Tehlikenin farkında mısınız?
Çoğunluğu müslüman olan bir ülkede İslam referansıyla ortaya çıkıp “Kadına haddini bildirecek” daha çok konuşmalar göreceğiz. Çünkü devlet gibi, dini argümanları kendine zırh edinmiş sağlam bir sponsorları var artık. Bu gidişe “Dur” denmediği sürece de, şu zamana kadar aldığımız haklarımız bile korkarım elimizden gidecek.
Elif YILMAZ*
Adalet gitti, gelmez.
Gurur, adaletsiz olan her türlü idare sisteminin afyonudur. Bu yüzden önce, seçme şansı olmayan şeylerden gururlanma öğretilir. Erkek olmaktan, kadın doğmaktan- Amerikalı olmaktan – Paris’te doğmaktan vs...Geçmiş zamanda genç bir meslektaşım röportajda bana “Dünya nasıl adil olur?” diye sormuştu. “Hayırdır, sen derginin tüm sayfalarını benle mi kapatacaksın?” diyerek gülmüş, sonra kısa bir yanıt vermiştim: “Kadın gasp edilen hakkı, eşitliği alınca. Aksi taktirde adalet asla gelmez.” Çünkü bana göre; adalet, kadının iteklendiği gün kaybedildi bu dünyada, bir daha da gelmedi. Erkek erkekliğinden gurur duyup erk zırhına büründüğünde ilk, adalet zamanda kayboldu. Devamında da insan-oğlu, kibri, bencilliği, vicdansızlığı, köleleştirmeyi, sömürüyü keşfederek “Dünya”yı yarattı.
KADIN TARİHİ
Önce dinler yazılı hale getirdi erklik üzerinden kadınlık kurallarını. Kutsallıkları da ihmal etmedi tabi. Neticede gururu kadın da duymalıydı ki; verilen kadınlık yerini sevsin, memnun olsun, biat etsin. Sonra devletler ve kanunları. Seçme ve seçilme hakkının bile kanunla verildiği bir cinsiz biz, ötesi var mı? Hep korunmaya muhtaç pozisyon, üst dilden yapılan iyileştirici düzenlemeler vs... Mesela, pozitif ayrımcılık denilen kavramın bende yarattığı duygu hep öfkedir. Kadının hakkının iadesi değil elbette öfke duyduğum. Erk, zaten durduk yere şefkat ihsan eylemiyor bizlere. Kadın tarihi, kendine gasp edilen haklarını alma mücadelesidir. Bedelleri de ağırdır, ödedi hala da ödüyor.
YASALAR YETMEZ
Şimdi gelelim, şu yaşadığımız döneme. Kadın olmanın din, kültür gibi sosyolojik nedenlerle daha ağır olduğu bu topraklarda, hak mücadelesi hem daha çetin hem de daha yavaş sonuç alınarak ilerlerken, son yıllarda her şey daha da zorlaştı. Takdir edersiniz ki; kanunların sokağa intibakı çok önemlidir. Yazmak ile iş bitmez. Öyle olsa örneğin, çocuk evlilikler de ülke olarak bir utanç sayısına imza atmazdık. Okula gönderilmeyen kız çocuklar için hala ikna turları düzenliyor olmazdık. Yasa koyucuların, bu yasaları toplumun içselleştirmesi için yoğun bir ‘piar’ yapması gerekir. Sistemin değerleri, ekonominin şekli, bekası üzerine inşa edildiği için hak, hukuk ve devlet ilişkisini holding ve tüketici algısı üzerinden tariflendirmek daha berrak olacak kanımca. Bu kapsamda; ‘piar’da Türkiye’nin geldiği nokta şu an; “Ünlü bir telefon şirketinin CEO’sunun kamuoyunun henüz bilmediği büyük transferi öncesi, rakip telefon şirketinin ürününü kullanırken medyaya sinsice görüntü vermesi” diye tarif edilebilir. Başbakan yardımcısının kadın kahkahası ile iffet arasında kurduğu ters orantı da tıpkı böyle bir şeydir. “İffetli kadın, kahkaha atmayan kadındır” ifadesi, kanunla kanun koyucu, öz ile söz arasındaki ters orantıyı ortaya koyduğu gibi, hali hazırda içinde var olduğu yapıyı imha planını da gözler önüne serer.
TOPLUMA ALGI OPERASYONU
Yönetici statüsünde yapılan bu algı operasyonu, tüketicilerde hızlıca etkisini gösterir. Şimdi Başbakan Yardımcısı’nın açıklamasına münferit diyenler olacaktır... Fakat sistemli bir şekilde özellikle son 5 yılda kadının toplum içindeki konumu üzerine iktidar temsilcilerinin açıklamalarına bakarsak, şayet gerizekalı da değilsek bu sözlerin münferit olmadığını gayet net anlarız. Sağlık Bakanı’nın “En önemli kariyer annelik kariyedir” açıklaması, Aile Bakanı’nın “Bizdeki kadın cinayetlerini sağır sultan duyuyor” diye basından şikayet etmesi, Cumhurbaşkanı’nın her fırsatta kadınlara “En az üç çocuk” telkinleri, kendi inanç sistemlerini toplumda pekiştirmek için kullandıkları reklam çıngıllarıdır. İçinde bulundukları yönetim sisteminde radikal bir değişiklik öncesi, toplumun algılarını dizayn etmenin daha etkili olduğunu bir siyasetçiden daha iyi kim bilebilir.
FITRATLARI BU
Bundan 10 yıl önce devlet televizyonunda “Hamile kadının dışarıda gezmesi ayıptır” diyen bir adamın konuk edilip akil insan muamelesi yapılacağını düşünebilir miydiniz? Geçenlerde adı sanı önemli olmayan bir adamın “Kadın spikeri erkeklerin izlemesi caiz değildir” sözleri düştü gündeme. Bu adam kısa bir süre önce de “Kadının çalışma hayatında olması fuhuştur” diye sapık bir konuşma yapmıştı. Yarın da eminim başka bir sapık ifadeyle ortaya çıkacak. Bunların ardı arkası artık kesilmez. Çoğunluğu müslüman olan bir ülkede İslam referansıyla ortaya çıkıp “Kadına haddini bildirecek” daha çok konuşmalar göreceğiz. Çünkü devlet gibi, dini argümanları kendine zırh edinmiş sağlam bir sponsorları var artık. Bu gidişe “Dur” denmediği sürece de, şu zamana kadar aldığımız haklarımız bile korkarım elimizden gidecek.
Kadın cinayetleri daha artacak, çalışma hayatından çıkıp ev hayatına tıkılacak, kariyerini annelik ve iyi eş olma üzerine yapacak, kutsallık adına bol bol çocuk doğuracak. Çok mu endişeliyim? Evet, çünkü son 13 yılda ben bu ülkede “Yok daha neler” denilen her şeyin “fıtrat” diyerek hayata geçtiğini maalesef gördüm. Bir zamanlar benim de çok tepki gösterdiğim cümleyle son veriyim yazıya: “Tehlikenin cidden farkında mısınız?”
*Gazeteci