Bir daha asla
Bir şey öğrendim. Bizim dostlardan dilediğimiz özrü, devletler bir halktan diliyorsa ve devletin resmi daireleri yapıyorsa bu işi buna resmi özür diyorlarmış
Çağatay ÇALIŞKAN
Eren ÖNER
Uludağ Üniversitesi
Bursa
Geçenlerde bir arkadaşımla konuşurken bana Bursa Nazım Hikmet Kültür Evi’nde eşine nadir rastlayabileceğimiz bir sergiden bahsetti. ‘Bir Daha Asla’ dedi. O üç kelimeyi duyduğumda ufak bir yutkundum. Aklımdan geçirdiğimi ona sordum. “Ne bir daha asla?”. ‘Bir Daha Asla işte, geçmişle yüzleşme ve özür.’ dedi. Bir daha asla zaten güçlü bir başlıktı devamını duyduğumda bir daha yutkundum. Geçmişle yüzleşme? Özür?
Hayatımda bu kelimeleri bir arada anımsadığım bir diyalog vardı. İlkokulda yapmamam gereken bir şey yapmıştım bir arkadaşıma ve öğretmenim “Şimdi onun gözlerine bakıp ona bir daha asla olmayacak özür dilerim demen gerekiyor.” demişti. Sahiden de bütün kelimeleri içeriyordu. Gözlerine bakarken geçmişle yüzleştim, ona yaptığımla yüzyüzeydim. Ve ondan ta iliklerimden koparcasına bir daha asla olmayacağına söz vererek özür diledim. Evet, tam olarak buydu sanırım demek istedikleri.
FOTOĞRAFLAR VİDEOLAR YAZILAR…
Ertesi gün oradaydım, merdivenlerden aşağı indim. Dikkatimi çeken ilk şey fotoğraflar oldu. Video cihazlarından oynatılan resmi özürler. Ardından yazılar ilgimi çekti, fotoğrafa yaklaştım. Bir şey öğrendim. Bizim dostlardan dilediğimiz özrü, devletler bir halktan diliyorsa ve devletin resmi daireleri yapıyorsa bu işi buna resmi özür diyorlarmış. Katliamda yitirilmiş hayatlar, yaşanan acılar ve sürgünler... Bunları size yaşatacak, yakından hissettirecek fotoğraflar, videolar, yazılar…
Sergide yakın tarihte yaşanan sekiz insanlık dramı anlatılıyor. Tabi ki bu dramların ortak noktası, karşılığında bir özür bulması. Sergiyi organize eden Açık Toplum ve Anadolu Kültür Vakıfları ayrıca ‘Bir Daha Asla’ adlı bir kitap bastırmışlar ve sergiyi gezenler bu kitabı edinebiliyorlar. Kitabın sunuşunda İshak Alaton, tıpkı bu sergiyi Bursa halkıyla buluşturan Kubilay Özmen ve Mustafa Bozbey gibi açıktan bir çağrı yapıyor ve bir soru soruyor: “Acaba benzer bir örnek ülkemizde yaratılabilecek mi?” Bunu başaracağız, ben görmeyecek olsam da oradan aldığım inanç ve şevkle bir şeyler anlatmak, açıklamak, geçmişle yüzleşmek ve özür dilemek istiyorum.
Yaklaşık 40 yıl önce Willy Brandt Almanya Şansölyesi, doğu batı çatışmasını bitirmek adına çok samimi adımlar atmıştı. 1971 yılında Nobel Barış Ödülünü almış, 1976 yılında Sosyalist Enternasyonal başkanlığına seçilmiştir. Onun Polonya ziyaretinde katliamda yaşamını yitirenler için yaptırılan anıt önünde, plansız programsız diz çöküşü ve Alman halkı adına dilediği özür, beni ve beraberimdeki bütün arkadaşlarımı en etkileyen kare oldu sanırım.
DEMOKRASİ ARADA BİR KANLA YIKANMALIDIR
Şili’ye yaklaştım sergide, ‘Demokrasi arada bir kanla yıkanmalıdır’ demiş Pinochet. Kanla yıkanmış bir demokrasiden ve Şili halkına karşı sermaye ile devletin ittifakından bahsediyordu. Demokrasiden faşist darbeye dünya sosyalizm tarihi açısından kendine özgü bir öneme sahip Şili’de faşist darbeye sesleniyordu başlık hem de tam olarak bu kelimelerle. Allende’nin isminin defalarca yazıldığı ilgimi çekti. Allende; ‘yoksulların başkanı’olarak bilinen, 1943’te Sosyalist Parti Genel sekreteri olan bir lider. Dünya tarihinde önemli bir deneyim olan, ilk başta dağınık sol örgütleri birleştiren daha sonra komünistler, liberaller ve hristiyan demokratlarla birlikte Halk Cephesi’ni örgütleyen kişidir kendisi. 1970’lerde iktidarı ele geçiren halk cephesi, Pinochet ve sermayenin kanlı tanklarıyla bombalara, kurşunlara hedef oldu. Askeri darbe yine kapitalizmin can simidi olmuştu. Darbeciler daha ilk yılda 1200’e yakın insan öldürmüştü. 1973’ten sonra 17 yıl sürdü darbecilerin iktidarı. Şili’de bu darbenin ilk resmi özrü 19 Mart 1991’de Patricio Alwin tarafından bütün halka hitaben dilendi. Şili’de hala darbe araştırmaları ve hesaplaşmaları devam etmektedir.
Sergiyi anlatmam için daha uzun yazmalıyım biliyorum. Bunun kanıtı direk olarak ellerimde duruyor. Sergi için hazırlanmış ve dağıtılan kitap kesinlikle incelenmeli. Sergide yer verilen diğer resmi özürler aslında insanlık tarihinin neler atlattığının ve kavganın devam ettiğinin şahidi; Avustralya’nın Aborjinlerden, Bulgaristan’ın Türklerden, Britanya’nın Kanlı Pazarı’ndan, ABD’nin Japon Amerikalılardan dilediği özürler hepsi ama hepsi fotoğraflara ve yazılara sığmayacak kadar uzun uzadıya konuşulması anlaşılması gereken şeyler. Sergi’nin size hepsini göstermek zorunda bırakan yapısı ayrıca etkiliyor insanı.
Bütün sergiyi gezdikten sonra aklımıza gelen net bir soru vardı;
PEKİ YA TÜRKİYE?
Türkiye’den tek bir fotoğraf, tek bir resmi özür, tek bir özür çabası dahi yoktu. Türkiye’de devlet eliyle resmi katliam yaşanmamış mıydı? Türkiye, halkını katletmemiş miydi? Sorun bizce tam olarak şuydu; Türkiye geçmişiyle de bugünüyle de yüzleşmemişti, sorun bir demokrasi ve insan hakları sorunuydu. Son 3 yıl içinde Roboski, Reyhanlı, Soma katliamları ve sokak ortasında öldürülen çocuklar yok muydu? Türkiye tarihi o kadar kanlı ki üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek katliamları bile bir cümleye sığdırabildim. Bizim geçmişimiz öyle bir karanlık ki devlet ne Sivas ne Maraş ne de diğer katliamlarla yüzleşebilmişti.
Öncelikle bu, devletin nasıl algılandığı ve ne olduğu ile alakalı bir durum. Devlet neydi? Devletler neden insanları katleder? Bir devlet resmi özrü nasıl diler? Bütün katliamlarda devletin ne olduğu ve neden insanları katlettiği çok açık değil mi? Devlet var olan mevcut düzene muhalif olan, mevcut düzeni değiştirmeye çalışan, var olan aksaklıkların üzerine giden, devleti sorgulayan, bütün bunları yapmasa dahi; varoluşundan, ten renginden, dilinden, cinsiyetinden ötürü sistemle mücadele etmek zorunda olan herkesi bir şekilde katletmiş, sivrilen ve ayrışan bütün uçlarını törpülemiştir. Bu devletin çok açık bir şekilde sistemi koruma ve devamlılığını sağlama gayreti ve iktidarını korumanın bir şeklidir.
DEVLETİN ÖĞRETMENİ YOK
Şimdi benim ilk resmi özrümü hatırlatacağım. Evet, bir insanın bir insandan özür dilemesi için yanlışın farkına varması yeterliydi. Bir daha asla olmayacağını söyleyen bir insan samimiydi. Peki ya devlet? Devlet nasıl yüzleşebilir? Devlet, yaptığı katliamın farkında fakat bir öğretmeni yok. Yüzleşmesini ve özür dilemesini sağlayacak bir etki yok mu? Sanırım yazıyı biraz daha kısaltmaya ve bitirmeye çalışarak yazacağım burayı. Devletin öğretmeni, devletin asıl sahibi olan halkın, insanların kendisidir. Türkiye’den resmi bir özür ve bir daha asla kelimesini duymak istiyoruz elbette hepimiz. Bunu yapabilmemizin bir yoludur aslında sergi. Katliamların faillerinin bulunması ve yargılanması için mücadele etmeli, bunlarla yüzleşilmesi için insanlara devletinne olduğunu anlatmalıyız. Bir Daha Asla sergisi ve kitabı bunun bir aracı. Örneklendirerek ve içselleştirerek anlatmanın, yüzleştirmenin bir aracı. Bizim çağrımız insanlık, barış ve kardeşliğin çağrısıdır. Bizim çağrımız demokrasinin çağrısıdır. Son olarak kısacık bir hatırlatma sergi 25 Ocak tarihine kadar açık olacak.