Ne pahasına olursa olsun özgürlüğü savunmak
Charlie Hebdo katliamı dünyayı ayağa kaldırdı. Avrupa medyası bir yandan katliamı lanetlerken bir yandan da yapılması gerekenleri tartışıyor. Fransız L’Humanite gazetesi katliamın özgürlüğü, hoşgörüyü, kardeşliği ve eşitliği daha fazla ve ne pahasına olursa olsun savunmayı zorunlu hale getirdiğini vurguluyor...
Avrupa’nın gündemine Paris’te Charlie Hebdo mizah dergisine yönelik saldırı damga vurdu. Olayın gerçekleştiği Fransa’nın önemli gazetelerinden L’Humanite’in müdürü ve Avrupa Parlamentosu Milletvekili Patrick Le Hyaric, katliamın özgürlüğü, hoşgörüyü, kardeşliği ve eşitliği daha fazla ve ne pahasına olursa olsun savunmayı zorunlu hale getirdiğini vurguladı.
Alman basınında ortak fikir, fanatik dincilerle lobicilerin hür basın üzerinde baskı kurmasına meydan verilmemesi oldu. Saldırıların Almanya’ya da gelebileceği endişesi de mevcut. İngiltere basınında ise saldırının özgür düşünceyle yönelik olduğu belirtildi. Buna karşı yapılması gerekenin düşünce özgürlüğü, hoşgörü ve kardeşliği savunmak olduğu vurgulandı..
SALDIRI HEPİMİZEDİR
Roland NELLES
Der Spiegel
Paris’teki saldırı bir dönüm noktası olabilir. Avrupa dikkatli olmazsa bazı beton kafalı ideologların hayalini kurduğu kültürler savaşı ile karşı karşıya kalabiliriz.
Bu, herkesin korkması gereken bir senaryo. Ağır silahlı mücahitler Paris’in göbeğinde, barışçıl Vosges Alanı’nın birkaç adım ötesinde suçsuz 12 kişiyi katlettiler. Videoda siyah savaş giysileri içindeki bir adamın yerde uzanan polisi nasıl öldürdüğü görülüyor. Bu resimleri biz daha önce Kobanê ve Halep’teki sokak savaşlarında görmüştük. Henüz kanıtlanmadı ama birçok şey batıya karşı nefret duyguları ile dolu İslamcıların şiddetinin bu acılı günde yeni bir nitelik kazandığını gösteriyor.
Sürekli olarak İslam’a eleştirel yaklaşan bu gazetenin redaksiyonuna yapılan saldırı, batılı toplumların özüne yönelik saldırıdır: Düşünce özgürlüğü, çoğulculuk ve hoşgörüye... Bu saldırı, hepimize yönelik bir saldırıdır. Bir gazetecinin ya da herhangi bir yurttaşın düşüncesini söylemekten korktuğu bir toplumda özgürlük tehdit altındadır çünkü.
Fransa ve Avrupa buna izin vermemelidir. Suçlular ve sempatizanları en sert şekilde kovuşturulmalı ve cezalandırılmalıdırlar. Ancak şimdiki soru bugünün ardından nelerin olacağı, geleceğidir?
Ne yazık ki pek iyi şeyler gelmeyecek: Fransa’da aşırı sağ Front National sürdürdüğü Müslümanlara yönelik yabancı düşmanı politikasının onaylandığını hissedecek. Aynı şekilde Dresden’deki aptal Alman Pegida grubu ve onun her başörtüsü arkasında İslamist olduğunu tahmin eden taraftarları da...
Eğer Avrupa’daki İslam, göçmenler ve Ortadoğu politikasını İslamofobi ve radikal başka görüşler belirlemeye başlarsa durum gerçekten tehlikeli olur.
Fransa zaten kötü yolda. Zayıflamış olarak görülen François Hollande, ensesinde Front National’in Cumhurbaşkanı Adayı Marine Le Pen’in nefesini hissediyor. Nasıl güçleneceğini bilmediğinden kısa süre içinde cumhurbaşkanlığını koruyabilmek için teröre karşı mücadelede güçlü adamı oynamaya başlayacak. Fransa’nın Suriye ve Irak’taki müdahalelerini arttırıp yaygınlaştırması ile ülkede İslamcı saldırıların artması ise kaçınılmaz. Fransa’nın en önemli partneri olan Almanya bu gelişmelerden sonra daha ne kadar seyirci rolünü oynayabilecek?
İslamcıların nefretine nefretle yani daha fazla şiddetle karşılık vermek çok büyük yanlışlık olurdu. ‘Göze göz, dişe diş’ intikam politikası isteyenlerin oyununa gelinmemelidir. Batı’nın düşmanları ve ve bizim akbabalarımızın istediği şey tam da bu yani kültürler savaşıdır. Ancak ne yazık ki her yeni saldırı ile bu tehlike artmaktadır...
(Çeviren Semra Çelik)
BARBARLAR
Patrick Le HYARIC*
L’Humanité
Paris'in merkezinde redaksiyon toplatısı için bir araya gelmiş dostlarımızı, Charlie Hebdo’dan yoldaşlarımızı bir bir yok etmek için gerçekleştirilen iğrenç katliamı ifade etmek için kelimeler yetersiz. Terörün gücü ile bir gazeteyi, gazetecilerini, ressamlarını katlettiler. Diğerleri ise yüreklerinden vuruldu. Savaş silahlarına karşı onların ellerinde sadece kalemleri vardı.
Sonsuza dek ailelerini yasa boğdular. Onlara acılarını paylaştığımızı ve sınırsız bir dayanışma içinde olduğumuzu belirtiyoruz. Yoldaşlarımızın öldürülmesinden de öte, yapılan katliam; yaratma, düşünme ve fikir özgürlüğüne karşı yapılan bir saldırıdır. Tarihimizin en karanlık çağlarında olduğu gibi özgürlük ve demokrasiye karşı yapılan bir saldırıdır. Yapılan kardeşliğe ve her türlü tartışmaya karşı, kültüre karşı, gerici ve karanlığı inşa etmek isteyen her türlü projeye karşı ayakta duran kurtuluş isteğine karşı terör ve ölümün silahı ile sarıldılar. Yanılmayalım.
Burada hedef olan cumhuriyettir, onun değerleri, tarihi, aydınlığı ve laikliğidir. Bu cumhuriyet hoşgörünün, diğerine karşı saygının cumhuriyetidir. Nasıl değerlendirirsek değerlendirelim, Charlie Hebdo’nın makaleleri, resimleri, karikatürleri yaşadığımız dünyanın sarsıntılarının, onun aktörlerinin gizli yönleri üzerinedir. Bunların yayınlanması ve onlara karşı fikirlerimizi ifade edebilmemiz demokratik tartışmanın kopmaz bir parçasıdır. Cumhuriyet hiç gecikmeden durumun gerektirdiği gibi, birlik içinde güçlü ve onurlu bir şekilde bunun cevabını vermelidir. Yurttaşların birliği ve toplu olarak mücadele için her türlü inisiyatifin bir parçası da biz olacağız. Ama bu barbarları herhangi bir dinle karıştırmayı reddediyoruz ve reddetmeye devam edeceğiz, her türlü ırkçılığa, Yahudi düşmanlığına olduğu gibi Müslüman düşmanlığına karşı da mücadelemizi güçlendireceğiz.
Kimilerinin siyasi nedenlerden dolayı iki yüzlüce aylardır yabancı düşmanlıklarını,kinlerini, ırkçılıklarını, aşırı sağcılıklarını mikrofonlarda ifade etmelerine de sinsi sinsi göz yumulduğunu görüyor ve kabul etmediğimizi ifade ediyoruz. Tüm bunlar aylardır Fransa’da yabancı düşmanlığı havasının güçlenmesini sağlıyor. Herkesi bu tür pis politikadan çıkmaya çağrıyoruz. Toplum içinde açık tartışmaların, karşılıklı hoşgörülüğün silinmesine karşı direnmeye çağırıyoruz.
Humanite çalışanları yasta. İğrenç bir şekilde katledilenler arasında, bizim bir çok dostumuz, büyük bir yetenekle gazetemizin içeriğini zenginleştiren, dünyadaki olaylara eleştirel gözle bakan ve çarpıcı yönlerini basit çizgilerle öne çıkartan yoldaşlarımız da vardı.
Sevgili Georges Wolinski, Cabu, Charb, Tignous, Honoré ve tüm diğerleri, sizlerin ardından ağlıyor ve sizi aslı unutmayacağız. Çarpıcı sanatınıza sonsuz bağımlılığınız sizin hayatınıza mal oldu. Bu katliam ve çalınan hayatlar, bizlere özgürlüğü, hoşgörüyü, kardeşliği ve eşitliği daha fazla ve ne olursa olsun pahasına savunmamızı zorunlu kılıyor. Bu trajik durumlarda, hoşgörülü, laik ve sosyal cumhuriyet kendisini her zamankinden daha fazla ifade etmeli. Her zamankinden daha fazla bu tür alçaklara ve barbarlara karşı direnilmelidir.
* L’Humanite Gazetesinin Müdürü ve
Avrupa Parlamentosu Milletvekili
(Çeviren Deniz Uztopal)
CHARLIE HEBDO KATİLLERİ BİZİ SUSTURMAMALI
Suzanne MOORE
The Guardian
Paris’teki cinayetlerin zanlıları ifade özgürlüğümüzü elimizden almak istiyor. Bizim cevabımız onlara açıkça saygısızlık etmek olmalıdır. […]
Bu terörün elde etmek istediği nedir? Amacı sadece bireyleri öldürmek değil: aynı zamanda kabullenilmiş liberal gerçeklikleri, özgürlük hissimizi ve az da olsa hissettiğimiz güvenlik hissini de öldürmek. Terör olayları yavaş yavaş göz önünden kayıp olunca, her zaman olduğu gibi geriye boşlukta hissettiğimiz güvensizlik kalacak: “şehirler tehlikeli mi değil mi, başkaları bize zarar vermek istiyor mu acaba?” diye düşünerek, acaba herşey eskisi gibi olabilir mi diye merak ederek... Bu güvensizliği her türlü siyasetçi suistimal etmek isteyecek, özellikle de gerici sağcı partiler kurarak ve ırkçı söylemlere geri dönen sloganlar atarak... Mesela İngiltere’de UKİP, Fransa’da Le Pen ve Almanya’da PegIda.
Aramızda yaşayanlar eğer problem ise, bu problemin mantıklı çözümü nedir? Soruyorum çünki aşırı sağcılar, liberal bir amaç olan barış içinde bir arada yaşayabilme hedefini yok etmek istiyor ve İnternet üzerinde gördüğüm bir çok şeye bakılırsa bunu başarıyorlar. “Sıradan” Müslümanlardan bu cani katillerden kendilerini ayrı tutmaları isteniyor ve üstelik – nasıl ki kürtaj doktorlarının vurulmalarının Protestan Kilisesi’yle alakası yoksa – bu teröristlerin yaptıklarının da sıradan Müslümanlar’la bir alakası olmadığını sürekli söylemek zorunda kalıyorlar.
Fakat bu artık yeterli değil. Bu radikallerin gayrimüslim’den çok Müslüman öldürdüklerini de söylemek yeterli değil. Fransa’daki katliamın yapıldığı gün Yemen’de onlarca insan öldü.
Dünyada 1.6 milyar Müslüman var, dünya nüfusunun yüzde 23’ü. Ve bunların çoğunluğu nihilist homoerotik ölüm kültü olan IŞİD veya el Kaide’yi desteklemiyor. Kaç tanesi destekliyor acaba? Tahminler bu yönde bir birinden çok farklı. Bazıları Müslümanların beşte birinin bu grupları desteklediklerini söylüyor. Fakat Paris’in kenar mahallelerinde ırkçılığa maruz kalmak kendi başına katil olabilmek için yeterli değil, bu iki nokta arasında çok uzun bir yol var. En kötü katliamlar halen Pakistan gibi ülkelerde oluyor. Bizim Afganistan’daki rolümüz, bunu söndürmek yerine körükledi.
Fakat “medeniyetler çatışması” aslında yok. Gerçek şu ki, liberal değerler ve Müslümanlıktan koparak oluşan küçük bir dini grup arasında uzun soluklu ve derin bir çatışma var. Bu ufak dini grup tamamen modern çalışma yöntemleriyle işliyor, sosyal medya aracılığı ile mesajlarını yayıyor ve siyasi bir grup gibi değil daha çok organize bir suç örgütü gibi çalışıyor. Dengesizliği de tam burada yatıyor.
[…]
İnsanlar peygamber ve İslam ile ilgili bazı şeylerin söylenmemesi gerektiğini biliyor. İnsanların evde yaptıkları sohbetlerinden anlaşılıyor ki bu dinle ilgili bir çok endişeleri var ama aynı zamanda dışarıya karşı bu dine yönelik saygı gösterisi var. Bu çelişkili süreç içinde ırkçılık yaygınlaşıyor.
Tam da bu yüzden modalaşmış İslamafobik veya İslamofaşist terimlerini kullanmayı sevmiyorum. Müslümanlara düşman olunduğu damgasını yemeden kadınları kısıtlayan tüm kültürü eleştirmenin mümkün olması gerek. Bütün aşırı tutucu dinler kadınların cinselliklerini kontrol altına almak istiyor. Bütün Müslümanlar’ın faşist olduğunu söylemeden İslam’ın farklı versiyonlarını ve birbiriyle nasıl bağlantılı olduğunu sorabilmek mümkün olmalı.
Tetikçiler bu soruları açıkça ve özgürce konuşmanın önüne geçmek istiyorlar. Onlar silah zoruyla kendi tanrılarına saygı gösterilmesini talep ediyorlar.
Bu yaklaşıma karşı mücadele etmemiz gerek. Bunlara gülmemiz, dalga geçmemiz ve sonuç olarak saygı göstermememiz lazım. Amos Oz’un söylediği gibi; fanatikler şaka yapmaya uygun değiller. Yedinci yüzyılın fantazilerine dönmek isteyenlerle barışçıl bir birlikte yaşam mümkün değil. Muhaliflere tahammülsüzler. Gülmekten korkuyorlar. Salman Rüşdi, “tüm dinler bizim korkusuz saygısızlığımızı hak ediyor” diyor. Bazıları bu nedenle yaşamını feda etti. Bizim yapabileceğimiz ise en azından saygısızlığa devam etmektir.
(Çeviren Çağdaş Canbolat)