11 Ocak 2015 05:07

Kararlı bir komünist ve enternasyonalist: Enver Hoca

Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti, Enver Hoca'nın önderliğinde 11 Ocak 1946'da, yani bundan 69 yıl önce kurulmuştu. Bu vesileyle İspanya Komünist Partisi M-L Yöneticisi Raul Marco'nun yazdığı ve Evrensel Basım Yayın'dan çıkan 'Enternasyonal yolunda 20 yıl' kitabında yayımlanan makaleyi yayımlıyoruz.

Paylaş

Raul MARCO

“Bizim partimiz bir proletarya partisidir, Marksist Leninist bir partidir, bugüne kadar yaptığı gibi uğruna her türlü fedakarlığı yapmakta kararlı olduğu dünya devriminin aktif bir katılımcısıdır.” (Emperyalizm ve Devrim, Tiran, 1979)

Tarihte bireyin rolü her zaman yeterince hesaba katılmaz, hafifsenir ya da aşağılanır. Elbette tarihsel süreçler her zaman için tamamen bireyin kişisel özelliklerine bağlı gelişmez. Ancak yine de tarihsel durumun gelişiminde belli kişiliklerin önemini küçümseyemeyiz.
Şu açıktır ki bu kişiliklerin rolü asla tek bir kişinin emeğinin sonucu değildir: aynı amaç uğrunda çalışan diğer birey, grup ve örgütlerin desteği, bilinçli ve aktif katılımı olmadan, söz konusu kişilik ne kadar değerli olursa olsun başarıya ulaşmada yetersiz kalır. Devrimci hareketin tarihi bu konuda bizi doğrulamaktadır. Marx ve Engels bunu anlamıştı ve toplumsal hareketlere de bunu aşılamaya çalıştılar ancak herkesten daha iyi anladıkları şey, aynı zamanda bu hareketlerin ideolojik ve örgütsel araçlara ihtiyaç duyduğuydu.
Tarihte önemli rol oynamış bir bireyi analiz etmek, anlamak ve yargılamak istiyorsak bunu, onu dönemin ulusal ve uluslararası siyasi konjonktüründen izole ederek yapamayız.
Son derece zorlu bir tarihsel dönemde, bir komünist ve önder olarak Enver Hoca figürü, durduğu bu siyasi ve ideolojik bağlamda, Kruşçevci ihanete ve İspanya’da Carillo, Fransa, İtalya, Belçika, Almanya’da diğer liderlere nasıl karşı çıkılacağını biliyordu ve buna cesareti vardı.
Buraya gelinmeden önce Enver ve –farklı yerel ve bölgesel gruplarda örgütlenen(1)- Arnavut komünistler kendi ülkelerinin özgürlüğü ve bağımsızlığı için İtalya emperyalizmine ve Kral Zog’a tutulmasına karşı direnişi örgütlemek göreviyle karşı karşıyaydı.
Arnavut halkı önce devirmeyi başardıkları Mussolini’nin askerlerine, sonra da ağır kayıplar verdirdikleri Hitler’cilere karşı kahramanca bir mücadele yürütmüştü.
“1939’da Avrupa sessizlik içerisindeyken bizim ülkemizin evlatları kısa süre içerisinde tüm insanlığın mücadelesi olacak bir onur mücadelesinin uğruna savaşıyor, yaşamını yitiriyordu.” Nazi işgalcilere, Hitlercilere karşı sürdürülen savaştan yıllar sonrası Ulusal Kurtuluş Ordusu şu emri aldı: “Almanların Arnavutluk sınırından geçirilmemesi, Arnavutluk sınırları içerisinde yok edilmesi. Bizim büyük anti-faşist ittifaktan anladığımız buydu, Alman askerlerinin sınırlarımız dışında kovalanması, Yugoslavya topraklarında Karadağ ve Hersek’te de...”(2)
Bilindiği üzere Arnavutluk dış destek olmadan kendi güçleriyle özgürleşmişti. Bunun da ötesinde Arnavut gerillalar Yugoslavya’daki faşist Nazi unsurlarına karşı önemli zaferler kazanmıştı.
Kosova, Makedonya ve Karadağ’da baskı altındaki Arnavut azınlığın varlığına rağmen Arnavut komünistler bu bölgelerin ilhakını talep etmedi. Bu konuda Enver Hoca’nın duruşu iyi bilinir, Enver Hoca savaş sona erince “Bu sorunu Yugoslav yoldaşlarla birlikte çözebiliriz” diyordu. Ancak gerçelik farklıydı. Titocular bu sorunu görüşmeyi reddettiği gibi Arnavutluk Komünist Partisi’ne (sonradan Arnavutluk Emek Partisi) karşı saldırı ve iftiralara girişti. Onları Yugoslav hükümeti ve partilerine karşı komplo düzenlemekle, “Büyük Arnavutluk” yaratmaya çalışmakla suçladı. Hiçbir Arnavut belgesinde böylesi bir talep yoktur dahası Arnavutlar kendilerini Kosova örneğinde olduğu gibi otonom bir statü talep edecek kadar sınırlamıştır ki bu federal statü, “Büyük Arnavutluk” iddiasıyla taban tabana zıt düşmektedir.
Titoculuğa(Kruşçev’in sürekli desteklediği) karşı amansız mücadelenin ilan edildiği 1960 Moskova Uluslararası Konferansı’nda Enver Hoca şunları söyledi:
“Yugoslavlar bizi şovenist olmakla suçluyor (...) Arnavutluk-Yugoslavya sınırının yeniden şekillendirilmesini talep etmekle suçluyor (...) Biz şovenist değiliz, sınırların değiştirilmesini talep etmiş değiliz ve etmeyeceğiz. Ancak Titoculardan talep ettiğimiz ve talep etmeye devam edeceğimiz şey şudur, (...) Kosova ve Metohia’daki Arnavut azınlığa karşı soykırım suçunu işlemeye son vermeleri, Kosova’daki Arnavutlara karşı sürdürülen beyaz terörden vazgeçmeleri, Arnavutları kendi topraklarından göç etmeye ve kitleler halinde Türkiye’ye göndermeye son vermeleridir. Yugoslavya’daki Arnavut azınlığın haklarının Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti’nin anayasası uyarınca verilmesini talep ediyoruz.”(3)
Arnavutluk Emek Partisi’nin bu konferansında, Enver Hoca’nın konuşmasında Kruşçev ve ekibinin revizyonist ve kibirli tutumu, Lenin tarafından ilkeleri belirlenen politikanın bozulması eleştirilmiştir.
“...Lenin’in bu ilkesi(barışçıl bir arada yaşam) ülkemiz dış politikasının temelini oluşturmaktadır. Birbirine karşıt iki sistemin barışçıl bir arada yaşamı, modern revizyonistlerin iddia ettiği gibi sınıf savaşından feragat etmemiz gerektiği anlamına gelmemektedir. Tam tersine sınıf savaşı devam etmeli; emperyalizme karşı politik ve ideolojik mücadele sürmeli, burjuvaziye ve revizyonist ideolojiye karşı mücadele eskisinden de yoğun hale gelmeli (...) Bu sorun açıktır ve Yoldaş Kruşçev’in 20. Kongrede bunu oportünistlerin hoşuna gidecek şekilde ortaya atması yanlıştır. Sosyalist Ekim Devrimi ve Lenin’in açık tezlerinin parodilerini yapmak gerekli miydi?
Titoculuk ve onun Arnavutluk Emek Partisi’ne yönelik manevralarına karşı mücadele zorluydu.Arnavutluk Emek Partisi’ni her zaman destekleyen Stalin’in ölümü sonrası Arnavut komünistlerinin doğru duruşu, AEP’in ideolojik ve politik ilkelerinden vazgeçmesini isteyen Kruşçev ve adamlarının saldırılarına uğramıştır. Titocuların manevraları hali hazırda utanmazcaydı ve Arnavut liderler içerisinden kendilerine ajanlar bularak –hepsi bulunmuş ve elimine edilmiştir- AEP’in altını oymak içi her şeyi denediler. (4)
Enver Hoca, Moskova Konferansı’ndaki konuşmasının yanı sıra AEP’in farklı delegasyonlarla (Mehmet Şehu, Hüsnü Kapo ve Ramiz Aliya) temsil edildiği çeşitli toplantılarda her türden saldırı ve eleştirilere yanıt vermek zorunda kaldı. Eleştirmenlerin başında Ibarruri, Thorez, Togliatti ve diğer Avrupalı liderlerin yanı sıra Yugoslavlarla birlikte Arnavutluk’u bölmek için uğraşan Yunanlar vardı. (5) Kruşçev’in SBKP’nin 20. Kongresi’ndeki “Gizli” Raporuyla başlattığı Stalin’e yönelik sürekli saldırıları da AEP delegasyonu tarafından kınanmıştır.
Konferansta Enver Yoldaş’ın Stalin’le ilgili sözlerinden bir kısım şöyle:
“Stalin’in Yugoslav revizyonistlerini değerlendirirken hata yaptığı söylendi. (...) Partimiz hiçbir zaman böylesi bir görüşü benimsememiştir, çünkü zaman ve yaşananlar tam tersini kanıtlamıştır. Stalin, Yugoslav revizyonistlerinin tehlikesine karşı çok doğru bir değerlendirme yapmıştır. (...) Sovyet yoldaşların (Kruşçevcilere atıfla) bu konudaki duruşu kınanmalıdır ve aynı zamanda anlaşılmazdır. Biliyoruz ki Titocuların Macar olaylarındaki barbarca eylemlerini kanıtlayan birçok belge gizli tutulmaktadır. Neden böyle yapıldığını anlamıyoruz. (...) Ölümünden sonra Stalin’i karalamak için en değersiz belgeler taranırken Tito’nun aşağılık bir hain olduğunu ortaya çıkartacak belgeler neden gizleniyor?”
“Bırakın Stalin ve yaptıklarına dair eleştirileri biz ele alalım. Partimiz, Marksist-Leninist bir parti olarak, birey kültünün partiler için bir düşman ve tehlike tezahürü olduğunun tamamen farkındadır. (...) Bu noktadan bakınca, bireysel bir kült olarak Stalin, parti yaşamına yönelik bir tehlike tezahürü olarak eleştirilmelidir (...) Stalin, 20. Kongre’de Yoldaş Kruşçev tarafından bu hususta haksızca ve acımasızca karalanmıştır.”
“Arnavutluk Emek Partisi, Stalin konusunda gerçekçi bir tutum almıştır ve bunu devam ettirmektedir. Hayatta olduğu dönemde kimsenin eleştirecek “cesareti” kendisinde bulamadığı ancak öldüğünde üzerine büyük bir çamur atmaya giriştiği bu değerli Marksiste karşı hakkaniyetli ve minnettar olduk. (...) AEP, şu anda yapıldığı üzere Stalin’in adını karalamanın doğru, normal ya da Marksistçe olmadığını düşünmektedir. Stalin’in olumlu ve ölümsüz çalışmalarını hepimiz savunmalıyız. Bunu yapmayan kişi bir oportünist ve korkaktır.” (6)

***
Enver Hoca’nın önemli özelliklerinden biri rakiplerinin gücü ya da tehdidinden korkmadan partinin pozisyonu ve görüşlerini dile getirecek, savunacak cesarete her zaman sahip olmasıdır. Bu Dünya Savaşı’nın sonunda İngiliz donanması Arnavutluk’a demir atmaya kalktığında ve Tiran hükümeti onlara karşı Arnavutluk sularını terk etmeleri için ültimatom verdiğinde de görülmüştür.  Titoculuğa karşı mücadelede de aynı sağlam duruş gösterilmiştir keza Kruşçevci revizyonizme ve Kruşçevciliğe biat eden partilerin liderlerine(Ibarruri-Carrillo, Thorez vs.) karşı da. Bu mücadeleler sırasında Enver Hoca kendisini ve kendisiyle birlikte Mehmet Şehu, Hüsnü Kapo gibi diğer yoldaşları da geri kalanlardan ayırmıştır.
Sonrasında Çin ve Komünist Partisi’nin liderleriyle, onların milliyetçi ve şovenist pozisyonuyla, örneğin sapkın “Üç Dünya” teorisiyle de yüzleşmek zorunda kaldılar.
“Çin’in “Üç Dünya” teorisi, sınıf savaşını inkar ederek halkların yabancı egemenliğinden kurtulma, demokratik hak ve özgürlükleri kazanma ve sosyalizm mücadelesini de inkar ediyor. Bu karşı devrimci ve bilim dışı teori, halkların düşmanlarına –emperyalizm, sosyal emperyalizm ve bütün uluslararası büyük burjuvazi- karşı mücadelesini yok sayıyor.”(7)
Denebilir ki Enver Hoca’nın çalışmaları ve pratiği, hem politik hem de ideolojik olarak proleter enternasyonalizmiyle şekillenmiştir. “Pratik” konusunda ısrar ediyoruz çünkü geçmişte ve bugün, enternasyonalizmden, enternasyonal dayanışmadan dolu dolu söz eden bir sürü parti ve güç var ancak bunlar tamamen laf salatasına indirgenmiş durumda.
Partimizin 50 yıllık geçmişi AEP’in enternasyonalist tutumunun tanığıdır ve bu gerçek dayanışmanın bizim ötemizde diğer Marksist-Leninist partilere de gösterildiğini biliyoruz. AEP’in her zaman için Marksizm-Leninizm, proletarya entenasyonalizmi, emperyalizme ve revizyonizme karşı ilkeler temelinde diğer Marksist-Leninist partilerle yatay ilişkiler kurmak ve güçlendirmek için çaba harcadığını biliyoruz.
AEP’in Titocularla yaşadığı sorunlara, diğer partilerin provokasyonlarına karşı tavrı her zaman için Marksizm-Leninizmin ilkelerinin devam ettirilmesine ve savunulmasına, oportünizm ve revizyonizmin reddine ve kendisine biat etmesi beklenen diğer partileri yöneten “ana parti”nin yazılı olmayan ancak uygulanan teorisinin dayatılmasına karşı çıkılmasına dayanmıştır. AEP her zaman temel prensip olarak proletarya enternasyonalizmini kabul etmiştir. Bu, Enver Hoca’nın 81 partinin katıldığı konferansta yaptığı konuşmayı, AEP’in Enver Hoca aracılığıyla ÇKP’nin oportünist politikasını açıkça eleştirerek kendi pozisyonunu açıkladığı, Kasım 1976’da düzenlenen 7. Kongre’nin metinlerini yeniden okurken daha net anlaşılıyor.
 “Çin üzerine Düşünceler” kitabında Enver Hoca şöyle yazmıştır:
“Çin Komünist Partisi’nin ‘Üç Dünya’ hakkındaki görüşlerine karşıyız çünkü bunlar anti-Marksist, revizyonist görüşlerdir. (...) Çinlilerin görüşlerine karşı eleştirilerimizin ana noktaları birbiriyle bağlantılıdır: ‘Üç Dünya’ sorunu, 2 süper güce karşı takınılacak tavır ve Marksist-Leninist komünist partilerin birliğini kuvvetlendirecek olan proletarya enternasyonalizmi.”
Bu makaleyi partimizi yakından ilgilendiren bir olayla sonlandırıyoruz. 27 Eylül 1975’te Franco Hükümeti, partimiz ve FRAP’ın (Devrimci Anti-Faşist Yurtsever Cephe) 3 üyesini ve 2 ETA üyesi Bask yurtseverini vurarak öldürdü. Bunlar, diktatör tarafından emredilen son infazlardı. Buna karşı ülke genelinde kitlesel eylemler düzenlendi. Fransa, İtalya, Portekiz, Almanya, İsviçre, Norveç, Danimarka ve İngiltere’de de protestolar gerçekleştirildi. Pek çok ülke hükümeti bu olaya tepki gösterdi, Vatikan Madrid elçisini ülkeden çekti. Bunların hepsi çokça bilinen şeylerdir. Sessiz kalan tek bir ülke vardı, bu ülkeden ne bir kınama geldi, ne de bu alçaklığa değinen bir makale yazıldı, hiçbir şey. Enver Hoca buna karşı 30 Eylül’de şunları yazdı:
“Çin’in 3’ü İspanya Komünist Partisi (ML) üyesi 5 İspanyalı yoldaşımızın Franco tarafından katledilmesine karşı hiçbir şey söylememiş olması onların anti-Marksist tutumu adına skandaldır. Tüm dünya ayağa kalkmışken, dünya proletaryası, burjuva hükümetler ve hatta Vatikan dahil bu kanlı saldırıyı lanetleyerek elçilerini Madrid’den geri çekerken, ‘Mao’nun devrimci sosyalist Çin’i İspanyalı kahramanlarımız hakkında tek bir söz sarf etmemiştir. Bu devrimci bir tutum mudur? Marksist-Leninist bir tutum mudur? Hayır, bu kelimenin tam anlamıyla gerici bir tutumdur.”
Yoldaş Enver Hoca hakkında yazılabilecek çok şey var, onun başarıları hakkında, aynı zamanda bir gün netleşecek gölgeler ve şüpheler hakkında yazmalıyız. Bunu sakince ve düşmanın cephaneliğine kurşun taşımadan yapmalıyız. Enver Hoca bir komünistti, harika bir komünistti. Bir insandı, tanrı değil ve tabii ki hatalar yaptı. Tersini iddia etmek aptallıktır ve ancak kaba bürokratlara ve dalkavuklara yakışır.
İnkar edilemez hataları açıklamak için kullanılan esprili görünen ancak gerçekte tarihin diyalektik gelişiminden habersizliği yansıtan bir söz vardır: “Yanıtları bildiğimiz zaman, soruları değiştirdiler.” Hayır, bu soruların değiştirilmesi değil, kapitalizmin diyalektik mekanikleridir; Marx’ın Kapital’ini okursak, yaşananın kapitalizmin doğal gelişimi, üretimin özel mülkiyetin elinde toplanmasının toplumsallaşmasının dışında bir şey olmadığını görürürüz. Bu durum kaçınılmaz olarak bir patlamaya neden olacak. Bugün ya da yarın? Bunu tahmin edemeyiz ancak bu karşıtların kimsenin durduramayacağı mücadelesidir. Bu, SSCB’de, sözde sosyalist kampta, Arnavutluk’ta, Çin’de dramatik sonuçlara yol açmış bir mücadeledir. Ancak bu, biz komünistler için halkların ve proletaryanın özgürlük mücadelesini devam ettirmeyi ve güçlendirmeyi, insanlığın geleceği için cesurca ve umutlarımızı kaybetmeden çalışmayı gerektiriyor. Birkaç muharebeyi kaybettik, savaşı değil.

Madrid, Mart 2014

1)    Farklı yıllarda Korca, İşkodra, Vlora ve diğer bölgelerde komünist örgütler kurulmuştu.
2)    Enver Hoca’nın Ağustos 1946’da Paris’te düzenlenen Barış Konferansı’ndaki önemli konuşmasını okuyunuz. Seçilmiş Eserleri, 1. Cilt
3)    10 Kasım 1960 ila 1 Aralık 1960 arasında düzenlenen ve 81 komünist ve işçi partisinin katıldığı Moskova’daki konferansta yaptığı konuşmadan. Seçilmiş Eserleri, 2. Cilt
4)    Enver Hoca’nın “Kruşçevciler” kitabına bakınız.
5)    Seçilmiş eserleri, 2. Cilt.
6)    Moskova Konferansı’ndaki konuşması. Seçilmiş eserleri, 2. Cilt.
7)    Enver Hoca, Emperyalizm ve Devrim.

 

ÖNCEKİ HABER

Hz. Muhammed karikatürünü yayımlayan gazeteye saldırı

SONRAKİ HABER

Davutoğlu: Terörün dini olmaz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa