Başbakanın teşviki yoksulluğu patlatır
Başbakan Ahmet Davutoğlu, ‘anneliği’ teşvik paketi açıkladı. Şayet paket yasallaşırsa doğum yapan anne daha esnek çalışabilecek, daha çok izin kullanabilecek. Çocuk sayısına göre (Üç çocuğa kadar) para yardımı alacak.
Bülent FALAKAOĞLU
Başbakan Ahmet Davutoğlu, ‘anneliği’ teşvik paketi açıkladı. Şayet paket yasallaşırsa doğum yapan anne daha esnek çalışabilecek, daha çok izin kullanabilecek. Çocuk sayısına göre (Üç çocuğa kadar) para yardımı alacak.
Diyor ki başbakan, “3 çocuğa teşviği anlamayanlar olabilir.”
Anlayamayanlar için da açıklamış: “2050’de olacak 65 yaş üstü nüfus 2030’larda olur. Hükümetlerin görevi dinamik nüfusu teşvik etmektir.”
Demek istemiş ki; eğer üç çocuk teşvik edilirse, 2030 yılında oluşacak 65 yaş üstü nüfus oranı 20 yıl ötelenir. Daha uzun süre genç ve dinamik oluruz.
Dinamik nüfus dışında da ulvi amaçlarının olduğunu Davutoğlu’nun şu sözünden anlıyoruz:
“Nüfus artışını sağlayarak işsizliği çözmek amacımız.”
Aynı konuşmasının bir yerinde de Davutoğlu, 2014 yılında işsizliği düşürememelerinin nedeni, kadınların diğer yıllara göre çok iş istemeleri olarak gösterdi.
Şimdi eminim siz de soruyorsunuzdur! “İlahi başbakan, iş isteyen kadınlara iş veremiyorsun da artan nüfusa nasıl iş vereceksin?”
Davutoğlu’nun tezlerine adım adım göz atalım. Ortaya çıkan sorulara birer birer cevap arayalım!
RAKAMLARLA ACI GERÇEĞİ ÖRTME TAKTİĞİ
Başbakan Davutoğlu’nun iddiası 1: “Türkiye’de geçen yıl 1 milyon 300 bin istihdam oluşturuldu. Buna rağmen işsizlik oranımız yüzde 9-10 seviyesinde kalıyor. Çünkü kadınlarımızın işgücüne katılımında olağanüstü artış var.”
2014 yılında yaşanan yoksullaşmaya bağlı olarak, kadınların son aylarda daha çok iş talep ettikleri doğru. Fakat bu artışı, “kadınların işgücüne katılımında olağanüstü artış var” şeklinde sunmak tam bir çarpıtma.
15 ila 64 yaş arasında, çalışabilir kadınların ne kadarı işgücüne katılıyor?
Sadece yüzde 34’ü...
Erkeklerde bu oran ne kadar dersiniz yüzde 77. Kadınların katılımın iki katından yüzde 10 daha fazla.
Yani çalışabilir durumdaki üç kadından ikisi iş falan istemiyor.
Dünyanın en kötü kadın istihdam oranıyla karşı karşıyayken başbakanın ‘olağanüstü yükseliş’ söylemi, en hafif deyimiyle, gerçeği çarpıtma değilse nedir?
Ya kadınlar da erkekler kadar iş talep etseydi ne yapardınız sayın başbakan?
KADINLAR ANNELİKLE İŞ ARASINA SIKIŞTI MI?
Başbakan Davutoğlu’nun iddiası 2: Kadın acaba işime mi devam edeyim yoksa çocuğuma bakayım derdi arasında kalırsa bu telafi edilemez bir maliyettir.
Duyan da, kadınlar çocukla iş arasında sıkıştı sanır!
Dedik ya, çalışabilir 100 kadının 66’sı (Üçte ikisi) iş talep etmiyor. Geriye kalan 34 iş isteyen kadının 9’una zaten iş bulunamıyor. Onlar işsizler hanesine yazılıyor.
Geriye 100 kadından 25 tane iş bulunan kadın kalıyor. Bunların da 6’sına tarımda iş bulunuyor. Ki tarımdakiler her koşulda (Bebeği yanına alıp, evde ya da çadırda bırakıp) işe devam ediyor.
Şimdi 100 kadından iş bulunan 19’unu da evde anne olmaya gönderelim öyle mi?
Her ne kadar devlet, ‘bu kadınların birkaç ay yarım gün çalışmasına destek vereceğiz, çalıştığı yarım günü patrondan alacak, değer yarım günü de biz ödeyeceğiz’ dese de nafile. Çünkü bu kadınların çalıştığı işlerin birçoğu, yarım gün çalışmayı kabul edebilecek işyerleri değil. Örneğin 8 saate bile razı gelmeyip işçisini 12 saat çalıştıran tekstil atölyeleri.
Sorun annelikle iş arasına sıkışmışlık değil!
Anne çalışırken bebeğine baktırabilecek gelire ya da devlet desteğine sahip olup olmamasıdır mesele. Bunlar yapılmadıkça devreye sokulan teşvik yöntemi ancak ve ancak çalışan kadın sayısını düşürür.
BAKMA DERDİ BİTER Mİ?
Başbakan Davutoğlu’nun iddiası 3: Anneler rahatlacak.
Başbakanın kendi söyledi. Her yıl yaklaşık 1 milyon 200 bin doğum oluyor Türkiye’de. Her yıl iş talep eden insan sayısı bir milyonun üzerinde artıyor.
AKP bunlara iş bulabiliyor mu?
12 yılık iktidarınızdaki ekonomik büyüme oranı ortalaması yüzde 4. Bu tempoyla istihdam talebini karşılayabilmeniz imkansız.
Yarattığınız istihdam biçimi ortada. 2014 yılında tarım sektörü küçüldü. Ama yine de Türkiye’deki her dört kişiden biri tarımda istihdam ediliyor.
Tarım sektörünün toplam üretim içindeki payı yüzde 10. Yüzde 10 payla yüzde 25 istihdam!
Gelir dağılımındaki uçurumu, yoksulluğu gösterir.
Çocuk isteyen hükümet gençlere iş veriyor mu? Hayır. 15-24 yaş grubunda işsizlik oranı yüzde 20.
Çalışma olanağı bulan şanslıların da yüzde 35.7’si kayıt dışı, yani hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalışıyor.
Her yıl bir milyon kişiye iş bulmakla övünse de bulunan işler taşeronluk, kölelik. Nitelikli iş çok düşük.
Aileler bu yüzden yoksul ve muhtaç durumda. Bunu bizzat hükümetin rakamları söylüyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın açıkladığı rakama göre, 6.7 milyon hane, 23.6 milyon kişi sosyal yardımlarla yaşamlarını sürdürüyor.
Birinci bebekte 300 lira, ikinci bebekte 400 lira ve üçüncü bebekte 600 lira verilecek olması bu yoksulluğu ortadan kaldırır mı, anneler rahatlayabilir mi?
GELECEK KARIRKEN...
Başbakan Davutoğlu’nun iddiası 4: Kız erkek çocuk ayrımı yapmadan çocukların en iyi eğitimle hayata hazırlanmaları bizim için kutsal bir görevdir.
4+4+4 sistemine geçtikten sonra kız çocuklarının giderek eğitimden uzaklaştığı rakamlarla ortada. Ha keza eğitimin niteliğinin giderek azaldığı, AKP’nin okul öncesi eğitimi baltalamasının yarattığı sıkıntılar da...
Yoksulluğun ve gelir uçurumunun yarattığı sosyal çöküntünün ağır sonuçlar doğuruyor. Muhafazakar AKP iktidar döneminde gençlerin uyuşturucu kullanımındaki patlama gibi...
On binlerce çocuğun kayıp olması daha doğrusu, dilendirilmek, organ mafyasına verilmek üzere kaçırılması gibi...
AKP’nin hedefleri tüm bu sosyal sorunları çoğaltır. Zira nüfus ve kalkınma felsefesi tüm bunların zeminin hazırlayacak nitelikte.
TAYYİP ERDOĞAN’I ANLAMAK
Başbakan Davutoğlu’nun iddiası 5: “Cumhurbaşkanımızın 3 çocuk teşvikinin rasyonel arka planını anlamayanlar olabilir.”
Bu iddiayı tartışırken aslında “AKP’nin nüfus ve kalkınma felsefesi sosyal sorunların zeminini güçlendirecek” tezimizi de açabiliriz.
Bu ülkenin gördüğü ‘en azgın kapitalist dönemin’ başbakanı ve şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok çocuk isterken ki rasyonel palanı nedir?
Recep Tayyip Erdoğan: “Büyük ekonomi, genç ve dinamik bir nüfus… Ekonominin tek başarı şartı insandır. Diğerleri insanın türevidir. İnsan varsa üretim var, tüketim var, emek var, sermaye var. İnsan yoksa bunların hiçbiri yok.”
Mantık şu...
Çin ve Hindistan ekonomik yarışta öne geçmiş. Üretilen her malı, her servisi yeni düzenin parlayan yıldızları Çin ve Hindistan çok daha ucuza üretiyor. Hem de diğer ülkelerle mukayese edilemeyecek kadar ucuza…Bu da iki ülkeye acımasız yarışta büyük bir avantaj sağlıyor. Avantaj nereden? Ucuz İşgücünden! Emeği ucuzlatmanın yolu nereden geçiyor?
Genç ve dinamik işgücünü, ihtiyaçtan çok daha fazla miktarda, artırmaktan… 2030 yılında, Çin ve Hindistan’ın nüfuslarının 1 milyar 450 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Hindistan’ın ekonomik güç açısından Japonya’yı geride bırakması bekleniyor.
İşçiler, emekçiler bir ‘arıza’ çıkarmazsa Hindistan’ın dünyanın en güçlü üçüncü ekonomisi olması öngörülüyor. Hindistan bu gücünü nereden alacak? Cevap: O yıllarda 1 milyara yaklaşması beklenen genç ve çalışabilir durumda olacak olan nüfustan!
Öyleyse Türkiye’de öyle olsun.
Örnek verilen bu ülkeler zenginleşirken korkunç yoksulluk üretiyorlar. Hükümetin felsefesinde de aynen böyle acımasız bir ülke hedefi var.
Dünya gelir uçurumun geldiği noktanın yaratacağı büyük sorunları tartışıyor. Türkiye ise
uçurumu körüklüyor. Hükümetin öngördüğü nüfusu teşvik sistemi gelir uçurumunu büyütür, yoksulluğu patlatır (Şu an bile ülkedeki yoksul sayısının çok fazla olduğunu hatırlatmaya gerek yok sarınım.) Ayrıca kadınların çoğuna annelik kariyerinin dışında bir kariyer bırakmaz.
Nüfussuz da ‘ekonomik iyileştirme’ mümkün. Örneğin Hollanda Konya kadar bir yer. Nüfusu da oldukça az ama ekonomik gücü Türkiye’nin çok önünde.
Son bir not. Unutulmasın ki nüfus politikasını dini hassasiyetlerinden ileri gelen bir ‘prensip’ kararı gibi sunan AKP’nin asıl niyeti başka. Hedef, erdem kılığına girmiş kapitalizm dizaynı!
Ucuz, işsiz, üç ekmek parasına her türlü itaate hazır emek üzerinden yükselen vahşi bir kapitalizmin…
Çözüm ne vahşisinde ne de Hollanda örneği gibi ehlileşmişinde. Çözümü kapitalizmin dışında aramak gerek!