11 Ocak 2015 00:55

Yoklukla terbiye düzeninde 'hep çalış, çok çalış' paketi kadınlara ne vaat edebilir?

Yarı zamanlı çalışma, tam zamanlı ücret... Davutoğlu’nun ‘Ailenin ve Nüfusun Korunması’ programından duyurduğu maddeler çok güzel de, sırları dökülünce geriye kalan öyle mi?

Paylaş

Sevda KARACA

Başbakan Davutoğlu “Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı” adıyla kapsamlı bir paket açıkladı. Oldukça süslü bir ambalajı olan paketin en önemli amacının  “kadınların aileyle çalışma hayatı arasında bir gerilim içine düşmemesi” olduğu söylendi. Davutoğlu, sihirli formüllerinin altını bir kez daha çizdi: “Bir taraftan ailemizi korurken, diğer taraftan kadınlarımızın sosyal hayatta yer alması, çalışma hayatına aktif şekilde katılmalarını temin etmek lazım”. “Hem evde çalış, hem işte çalış, hep çalış, çok çalış” programı olarak özetlenebilecek paket, hükümetin 2008 yılından bu yana kadın istihdamı için ortaya attığı çeşitli politika metinlerinin yekpare hale getirilmişi. Paketteki hiçbir şey yeni değil; vaat edilenlerin hepsi, 2008’den bu yana “müjde” olarak duyurulan ama hem hükümet için “zamanı gelmediğinden”  hem de sermaye tarafından ortalık “dikensiz gül bahçesi” haline getirilene kadar bekletilmesi talep edilen “eski” meseleler.

2008 yılında “İş ve Aile Yaşamının Uyumlulaştırılması” başlığıyla hayatımıza giren bu projeler bütünü 2010’da “Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması” konulu Başbakanlık Genelgesi, 2011 yılında ayrıntıları açıklanan Kadın İstihdam Paketi, 2008’den bu yana açıklanan Ulusal İstihdam Stratejileri, Kalkınma Planları ve hükümet programlarının, bir de AKP’nin seçim beyannameleri olan 2023 vizyon belgesinin aile ve kadınla ilgili ana başlıklarının bir toplamı. Daha önce parça parça ifade edilen noktalar, tek bir program altında toplanmış durumda. “Rasyonelliği” de buradan geliyor. Bakanlıkların ayrı ayrı kendi alanlarında yapacakları dönüşümlerin tek bir hedefe bağlandığını göstermesi açısından da oldukça “kıymetli” bir metin.

Program  “2023 hedeflerine ulaşmak için gerekli adımları gerçekleştirmek üzere”  nüfus artışının sağlanmasını, doğurganlık oranlarının artırılmasını, kadın istihdam oranlarının yükseltilmesini hedefliyor. Bu hedefler ne için? Hindistan ve Çin’le yarışan AKP, ekonomik büyüme için “emek maliyetlerini düşürme”yi temel strateji olarak benimsiyor. Ne kadar çok ucuza çalışan nüfus, o kadar çok ekonomik büyüme… Hem doğurganlık hızının artmasını sağlamak hem de kadın istihdamını artırmak için ne gerekiyor? Çalışma yaşamının “esnekleştirilmesi”. Peki nasıl? Özel istihdam bürolarının yaygınlaştırılmasıyla… Kıdem tazminatının fona devri adı altında iş güvencesinin ortadan kaldırılmasıyla… “Rekabet gücünün artırılması”, yani emeğin değersizleştirilmesi ve güvencesizleştirilmesinin daha hızlı gerçekleştirilmesiyle.

Peki “müjde” bunun neresinde?

Kadınların uzun saatlerde, düşük ücretlerde, giderek daha fazla kağıt üzerinde kalan haklarla üstelik de “niteliksiz” sayılarak, yani gelecek vaad etmeyen işlerde çalışmak zorunda bırakıldığı bir çalışma düzeninde ilk başta çok güzel görünen düzenlemeler yapılacağını söylüyor program. Daha hamileyken işten atılma tehdidiyle karşı karşıya kalan, doğum öncesi çalışma koşullarının düzeltilmesi ve izinler konusunda çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalan, çocuğu doğduktan 8 hafta sonra onu kime bırakacağını bilmeden işe dönmek zorunda kalan, emzirme iznini kullanamayan, kreş hakkı devletçe sağlanmadığı için, özel kreşler ateş pahası olduğu için konu komşuya muhtaç durumda kalmaktansa çocuğuna kendi bakmayı “tercih eden” (buna ne kadar tercih denirse artık) kadınlardan söz ediyoruz sonuçta. Bir yandan artan yoksulluk ve pohpohlanan tüketim nedeniyle sadece kocanın eve ekmek getirdiği aile düzeninin geçerliliği kalmazken, diğer yandan da devletin elini eteğini bakım hizmetlerinden çekmesi nedeniyle yük giderek kadının üstüne biniyor. Bu durumda hem “ekmek kazanan olmak”, hem de “ailenin bakıcısı olmak” durumunda bırakılan kadınlar bu ikisini yapabileceklerini düşündükleri şartlar onlara sunulduğunda bunu müjde gibi karşılamak durumunda kalıyorlar tabi. Bedeli uzun vadede sadece kadınların değil, kadın-erkek tüm çalışanların boynuna pranga takılması olsa da “esnek ve yarı zamanlı çalışma” seçeneği, şu anki durum seçeneksizlik olduğu için ehven-i şer görülebiliyor.

Peki böylesi bir “yoklukla terbiye” düzeninde ortaya atılan bu paket, kadınların evle iş arasında heba olan yaşamlarına gerçekte ne getiriyor?

1- 'YARI ZAMANLI ÇALIŞMA, TAM ZAMANLI ÜCRET' Mİ?
- VAAT:
“İşçi ve memurlara analık izni bitiminden sonra ilk çocuk için 2 ay, ikinci çocuk için 4 ay, üç ve  üzeri çocuklar için 6 ay olmak üzere yarı zamanlı çalışma imkanı tanınacak. Yarı zamanlı çalışılan sürede ücret tam ödenecek, özel sektördeki kadın işçinin ücretinin yarısı ve sigorta primi İşsizlik fonundan karşılanacak. Çocuğun okula başlama yaşına kadar kısmi süreli çalışma hakkı verilecek.   

- GERÇEK: “Kadın yarı zamanlı çalışacak, tam ücret alacak” diye sunulan bu vaat açıkça “özel istihdam bürolarının hayata geçirilmesi şartı” taşıyor. Ayrıntıları ise Kadın İstihdam Paketi’nde bulabiliyoruz.

·    Patronlar, kısmî süreli çalıştırdıkları kadınların ücretini yalnızca çalıştırdıkları saat üzerinden ödeyecek. Ücretin geri kalanı işsizlik sigortası fonundan karşılanacak. Bu arada, kadının kaç saat çalıştırıldığını, ücret kaybını vb. denetleyecek bir mekanizma da yok! Bu da, uygulamanın özel sektörde patronun keyfi tutumlarına bırakılacağı anlamına geliyor. Bu haliyle istihdam paketi kadın emeğini esnek ve maliyetsiz bir şekilde işverenlerin hizmetine sunuyor.
·    Hükümet her fırsatta, “özel sektörün önündeki engelleri kaldıracak ve omuzlarındaki yükü azaltacak” icraatlar gerçekleştirdikleriyle övünüyor. Patronlara hitaben “Paket açıklandığında bize teşekkür edeceksiniz” diye açıklamaları da var. Teşekkürü gerçekten hak ediyorlar! Çünkü, kısmî süreli, güvencesiz ve düşük ücretli işler ile kadınların istihdamda yer almasını sağlamak, sermayenin gereksinim duyduğu ucuz işgücüne yaslanarak maliyetleri düşürme arayışına denk geliyor.
·    Kadınların büyük bir bölümü böyle çalışırsa emekli olamayacak. Çalışsalar bile kocalarının sağlık sigortasına, emekli maaşlarına mecbur kalacaklar. Bu aynı zamanda kadınların ev içindeki konumunu daha da ikincilleştirecek, cinsiyetler arası uçurumu körükleyecek.

Bu vaat, kadınların hayatına nasıl etki edecek?
Doğum iznine ayrılıp kısmî süreli çalışacak olan kadınlar yarı zamanlı fakat yoğunlaştırılmış çalışma saatleriyle, işyerlerinde daha fazla eşitsiz ve ayrımcı uygulamalarla karşı karşıya kalacak. Onların yerine özel istihdam bürolarından kiralanan kadın işçiler ise düzenli çalışma saatleri, işyeri servisi, kreş, emzirme odaları, sosyal haklar, yıllık izin, tam zamanlı sigorta primi ve örgütlenme hakkı gibi birçok temel çalışma hakkından yoksun kalacak. Kadınların işte ilerleme ve terfileri olumsuz etkilenecek. Ücret ve sosyal güvenlik kayıpları yaşanacak. Sigorta primleri düşük düzeyde kalacağı için emekli olabilmek tamamen hayal olacak. Eğer emekli olabilirlerse de kadınların emeklilik geliri tam zamanlı çalışanlara göre çok daha düşük olacak.

KİRALANAN BİR MAL OLMAK İSTER MİYDİNİZ?
“Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı” esnekleşmenin ve kısmi zamanlı çalışmanın hangi düzenlemelerle yapılacağını açıklamıyor. Ama hem kadın istihdam paketi hem de ulusal istihdam strateji belgesi ve kalkınma planlarından biliyoruz ki bu düzenlemelerin “aracı”, özel istihdam büroları olacak.
Paket, doğum iznine ayrılan kadın işçi yerine geçici işçi istihdam edilebileceğini öngörüyor. Yani, özel istihdam büroları, işçileri kendi bünyesine alıp işletmelere kiraya verebilecek. Patronlar kadın emeğini gerek gördükleri gün ve saatler içinde kiralayabilecek. Böylece kadınların da haftanın farklı günlerinde, farklı işyerlerinde, birbirinden farklı saatler ve ücretlerde çalışma durumu yaygınlaşacak.

2- 'HER YERDE ULAŞILABİLİR KREŞ' Mİ?
- VAAT:
Belediyelere kreş ve gündüz bakım evi kurma yükümlülüğü getirilecek. Aile Bakanlığı izniyle açılan kreşlere (MEB izniyle açılan kreşler gibi) 5 yıl vergi istisnası tanınacak.
-GERÇEK: Belediyelerin kreş açma zorunlululuğu olması elbette önemli bir adım. Ama dikkat! Burada devletin ya da yerel yönetimin bizzat kendisinin güvenli ve ucuz kreş açması değil söz konusu olan. Aksine, hep daha yüksek kâr elde etmeye bakan özel sektörün korkunç paralarla ya da ucuz ama düşük nitelikli kreşler açması “teşvik” ediliyor. Yani hükümet kreş hizmetini yalnızca özel sektör için yeni bir yatırım alanı olarak teşvik ediyor. Dar gelirli vatandaşlar ya ucuz ama düşük nitelikli hizmete mahkûm olacak ya da çocuğunu çok yüksek fiyatlı kreşlere gönderemeyeceği için yine başının çaresine bakmak zorunda kalacak.
Bakım hizmeti de bir nevi rant alanı olarak açılıyor. 5 yıl vergi istisnası tanınan kreş alanına, işi ve uzmanlığı eğitim olan, olmayan her türlü firma teşvikten yararlanmak için girecek. Biliyoruz ki, hem kamu hem de özel kreşlerin denetimi çok önemli bir sorun. Bu mantar gibi çoğalacak, apartmanların bodrum katlarından, derme çatma binalara, kimin elinde olduğu belli olmayan kreşlere çocuğunu sırf “karşılanabilir” olması nedeniyle kim güvenerek bırakacak?
Açıkça ortada; kamu kreşleri nitelikli, ücretsiz ve çalışma saatleri ile uyumlu hale getirilmediği sürece, kreşler etkili bir biçimde hem çalışanlar ve onların örgütleri hem de devlet tarafından denetlenmediği sürece ihtiyacı karşılamaktan yine uzak olacak.
Olması gereken ise devletin “özel sektörü teşvik etmeyi” hedefleyerek kreşlerin açılmasını zorunlu kılması değil. Öncelik, tüm çocuklar için uluslararası standartlarda nitelikli hizmet veren kamu kreşlerine verilmeli. Yani, kamunun ikamesi olarak özel kreşlere karşı çıkıyoruz.

3- 'YAŞLILARA NİTELİKLİ BAKIM MERKEZLERİ' Mİ?
- VAAT:
“Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Yaşlı Hizmet Merkezlerinin sayısı artırılarak faaliyet alanları genişletilecek: Yaşlılar için gündüz ve evde bakım hizmeti sunan yaşlı hizmet merkezleri yaygınlaştırılacak. Yaşlı nüfusun ve kadın istihdamının fazla olduğu yerlerde yaygınlaştırılması düşünülen bu merkezlerde faaliyetler zamanla genişletilerek yaşlıların tüm bakım ihtiyaçlarının karşılandığı merkezlere dönüştürülmeleri sağlanacak.”
- GERÇEK: Programda vaat bu biçimde dile getirilirken, hükümet programı, kalkınma planı ve bu alanda sorumlu kılınan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın stratejik hedef belgesi tam tersine “bu merkezler kapatılacak” diyor!
Bir örnek: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın hedefleri içerisinde 2016 yılında bu kurumların bazılarının tamamen kapatılması ya da sayılarının artırılmaması sayılıyor. Sayısı 15 olan Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri’nin 2017 yılına kadar 7’ye düşürülmesi planlanırken, sayısı 5 olan Yaşlı Hizmet Merkezlerinin sayısının artırılmayacağı da açıkça ifade ediliyor. Bakanlık bu kurumların “ancak zaruret halinde kullanılacak yerler” olduğunu söylüyor, üstelik geride kalan kurumların da hizmet içeriğinin daraltılacağını ilan ediyor. Peki yerine ne konuyor? “Evde bakım hizmetleri”.

4. 'EVDE BAKIM HİZMETİ SAĞLAYANLARA GÜVENCE' Mİ?
Hükümet, yaşlı- engelli- hasta bakımı için kurumsal destek mekanizmalarının yerine bu durumda olan vatandaşların “aile içinde bakılmasını” teşvik ediyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı engelli yakınlarına bakan ve geliri muhtaçlık sınırının altında olanlara, ya da engeli yüzde 50’nin üstünde olan engellilere bakan aile üyelerine asgari ücret veriyor. Devletin aylık ödediği bu kişiler- çoğunlukla kadınlar- herhangi bir sosyal güvenlik kapsamında değiller. Yani devlet tarafından “kayıtdışı” çalıştırılıyorlar. Şimdi, açıklanan programla birlikte “evde bakım ücreti alanlara sosyal güvence sağlanacak, bunların kayıtlı istihdama dönüştürülecek” deniyor.
Böylelikle kadınları “evde bakım işlerine mahkûm ederek” istihdam rakamlarını yukarı çekmiş olacaklar. Varan 1!
Varan 2 ise oldukça korkunç: Deniyor ki “sosyal yardımlarla istihdam bağlantısını güçlendireceğiz”. İŞKUR’un stratejik planında çok dikkat çekici bir madde var: “sosyal yardım sahipliğinin belirlenmesinde İŞKUR tarafından yapılan iş teklifleri dikkate alınacak”. Yani; İŞKUR’un yönlendirdiği işleri kabul etmezseniz, aldığınız yardımlar da kesilecek ya da yardım başvurunuz reddedilecek! Bu durumda, özel istihdam bürolarıyla bağlantılı bir biçimde “kiralık işçilerin” tüm kötü ve zor koşullara rağmen sırf bu sosyal yardımlardan olmamak adına kölelik şartlarındaki işleri kabul etmeleriyle bir taşla iki kuş vurulmuş olacak!
Üçüncü bir kuş daha var: Bakım hizmetleri aracılığıyla özel sektöre ve yandaş vakıf/derneklere “rant alanı” yaratılacak.  Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın vizyon belgesi “ülkenin ihtiyaçlarına yönelik yeni sosyal politikalar geliştirmek ve model oluşturmak” amacını gerçekleştirmek için “aile refahının ve nesiller arası dayanışmanın artırılması”nı öngörüyor. Bu ne demek? “Aile refahı için” ailenin tüketim alışkanlıkları değiştirilecek. (Geniş ailelerin teşviki için büyük akrabalarla yaşayan çekirdek ailelere ev kredileri, büyük araba kredileri sağlanması bir örnek.) Ayrıca evdeki yaşlı- hasta ve engelli bakımı için “nesiller arası dayanışmanın artırılması” adı altında ödemeler yapılması gündemde, ancak bu ödemeler kişilere değil de “özel sektör ve STK’ların bu alandaki katkısının artırılması için” özel kuruluşlara ve vakıf-derneklere verilecek, bu da ailelere yapılan katkı gibi sunulacak.  

5- 'İŞSİZLİK AZALACAK, KADIN İSTİHDAMI ARTACAK' MI?

- VAAT: Doğurganlık oranlarını artırmak, işsizlik oranını düşürmek, kadın istihdam oranını 2023 yılına kadar yüzde 38’e çıkarmak. 2017 sonuna kadar özel sektörde işe yerleştirilenler içinde kadınların oranının yüzde 35’e çıkarmak!
- GERÇEK: Doğru, bu düzenlemeler hayata geçerse kadın istihdamı sayısal verilerle de olsa yükselecek. Peki bu daha çok kadının geçim dertlerini kendi emekleriyle giderebildikleri anlamına mı gelecek? Hayır!
İktidar kadın istihdamını artırmayı neden istiyor? Kadınları güçlendirmek için mi? Hayır!
Bu metinlerde kadın işgücü “ülkenin ‘kalkınma stratejisinde’ henüz tüketilmemiş bir kaynak” olarak ele alınıyor. Bu tüketilmemiş kaynak da sermaye için en ucuza kullanılabilecek kaynaklardan biri.  
Bu kaynağın “verimli” kullanılabilmesi için de diyorlar ki “iş güvenliği değil istihdam güvencesi getiriyoruz”. İş güvenliği demek tüm haklarımızla birlikte aynı işte kalabilmek demek. İstihdam güvencesi ise, tek bir işverene bağlı olmaksızın, kesintilerle de olsa çalışmanın garanti altına alınması demek, yani zaman ve mekan ne olursa olsun, koşullar ne kadar kötü olursa olsun çalışacaksın demek.
“Kadınlara istihdam güvencesi getiriyoruz” derken söyledikleri şu: Kadın emeğinin kayıt içine alınması için “iş paylaşımı, esnek zamanlı çalışma, evden ve uzaktan çalışma gibi esnek çalışma biçimleri için gerekli yasal düzenlemeler hızla bitirilecek”. Bunun anlamı açık, bir işi iki işçinin yapmasının, iki kişiye bir kişilik ödeme yapılmasının önü açılıyor. Böylece daha fazla kadının iş bulmasının yolu açılacak ama ücretler düşük olacak!
Bir noktaya daha dikkat çekelim. Metinlerde “çalışanlar için doğuma bağlı izin ve hakların, kreş haklarının” ele alındığı mevzuatın “esnek çalışma imkânlarına uygun olarak” hızla değiştirileceği de söyleniyor. Zaten kağıt üstünde kalan, kullanamadığımız hakların ortadan kaldırılacağının itirafı adeta!

Aile, Fabrikanın Bir Parçası Haline Gelirken…

HAK HUKUK YOK, ŞİDDET ÇOK
Bu düzenlemelerin sonucunda tam da AKP’nin istediği gibi kadın, aileyle var olurken üretime katılımı da evden olacak.
Yani kadınlar ev içi hizmetler, çocuk ve yaşlı bakımı gibi “aslî” görevlerini sürdürürken çoğunlukla evde parça başı iş yapacak, çağrı üzerine çalışacak. Her ev, sermaye için hizmet sunan sosyal güvenlik ağlarının çok uzağında derme çatma atölyelere dönüşecek.
Dahası aldığı siparişi yetiştirme ve yeterli kazanç çabasıyla çocuklar da bu üretimin parçası
olacak. Evlerin işyerine dönüşmesi patronlar açısından işyerinin elektrik/su giderinin olmaması, işçilere sunulması gereken servis, sigorta, yemek, tatil, mesai, kreş gibi temel hizmetlerden azade olunması anlamına geliyor. Kadınlar açısından ise düzensiz gelir, düzensiz çalışma saatleri, ne kadar süreceği belli olmayan iş, iş güvenliği ve sağlığı için gerekli hiçbir tedbire ulaşamama, bir daha iş bulamayacağı kaygısıyla hak talep edememe, örgütsüzlüğün, kayıt dışı çalışmanın ve çocuk işçiliğinin artması anlamına…

NE YAPMALI?

Çalışma hayatında kadının konumunu yedek iş gücü ve ev ekonomisinin “ek” geliri olarak
meşrulaştıran bu düzenleme, kadının asli görevinin “çocuk bakımı” olduğunu yasalaştırıyor. Kadınların toplum içindeki ikincil konumları “annelik” rolü üzerinden yeniden kurulurken ücretli kadın emeğinin daha fazla esnekleşmesi isteniyor.
Mesele sadece istihdam alanında kalmayacak tabi. Kadını eşe/kocaya/babaya ve aileye daha fazla bağımlı hale getirecek bu esnek, kısmi zamanlı, kadını hep ikincil olmaya mahkûm eden ve geleceği belirsiz işler ev içerisindeki erkek egemen baskıyı ve onun bir uzantısı olarak kadına yönelik şiddeti de artıracaktır.
Kadınların yaşamın her alanındaki rollerini anneliğe kilitleyen bu paket, sadece kadınları da ilgilendirmiyor. Bir bütün olarak çalışma yaşamının daha fazla örgütsüzleşmesine, ücretlerin daha da düşürülmesine, yoksulluğun ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin derinleşmesine yol açacak düzenlemeleri “anneliğe övgü” paketiyle meşrulaştırmaya çalışıyor.
Tüm kesimleri topyekûn etkileyecek bu düzenlemeye karşı topyekûn bir mücadele şart! Kadınların güvenceli bir şekilde istihdama katılımının sağlanması, doğum izinlerinin kadınların istihdama yeniden katılımını sağlayacak şekilde sosyal hak ve yaygın ve ücretsiz hizmetlerle tamamlanması, doğum izninin babalık ve ebeveyn izinleriyle tamamlanarak çocuk bakımının toplumsal bir sorumluluk haline getirilmesi, çalışma koşullarını köle
ticareti haline dönüştürecek özel istihdam büroları karşısında durulması, güvenceli ve sendikalı bir iş talebi bugün tüm emek örgütlerinin birincil talebi olmak zorunda.

ÖNCEKİ HABER

Silah kaçakçısından bomba ihbarı

SONRAKİ HABER

Bir şafak vakti, karanlığın kenarından...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa