Her aileye bir danışman neyi çözer?
Aile Paketi’nin en büyük vaatlerinden biri 'Her ailenin bir sosyal hizmet görevlisi olacak'. Peki bu nasıl olacak? Neye hizmet edecek?
Aylin AKÇAY
SES Hukuk Sekreteri
Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı” açıklandığı günden bu yana çeşitli yönleri ile tartışılıyor. “Aile kurumunu güçlendirerek sağlıklı bir toplumun devamlılığını sağlamak” iddiası ile sunulan programın temelinde ve her satırında aileyi esas alan, devletin yükümlülüklerinin bir kez daha kadınların üzerine yıkılacağı, kadınların daha çok çocuk doğurup daha çok ve düşük ücretlerle, güvencesiz çalıştırılacağı bir sistem oluşturma planı var. Alışık olduğumuz üzere kadınlara müjde nidalarıyla duyurulan, kadınların omuzlarındaki yüklere yaslanarak önce kadınlara sonra da tüm emekçilere kurulmuş bir tuzak niteliğinde bir paketle karşı karşıyayız.
Kısaca “Aile Paketi” olarak telaffuz edilen bu programın nüfusu artırmak, kadınlar için “aile ve iş yaşamının uyumlulaştırılması” gibi hedeflerinin yanında memleketteki sosyal hizmete ihtiyacı olan herkese ulaşarak yaşadıkları sorunları çözmek gibi çok büyük bir iddiası daha var. “Her ailenin bir sosyal hizmet görevlisi olacak” cümlesi, bu programın tanıtımları boyunca en çok duyduğumuz sözlerden biri oldu. Peki nasıl olacak?
YENİ BİR BALON: ASDEP
“Aile Paketi”nde önemli bir yer tutan projelerden biri Aile Sosyal Destek Programı (ASDEP). Uzunca bir süredir üzerinde çalışılan bu programla, “sorun yaşayan bütün dezavantajlı vatandaşlara ulaşılması, ulaşılan kişilerin kamunun kendileri için sağladığı imkanlar konusunda bilgilendirilmeleri, gerekli yerlere yönlendirilerek etkin bir rehberlikle sorunlarının çözülmesi” bekleniyor. Türkiye, riskli yerlerden başlamak üzere bölgelere ayrılacak, her bölgeden bir sosyal hizmet görevlisi sorumlu olacak. Her 500 aileye bir görevli düşecek. Bu görevliler ailelerle görüşecek, ailede yaşanan problemleri tespit edecek ve sorunlarının çözümü için onlara rehberlik edecek, onları konuyla ilgili kurumlara yönlendirecek.
İlk bakışta işe yarayacak bir uygulama gibi görünen programın ayrıntılarına bakınca sosyal sorunları daha da derinleştireceği görülüyor. Bir yandan sosyal hizmet mekanizmalarını çökerten uygulamalara imza atıp öbür yandan da toplumun tüm ihtiyaçlarını giderme sorununu sosyal hizmet görevlilerinin sırtına yüklemek sorunları daha da büyütmekten başka işe yaramaz.
YANLIŞ TESPİT DOĞRU SONUÇ GETİRMEZ
Aile Sosyal Destek Projesi’nin nasıl yanlış bir hatta oturtulduğunu görmek için, bu projenin temel tespitine bakalım: “Kamunun vatandaşlarına, özellikle dezavantajlı vatandaşlara sağladığı bir çok imkan bulunmakta. Ancak bu imkanlara rağmen bir çok vatandaşımız, söz konusu imkanlardan haberdar olmaması veya haberdar olmasına rağmen söz konusu imkanlardan yararlanma yollarını bilmemesi gibi nedenlerle mağdur olmaları söz konusu”. Yani devlet problemler için tüm olanaklarını seferber etmiş durumda, her şey var, ama insanlar bunları bilmiyor, ya da nasıl yararlanacağını bilmiyor! Bakan İslam, katıldığı her programda desteğe ihtiyacı olan bir kadın örneğini veriyor ve diyor ki: “Mekanizmalarımız var, ama biz bu kadın nerede onu bilmiyoruz. Bu nedenle destekten yararlanamıyor.” Ekonomik nedenlerle ya da şiddet dolayısıyla, sağlık hizmetlerine, sosyal destek mekanizmalarına erişim için kadınların belediyelerin, kaymakamlıkların ve muhtarlıkların kapılarında uzun kuyruklar oluşturduğunu bilmeyen var mı? İhtiyaç sahibi olduklarını belgelemeleri için her adımda her yerde “kayıt” yaptırmak zorunda bırakıldıklarını? İhtiyaç sahibinin “nerede” olduğunu bilmemek ikna edici bir gerekçe olabilir mi?
Başta bu ülkede yaşayan kadınlar olmak üzere herkes bu tespitin gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmadığını bilir. Bu programı oluşturanlar ise bilmezlikten değil, tam da yaşadığımız sorunlara bakış açıları nedeniyle bu tespiti kendilerine dayanak olarak alıyorlar.
ASIL DESTEK MEKANİZMALARI YOK EDİLİYOR
Hükümet, yeni mekanizmalar oluşturmayı bir yana bırakalım, birçok önemli kuruluşu kapatıyor. Kapatılan kuruluşların içinde özellikle kadınların ve gençlerin yararlandığı Aile Danışma Merkezleri, Toplum Merkezleri, Çocuk ve Gençlik Merkezleri, Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri de var.
Şiddet sorununun çözümüne ilişkin talep ettiğimiz sığınmaevi ve kadınlara destek mekanizmaları konusunda ise Şiddeti İzleme ve Önleme Merkezleri adıyla atılan adımların yarattığı sorunlar ortada. Şiddet gören kadınların merkezlere erişiminde yaşanan zorluklar, bu merkezlerde gördükleri muamele, şiddetle mücadele için kurulan kadın örgütlerinin destek mekanizmalarından dışlanması ilk akla gelenler. Şiddete karşı mücadele konusunda Bakan Fatma Şahin’in döneminde de çokça iddialı proje ortaya atılmış, panik butonu ile kadına şiddetin sonlandırılacağı, Şiddet Önleme Merkezleri ile bu kez sorunların çözüleceği algısı oluşturulmuştu. Kısa zamanda bunların işe yaramadığı görüldü.
Kadınların yerelde yararlanabilecekleri ve ilk elden rahatlıkla ulaşabilecekleri mekanizmaları çoğaltmak yerine varolan kurumları kapatıp, herşeyi sosyal hizmet görevlisinin “işi iyi yapmasına” bırakan bir sisteme sistem denmez.
Bu projenin maliyeti öncelikle kadınlara ve çocuklara, sonra tüm topluma yansıyacak. Sosyal hizmet alanındaki yıllara yayılan dönüşümün kadınlara daha çok yoksunluk, yardımlara muhtaçlık ve şiddet olarak döndüğünü devletin kendi rakamlarına bakarak bile ortaya koymak mümkün. Şimdi, adına Aile Paketi denen bu topyekun planda kadınlara düşen hem evde hem işte en kötü koşullarda çalışma ve yaşama koşulları olunca, Aile Sosyal Destek Programı ile yapılmaya çalışılanın bu koşullara kanaat ve itaat edecek kadınlar olduğu akla geliyor. Kalkınma anlayışını “en asgarideki yaşama standartlarının yarattığı sorunlara aile içinde çözüm bulunması için kadınlara yeni roller biçmek” üzerine kuran AKP’nin sosyal destek programından muradının da ortaya çıkacak sosyal patlamaların engellenmesi olduğu düşünülebilir.
Kadından ve aileden beklentiye, sorunların nedenlerine ilişkin bu politikalar değişmediği sürece bu tür projeler işe yaramamış projeler olarak kalmaya mahkum olacak.
SORUNLAR ÇÖZÜLMEDEN KALSIN YETER Kİ AİLE DAĞILMASIN!
Aile Sosyal Destek Programı, bu paketle ortaya atılmış bir fikir değil. Aile Bakanlığı tarafından birkaç yıl önce başlatılmış, hatta iki ilde pilot uygulamaları yapılmış bir çalışma. Ne gariptir ki, bu pilot uygulamaların detaylı sonuçları hakkında ne kamuyu ile ne de bu konuda çalışma yürüten örgütlerle bilgi paylaşılmış değil. Paylaşılan tek bilgi, kaç eve girildiği, kaç kişi ile ilgili yüz yüze görüşme yapıldığı. Sayılar büyük bir başarı olarak gösteriliyor ama “o sayıları” oluşturan insanların hayatında ne değişti, hangi sonuçlara varıldı, o bölgede hangi eksikler tespit edildi, bunları gidermek için bir plan yapıldı mı; bilmiyoruz.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından uzunca zamandır dile getirilen söylemlerden biri şu: “Biz, gelen başvurular üzerinden hizmet veriyoruz. Bunu değiştireceğiz, sadece başvuranları değil ihtiyacı olan herkesi bulup ulaşacağız, hizmet götüreceğiz.” ASDEP projesinde de vurgulanan temel nokta bu. Buna elbette bir itirazımız yok, yapılması gereken de bu. Ancak hizmet/yardım talebi ile gelenlerin bile ihtiyaçlarının karşılanamadığı, sorunlarının çözülemediği bir sistem var karşımızda. Bunu değiştirecek mekanizmaları ve politikaları hayata geçirmek yönünde bir niyet ve irade olmadan, Bakanlık ulaştıkları insanların bilgisi ile ne yapacak? İstatistiksel bir veri olarak mı saklayacak, seçim dönemlerinde işine yarayacak bilgiler olarak mı değerlendirecek?
İktidar ve bakanlığın derdi bu mevcut problemlerin kamunun kendi sorumluklarını yerine getirerek çözüleceği bir sistem oluşturmak değil. Bakanlığın Stratejik Planında da programın amacı “aile bütünlüğünün korunması, güçlü ve mutlu aileler için aileye aile içinde destek verilmesi” olarak ifade ediliyor. Yani yaşanan problemlerle ilgili mevcut durum korunacak, ailenin sorunlarını kendi içinde ve dağılmadan sürdürmesi, durumunu idare etmesi sağlanacak. AKP’nin “aileden” beklediği de tam da bu. Sosyal hizmetlerin sosyal yardımlarla sınırlandırılması anlayışının burada da devam edeceğini, ailelerin ne kadarına sosyal yardım verildiği ile orantılı bir başarı değerlendirilmesi yapılacağını da görmemiz büyük bir olasılık.
HER ŞEYE KADİR 'SOSYAL HİZMETÇİ'
Projeye ilişkin hükümet kanadından yapılan her açıklama, evlerde karşılaşılan ve tespit edilen problemlerin çözümünde sosyal hizmet görevlisinden çok büyük beklentinin oluşmasına neden oldu. Kim bu görevliler? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı İslam, projenin tanıtımında “sosyal hizmet görevlisi” dedi, ancak bu görevlilerin sadece bu işin eğitimini almış sosyal hizmet uzmanları, psikologlar vs. alanla ilgili meslek grupları ile sınırlı olmayacağı ortada. Son dönemlerde Sağlık Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan işbirliği protokollerinde bakanlıkların sunması gereken hizmetler için Diyanet’in personelinden yararlanması bir hükümet politikası oldu. “Anne-çocuk sağlığı, aile planlaması, aile yapısının ve değerlerinin korunması, aileyi tehdit eden problemlerin çözülmesi, ailenin güçlendirilmesi, aile fertlerinin bilinçlendirilmesi” gibi amaçlar için Diyanet’in imkânlarından istifade etmek üzere yönetmelikler çıkarıldı. Din görevlileri “sosyal çalışmacı” adıyla alanda görevlendirildi. Şimdi alınacak 5 bin kişilik kadronun bu biçimde belirlenmesinin önünde ise hiçbir engel yok!
Peki ne yapacak bu görevliler? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, bu görevlilerin işlerinin “Yönlendirme, sağaltım, denetim ve kontrol” olduğunu söylüyor. Kendilerine kayıtlı 500 evin her türlü sorunundan sorumlu olacak: kadına ve çocuğa yönelik şiddet, erken yaşta evlendirilme, eğitimden alıkonulan çocuklar, madde bağımlılığı, geçim zorluğu, yoksulluk, çocuk işçiliği, tıbbi yardım gerektiren durumlar… Liste uzayıp gidebilir. Bunlar tespit edildikten sonra görevli önce kendi yapabileceklerini yapacak, sonra aileyi kamu kurumlarının hizmetleri konusunda bilgilendirecek, onları buralara yönlendirecek. Görevlinin işi bununla da bitmiyor, aynı zamanda aile herhangi bir sosyal yardım alıyorsa (örneğin engelli için evde bakım parası ya da çocuk için aile yanında destek yardımı) bunun denetimini de yapacak. Sonra da ailelerin durumlarını takip edecek, sorunların çözülüp çözülmediğine bakacak. Görevli bütün bunları yaparken o bölgedeki muhtardan tutun diğer kamu kurumlarına, derneklere, okullardan belediyeye hepsi ile iletişim halinde olarak ve işbirliğini sağlamakla yükümlü olacak.
Ancak mevcut mekanizmalar ve var olan politikalar kapsamında yapılabilecekler sınırlı. Ama programın tanıtımından itibaren oluşturulan algı, devletin ve kamunun hizmetlerinin yeterliliğinden çok, sosyal hizmet görevlisinin yeteneklerine, yeterliliğine ve işini iyi yapıp yapamamasına kaydırılıyor. Böyle kurulan bir sistemde, kamunun sorumluluğundaki eksiklerin sorgulanmasının azaltılması sağlanacak. Oluşacak tepkiler de sistemden bu alanda görevlendirilen kişilere kayacak. Bunun en yakın örneğini sağlık alanında yaşamaktayız. Nasıl ki “sağlık sistemi çok iyi, her şey tamam ama sağlıkçılar işini yapmıyor” vurgusu bugün sağlık emekçilerine şiddet olarak her dönüyorsa, “her şey çok güzel ama sosyal hizmet görevlileri işlerini iyi yapmıyorlar” algısı yaratılarak sistem açıklarının üstü kapatılmaya çalışılacak.
ÜSTÜ KAPATILAMAYAN SORUNLAR ASDEP ÇUVALINA!
Bu projenin “maliyeti”nin başka boyutları da var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na 2015 yılında yüzde 19 daha fazla bütçe ayrıldı. Bu “fazladan” gelirin büyük kısmı kişilere dağıtılan aylık engelli, çocuk, yaşlı bakımı hizmeti ücretlerine ayrıldı. Sosyal sorunlara kurumsal olarak müdahale etmesi beklenen, sorunlar henüz ortaya çıkmadan önlem alması gereken kurumların bütçe kısıtlılıkları ve kadro eksiklikleri nedeniyle atıl duruma getirildiği bu süreçte bakanlık bütçesinin “hükümete bağımlılık mekanizması” yaratılmak için kullanıldığını söylemek mümkün.
Devlet bütçesi aynı zamanda “koruyucu hizmetler” için kullanılmak üzere değil, artık üstü kapatılamayan sorunlara müdahale etmek amacıyla tasarlanmış durumda. Dinamik nüfus için çok çocuk doğurma kampanyası yürüten iktidar çocuğa yönelik şiddet, ihmal, istismar, ensest, madde bağımlılığı gibi konularda çalışan kurumların elinden alınan bütçe nedeniyle ilk kesintiye uğratacağı alan, gereksiz görülen “koruyucu önleyici hizmetler” olacak. Kurumsal, istikrarlı, uzun erimli ve sürekli hizmet sunan yapıları bütçesizlik, kadrosuzluk ve politikasızlık nedeniyle atıl duruma getirip yerine Aile Sosyal Destek Programı koymak, artık çuvala sığmayan sorunları daha büyük bir çuvala koymaktan başka anlam taşımıyor.