‘Metin’e bir mektup yazmak isterdim...’
Kanat ATKAYA*
Unutulmayan acısının tek teselli aracı gibidir gülüşü.
Metin’in alçakça katledilmesinin üzerinden 19 yıl geçtiğine
inanmak ne kadar zor.
Adının bir sohbette geçmesi bile içimizde hiç sönmeyen yangını
körükler; siz de biliyorsunuz işte nasıl olduğunu…
Böyle anlarda o meşhur fotoğrafını, sıcacık gülümseyişini
gözümün önüne getirerek teselli ararım.
Ama mümkün müdür teselli bulmak?
Zorbalık sürerken neyin tesellisi?
Adalet terazisi yanlış tartmaya devam ederken neyin tesellisi?
Nefret ve şiddetle beslenen sistemin çarkı tıkır tıkır
dönerken neyin tesellisi?
Metin gibi kalem kaşlı, güzel gülüşlü bir çocuk olan
Berkin’in, Ali İsmail’in, Abdullah’ın, Mehmet’in, Ethem’in,
Medeni’nin, Ahmet’in acıları uzadıkça uzayan kanlı listeye
eklenmişken neyin tesellisi?
19 yıl sonra oturup Metin’e bir mektup yazmak isterdim bu yazı
yerine.
Müjdeli haberler veren, umutlu sözler söyleyen, yüzünü
güldürecek, içini rahatlatacak bir mektup.
Ama şimdi ne yazabilirim siz söyleyin?
Alçakları, hırsızları, arsızları, katilleri mi anlatayım?
İşçi cinayetlerini, Soma’yı, Şişli’yi ve diğer katliamları mı
yazmalıyım?
“Sen gittin gideli güzel çocuk…” diye başlayıp içinde
yuvarlanıp durduğumuz haksızlık, zorbalık, alçaklıktan
mürekkep çamur deryasını mı açıklamaya çalışmalıyım.
“Senin hakkını layıkıyla aramayı bile becerememenin utancıyla
yaşıyoruz” mu diyeceğim…
Bir teselli yok işte, bal gibi biliyoruz.
Metin’in sıcacık gülümsediği o fotoğraftan öte bir teselli
yok…
Biliyoruz, öğrendik…
*Gazeteci
Evrensel'i Takip Et