04 Ocak 2015 04:18

Cizre’de provokasyon denkleminin bilinmeyenleri!

Cizre’de 2014’ün son günlerinde Hüda-Par ile YDG-H arasında 3 kişinin yaşamını yitirmesine yol açan olayların ardından yapılan açıklamalara göre, karşımızda çok bilinmeyenli bir provokasyon denklemi bulunuyor.

Paylaş

Yusuf KARATAŞ

Cizre’de 2014’ün son günlerinde Hüda-Par ile YDG-H arasında 3 kişinin yaşamını yitirmesine yol açan olayların ardından yapılan açıklamalara göre, karşımızda çok bilinmeyenli bir provokasyon denklemi bulunuyor. Çok bilinmeyenli bir provokasyon denklemi diyoruz, çünkü hemen bütün açıklamalar olayların sorumlusu olarak bir provokatöre işaret ediyor ama herkes bu provokatörü durduğu yerden kendine göre tarif ediyor. Başbakan Davutoğlu, provokatörün adresi olarak bir yandan “Türkiye’nin Bölge’de istikrar abidesi olmasından rahatsız olan dış güçler”i gösterirken, öte yandan da “Doğu ve Güneydoğu’da farklı siyasi görüşleri baskı altına almak isteyenler”i yani YDG-H’ı gösteriyor. Hüda-Par Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, DTK Eş Başkanı Hatip Dicle’nin olayların “derin güçlerin provokasyonu olduğu” tespitini hatırlatarak bu konuda Dicle ile hem fikir olduklarını söylüyor ve ekliyor: “Fakat bu karanlık yapılara kimin alet olduğu noktasında düşünülmesi ve bakılması gerekiyor. Ne zaman süreçle ilgili olumlu bir mesaj verilse PKK, YGD-H çevreleri tarafından bizim partimize yönelik provokatif eylemlerde bulunuluyor.”  
AKP-devletin ve Hüda-Par’ın Kürt hareketini provokatör olarak gösteren açıklamalarına karşın, Kürt siyasetinin farklı bileşenlerinden farklı açıklamalar yapılması dikkat çekiyor. İmralı Heyeti içinde yer alan DTK Eş Başkanı Hatip Dicle, “Ortada üçüncü bir güç var o da paralel yapı” diyor. Dicle süreci provoke etmek için dördüncü bir gücün de devrede olabileceğini de söyleyerek IŞİD ve yabancı istihbarat örgütlerini işaret ediyor. HDP Eş Başkanı Demirtaş ise, konuyla ilgili açıklamasında her iki tarafın içine provokatörlerin sızmış olabileceğini vurguluyor. Olaylara dair Kürt hareketinden en net açıklama, KCK Eş Başkanlığı’ndan geldi. Açıklamada AKP Hükümeti’nin Rojava’da IŞİD’i ve Kuzey Kürdistan’da Hüda-Par’ı kullandığı belirtilerek “Ortada bir provokasyon varsa, bunun planlayıcısı ve uygulayıcısı AKP devletinin kendisi olmuştur. Hüda - Par sadece kullanılan bir paravan örgüttür” ifadesine yer veriliyor.
Bu açıklamalardan sonra şimdi provokatörün izini sürmeye başlayabiliriz.  Öncelikle en güçlü olduğu, en fazla inisiyatif kazandığı bir dönemde Hüda-Par ile çatışmaya girmenin PKK ya da YDG-H tarafından istenmeyeceği açıktır. Çünkü her şeyden önce geçmişte Hizbullah’la olduğu gibi bugün Hüda-Par ile silahlı çatışmaya girmek, Kürt hareketinin Kürdistan’da siyaseten 20 kat daha güçlü olduğu, 20 kat fazla oy aldığı bir örgütle askeri olarak iki eşit güç gibi karşı karşıya gelmesine neden olmaktadır.
Peki, olayları ‘paralel yapı’ kışkırtmış olabilir mi?
Doğrusu bu iddia da akla yatkın görünmemektedir. Öyle olsaydı, provokatörleri hemen ortaya çıkarmak en çok AKP Hükümeti’nin işine gelirdi. Böylelikle hükümet bir yandan Gülen Cemaatine karşı operasyonları meşrulaştıran önemli bir gerekçe sağlamış ve öte yandan da Kürt hareketine, KCK operasyonları başta olmak üzere gerçekleştirilen bütün saldırıların paralel yapı tarafından gerçekleştirildiğini söyleyerek kendini aklama fırsatını yakalamış olurdu.
Ya “dış güçler” derken akla getirilen-getirilmek istenen İran istihbaratı?
Bu iddia ilk bakışta mantıklı görünebilir. İran, kendisini ve Suriye’yi zora sokacak; çözüm süreciyle birlikte Rojava’da Kürtlerin kendilerine karşı gelmesine yol açacak bir süreci engellemek ister. Ama bugün böyle bir tablo olmadığı açıktır.
Neden mi?
Çünkü Kürtler gibi IŞİD’e karşı savaşan İran ve bu arada Suriye’deki Esad rejimi, savaşın ilk dönemlerinden bugüne kendi pozisyonlarını en çok meşrulaştırdıkları bir dönemi yaşıyorlar. ABD ve Batılı ülkeler Suriye’ye diplomatik heyetler gönderiyor; İran, IŞİD’e karşı silah yardımı yaptığı Kürdistan Federe Yönetimi ile ilişki ve işbirliğini geliştiriyor. Rojava’da PYD-YPG ve kuzeyde PKK, Türkiye’yi ciddi olarak sıkıştırmış durumda bulunuyor. Bu koşullarda Bölge’de her şey kendisinden yana görünen İran, neden süreci belirsizliğe itecek bir girişimin peşinde koşsun? Bu sorunun mantıklı bir cevabı, en azından bugün için bulunmuyor.
Geriye kendileri dışında herkesi suçlayanlar kalıyor. Burada öncelikle AKP Hükümeti tarafından hem 6-7 Ekim olaylarından ve hem de Cizre olaylarından sonra yapılan açıklamalarda Hüda-Par’ın olayların bir tarafı olarak değil; mağduru olarak gösterilmesinin altını çizmek gerekiyor. Öte yandan AKP Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 51 kişinin yaşamını yitirdiği 6-7 Ekim olaylarından sonra bu olayların polis-sivil bütün sorumlularının açığa çıkartılıp yargılanması yerine HDP ve Kürt gençlerini hedef yapmasının Cizre olaylarının yaşanmasına zemin hazırladığı söylenebilir. Maalesef Cizre’den sonra yapılan açıklamalar da benzer yeni olayların yaşanabileceğini gösteriyor.
Son olarak Dicle gibi Kürt hareketinin bazı temsilcilerinin “çözüm süreci”ne zarar vermemek adına olaylarda AKP Hükümeti ve Hüda-Par’ın dışında sorumlu aramasının en çok Kürt hareketine zarar verdiğini ve bu güçlerin saldırgan politikalarına meşruluk kazandırdığını belirtmek gerekiyor. Oysa KCK tarafından yapılan açıklamada provokatörün adresi açık olarak veriliyor.
Gelelim son soruya; AKP, Hüda-Par’ı neden desteklesin?
Çünkü, Hüda-Par AKP Hükümeti’nin Kürt hareketini sıkıştırmak ve PKK-KCK’nin bütün Kürtlerin temsilcisi olmadığını göstermek için elinde kalan son silahtır. Bu nedenle Hüda-Par, hükümeti “PKK’yi Kürtlerin tek muhatabı olarak görmek”le eleştirirken aslında hükümetin eline bir koz vermeye çalışıyor. Hüda-Par’ın AKP’nin değirmenine su taşımasının nedeni ise, AKP’nin desteği ve yaratılan gerilim politikası üzerinden PKK-KCK’ye mesafeli bütün Kürtleri etrafında toplayarak Kürtlerin Hamas’ı olma hayalidir. Bu arada Başbakan Davutoğlu’nun  “İç güvenlik reform paketinin ne kadar önemli olduğunu gördük” açıklamasıyla bu olayları baskıcı yasalar için fırsata çevirmeye çalışmasını da es geçmemek gerekiyor.
Tabii bu hesapları yapanlar bir şeyi unutuyorlar: Kürt hareketi ve ülkedeki emek-demokrasi güçlerinin bu karanlık hesapları boşa çıkaracak mücadele güç ve deneyimine sahip olduğunu…

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Klişenin ötesi hakikatin berisinde Hizbullah

SONRAKİ HABER

Cesaretimiz kaçmaktan sıkıldığımızdan

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa