Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmasın
Yolsuzlukla suçlanan 4 bakanın Meclis Soruşturma Komisyonundaki AKP’li vekillerin oyuyla Yüce Divana gitmesinin engellenmesine direnişte olan işçiler tepkili. Yolsuzlukların üzerinin örtülmeye çalışıldığına dikkat çeken işçiler “Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmasın” dedi.
Vedat YALVAÇ
İstanbul
Yolsuzlukla suçlanan 4 bakanın Meclis Soruşturma Komisyonundaki AKP’li vekillerin oyuyla Yüce Divana gitmesinin engellenmesine direnişte olan işçiler tepkili. Yolsuzlukların üzerinin örtülmeye çalışıldığına dikkat çeken işçiler “Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmasın” dedi.
155 gündür direnişte olan ICF İşçisi Şahin Erkoca, AKP’nin iktidar olduğunu ve dolayısıyla yolsuzluğun üzerini örtecek güce sahip olduğunu düşünüyor. “Zaten bu ülkede paran varsa, zenginsen suç işlemen önemli değil” diyen Erkoca, şöyle devam etti: “Ama bizim gibi asgari ücretle çalışıp Türkiye’de yasalarda hak olduğu sendikaya üye olunca işten atılıyorsun, 155 gündür bu karın yağmurun altında mahkum bırakılıyorsak. Bu ülkede zaten adalet yok. Adam da vursanız, bankaları da hortumlasanız, ülkeyi zarara da uğratsanız paranızla aklanabiliyorsunuz.”
YARGILANMALI HESAP VERMELİ
Öz Gıda-İş’ten DİSK/Gıda-İş’e geçtikleri için işten atılan ve 75 gündür direnen Ülker İşçisi Murat Topal da “Kim ne yapıyorsa, bakanından cumhurbaşkanına kadar kim ne suç işliyorsa yanına kâr kalmamalı, yargılanmalı ve hesabını vermeli” diye konuştu. Yıllardır AKP’ye oy veren ve destekleyen bir işçi olan Topal, şunları söyledi: “75 gündür direniyoruz ve bir iftiraya uğradık. 16 senedir İŞKUR’a işsiz kalmam durumunda bana işsizlik maaşı vermesi için aidat ödedim. Ve Ülker’in insan kaynakları müdürünün ‘Ahlaksızlık nedeniyle işten atıldılar’ iftirasından dolayı işsizlik maaşı alamıyorum. 16 yıl aidat ödemişim, ne olursa olsun bana ödemesi gerekiyor. Ben arıyorum İŞKUR’u ya da Çalışma Bakanlığını incelemeye alındığı söyleniyor ama hiçbir cevap verilmiyor.”
Emekçilerin hem parasının alındığını hem de emeğinin çalındığını belirten Topal, ancak kimseye bunun hesabını soramadıklarını dile getirdi.
HER ŞEY YUKARIDAN BUYRUKLA YAPTIRILIYOR
Yüzlerce işçinin işsiz kaldığı, yüzlercesinin de işsiz kalacağı Hema madeninde çalışan Dursun Altıntaş, “Her şey ortada. Hiçbir demokraside olmayan bir durum yaşanıyor. Bu durumun taraflı olduğu ortada” dedi. Her şeyin yukarıdan fermanla belirlendiğini belirten Altıntaş, kendi yaşadıklarından yola çıkarak 2 benzerlik kurdu. Birincisi, maden işçilerini de kapsayan torba yasanın da kimsenin fikrini almadan yukarıdan buyrukla çıkarıldığını söyleyen Altıntaş, “Torba yasadaki birçok şeyin uygulanamaz olduğunu, el kaldıran milletvekillerinin çoğu bildiği halde yukarıdan gelen bir buyrukla kabul etti” dedi. İkinci olayın ise 7 Ocak 2003’te yaşanan Kozlu faciası sonrası hazırlanan bilirkişi raporunda 36 kişinin sorumlu olmasına rağmen yargılanacak kişi sayısının Bakanlığın müdahalesi sonucu 10’a düşürülmesi olduğunu ifade eden Altıntaş, şimdi de bakanların Yüce Divana gitmemesi için yukarıdan müdahale edildiğini düşünüyor.
BALIK BAŞTAN KOKUYOR!
Sendikalaştığı için Maltepe Üniversitesi hastanesi yönetimi tarafından 97 arkadaşı ile birlikte kapının önüne konulan Şehriban Kaya, balığın baştan koktuğunu söyledi ve ekledi: “Ülkemizin her yerinde talan, hırsızlık yolsuzluk almış başını gidiyor. Bir tarafta işçi sınıfı bu haldeyken diğer taraftan zenginler zenginliklerine zenginlik katıyor. Bu yolsuzluğun üzeri kapatılacak. Bunun için de elinden geleni yapacaklardır. Bunun zeminini de hazırlamışlardır. O yüzden bu kadar uzatmaları oynuyorlar. Bu yüzden bu kadar erteliyorlar. Sadece oyalıyorlar. Bu bir oyalama taktiği.”
İKTİDARA ARTIK İŞÇİLER GELMELİ
Meclisteki çalışmalardan da olumlu bir sonuç çıkacağını düşünmüyor ICF İşçisi Şahin Erkoca. Bunu da suçu işleyenlerle, suçu aklayanların aynı kişiler olmasına bağlıyor. Bu yüzden de kendi gibi işçilere şöyle seslendi: “Yolsuzlukların bitmesi için işçi sınıfının artık bir şekilde iktidara gelmesi gerekir. Artık patronların, zenginlerin milletvekili olduğu değil birebir tabandan işçiden, memurdan yani işçilerin, emekçilerin haklarını savunabilecek birilerinin milletin temsilcisi olması gerekiyor. Bu durum ancak bu şekilde tersine çevrilir. Şu anki vekillerin büyük bir çoğunluğunun halka hizmet etmek gibi bir derdi yok. Dolu olan cüzdanlarını 3-4’e katlama peşindeler.” Ümidinin, böyle devam etmemesi olduğunu ifade eden Kaya, ümidinin gerçekleşmesi için de mücadele etmek gerektiğini söyledi. “Bu mücadelede en büyük pay biz işçilere, emekçilere düşüyor” diyen Kaya, şöyle devam etti: “İnsanlar artık uyanmalı. Kendi gücünün farkına varmalı. Yani kendi emeğini, kendi iş gücünü, kendi alın terinin soyulmasına izin vermemeli.”
Yasaların işlemediğine, hukukun hiçbir şekilde tanınmadığına dikkat çeken Kaya, “Çalınan bizim emeğimiz. Her sene bizim ekmeğimizi çalıyorlar. Buna bir dur demek lazım” diye konuştu.
‘Yolsuzluğa karşı örgütlenmeliyiz’
Adları yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarına karışan bakanların Yüce Divana gönderilmeme kararını Çiğli Organize Sanayi Bölgesinde bulunan işçilerle konuştuk.
Schneider Elektrik İşçisi Sevgi Üzrek, sistem yine her zaman ki zenginlere işlediğini, işçiye ya da yoksula işlemediğini hatırlatarak “Roboski’de öldürülen 34 insan için yetkililer hakkında her hangi bir soruşturmada bulunulmazken, bakanlar hakkında işlem yürüten polislerin yerleri hemen değiştirildi. Türkiye’de her şey bu bakanların aklanması için işledi. Adaletsizlik onlara adalet olarak döndü” dedi.
Halkın cebinden çıkanların ayakkabı kutularına girdiğini dile getiren Üzrek şunları söyledi “Biz burada asgari ücret bile alamazken onlar kutularla para saklıyorlar. Yüce Divana gönderilme kararı Meclise gönderildiğinde de daha farklı bir karar çıkacağını düşünmüyorum Burada asıl görev biz işçilere düşüyor. İşçiler olarak emeğimize sahip çıkarak, bu yolsuzlukları yapanlara karşı daha da güçlü bir şekilde örgütlenmeliyiz.”
‘İŞÇİLER SÜRECİ TAKİP EDİYOR’
Başka bir Schneider Elektrik İşçisi Sedat Sadak da asgari ücrete sefalet zam ile adı yolsuzluklara karışanların aklandığını sürecin aynı ana denk gelmesinin hiç de şaşırtıcı olmadığını vurguladı. Sadak “Bu işçiler arasında sorgulanıyor. İşçiler bu süreci takip ediyor. Bunların gitmeyeceği zaten belliydi. Çok da şaşırmadık bu karara. Mecliste de yine bu karara paralel bir sonuç çıkması gündemde. Biz işçiler olarak alın terimizi kendine sermaye yapanlardan hesap sormayı düşünüyoruz. Bunun için de mücadelemizi veriyoruz fabrika fabrika işçileri örgütlemeye çalışarak. Sadece kendi bulunduğumuz alanda değil, ülkenin gündemi ile işçi mücadelesinin ortak olduğunu anlatmaya devam edeceğiz. Ayakların baş olmadığı bir devran yaratmadığımız sürece bu böyle devam edecektir” dedi.
Ulaş isimli bir işçi de yolsuzluk operasyonlarının bir karalama propagandası olarak gördüğünü ifade ederek “Benim fikrim bu. Ben demiyorum çaldı, çalmadı, onu bilmiyorum. Eğer yolsuzluk yapılmışsa, tabii ki yargılanmalıdır, bunun araştırılması ve gerekenin yapılması lazım. Neden yargılanmasın, bu ülke de yasa varsa yargılansın” dedi.
‘MİLLETİ KANDIRMAYA ÇALIŞMASINLAR’
Necla Usta (Tekstil İşçisi): “Allah yedirmesin diyorum bunca insanın hakkını onlara, kefen parası olsun. Bu çalınan paralar bizim hakkımızdı. Bir bakanın evinde o kadar paranın ne işi var? Bizim neden evimizde yok? Ayakkabı kutularım neden dolu değil benim? Biz ayın sonunu zor getiriyoruz. Hepsi hırsız, baştaki de hırsız, arkasındakiler de hırsız. Ne yargısına ne de yönetimine güveniyorum bu ülkenin, o koltukları hak etmiyorlar. Mecliste de sonuç aynı olacak, onun için hiç uğraşmasınlar, milleti de kandırmasınlar. Millet salak değil, her şeyin farkında ama bir uyanırsak kötü uyanacak, onu da söyleyeyim. Bu sefer milleti nasıl durduracaklar bilmiyorum. (İzmir/EVRENSEL)
Yapılmayan hastane, düşük sosyal harcama...
Konuyla ilgili gazetemize değerlendirmede bulunan Doç. Dr. Murat Birdal, Yüce Divan tartışmasına neden olan yolsuzlukların, iktidar olanaklarının kamu kaynaklarının belli kişi ve zümrelerin çıkarları adına kullanılması olduğunu söyledi.
“Dolayısıyla emekçiler açısından bunun anlamı yapılmayan hastane, yapılmayan okul, yoksulluk sınırının altında memur maaşları, düşük sosyal harcamalardır. İşçi ve emekçiler açısından doğrudan anlamı budur” diyen Birdal, şöyle devam etti: “Kimi işçi ve emekçiler söz konusu bu paraları cebinden çıkan kaynak gibi görmese de aslında bu yolsuzluk halkın ve geniş toplum kesimlerinin çıkarına yapılacak harcamaların belli kişilerin cebine yönlendirilmesidir. Ekonomik büyümenin son derece yüksek olduğu bir dönemde halk yoksullaşmaya devam ediyorsa ya da yaşam standardı belli bir seviyeye çıkamıyorsa, ki Türkiye bu açıdan göze çarpan ülkelerden biridir, kamu kaynaklarının toplum çıkarına kullanılması önem taşır. Bunun yolsuzlukla mücadele emek siyaseti açısından en önemli başlıklardan biridir.”
(İstanbul/EVRENSEL)