ HABER

Kopuşu ertelemek ya da Cizre ayracı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa