27 Ocak 2015 04:39

Sendikalar ve İsmailler…

şçiyiz abi biz. Çalışarak evimize ekmeğimizi götürürüz. Bizim çalışmadığımız gün eve ekmek gitmez. Kredi kartı borcu ödenmez. Bankalar Allah’sız kitapsızdır. Bir gün gecikse faiz biner borcumuza. Bu fabrikada çalışıp da kredi kartı borcu olmayan yoktur hocam. Bunlar öyle büyük bildiğiniz borçlardan da değil yani. Aylık eve alışverişi büyük marketlerden alıyoruz. Kredi kartıyla çekiyoruz. Karnımızı doyurmak derdimiz. Evde sıcak yemek olmalı hadi biz kendimizi geçtik hanım da ben de fabrikada yiyoruz ama… Çocuk oldu mu hocam başka. Senin çocuk da var sen bilirsin. Geçen getirmiştin oğlunu fabrikaya.”

Paylaş

Uzm. Dr. Gökmen ÖZCEYLAN/İşyeri Hekimi


İşçiyiz abi biz. Çalışarak evimize ekmeğimizi götürürüz. Bizim çalışmadığımız gün eve ekmek gitmez. Kredi kartı borcu ödenmez. Bankalar Allah’sız kitapsızdır. Bir gün gecikse faiz biner borcumuza. Bu fabrikada çalışıp da kredi kartı borcu olmayan yoktur hocam. Bunlar öyle büyük bildiğiniz borçlardan da değil yani. Aylık eve alışverişi büyük marketlerden alıyoruz. Kredi kartıyla çekiyoruz. Karnımızı doyurmak derdimiz. Evde sıcak yemek olmalı hadi biz kendimizi geçtik hanım da ben de fabrikada yiyoruz ama… Çocuk oldu mu hocam başka. Senin çocuk da var sen bilirsin. Geçen getirmiştin oğlunu fabrikaya.”

Diyor İsmail. Bilmez miyim? Çocuk varsa bir evde akan suların duracağını, istediğini almak zorunda olunacağını.  Nereden mi açıldı bu mevzu İsmail’le. İsmail’le öğlen arasında çaydan sonra sigara molasında sohbetteyim. Kendisi 43 yaşında, Zonguldaklı doğma büyüme. Memleketini seviyor. Kömürün diyarı kara gözlü, kara yürekli yer altı işçilerinin diyarından. Metalde grev yaklaşıyor ya… Onu konuşuyoruz İsmail ile. Şimdi kendisi bir yalıtım malzemesi üreten 50 civarında işçinin çalıştığı küçük bir fabrikada çalışıyor. “Rahatım” diyor “Çok şükür makine başında oturuyorum.” Yalıtım malzemesinin hamur gibi girip şekil verilen makinasının başında operatör. “Tek sıkıntımız sıcak” diyor “Biraz fazla sıcak.” Ben de o işyerinde çok fazla sıkıntı olmadığını biliyorum. 

Söz geliyor ve eylemi takip ettiğini söylüyor. Arkadaşları varmış metal fabrikasında çalışan. Sendikaya ve greve dönüp konu gelince, söylüyor üstteki anlattıklarımı. Grev tecrübesi Zonguldak madenlerindeki o büyük eylemlerden varmış İsmail’in. “Düğün gibi oluyor aslında” diyor, “Grev oldu mu ortalık.” Gözlerinin içi gülüyor anlatırken. “Hakkımızı arıyorduk hocam” diyor “İnsan gibi çalışmak istiyorduk.” “Sen bilmezsin” diyor “Ta Ankara ya kadar yürüdük.” Gururla anlatıyor. “Sendika iyi aslında” diyor “Hep beraber aynı şeyi söylüyorsun. Patron seni daha fazla ciddiye alıyor.” “Ama sendikalar artık eskisi gibi değil hocam” diyor. Ben de neden diye soruyorum. Fark ne diyorum o yıllarla bu yıllar arasında. “Artık” diyor “Sendikalar fabrikalarda işçinin yanında değil hocam. Sendikacıların tek derdi milletvekili olmak. Bak hocam kaç dönemdir. Sendikacılar sağcı olsun solcu olsun bir partiden milletvekili olup Meclise gidiyorlar. Orada işçinin derdini söyleyen mi var! Bu fabrikalara gelip de ziyaret eden mi var!” 

Yok diyorum ama senin dediklerin sendikaların en tepesindekiler burada fabrikanızdaki temsilci arkadaşlarınızda da mı aynı amaç var. “Bizde sendika yok ama olan yerlerde hepsinin derdi aynı” diyor. “Arkadaşlarla konuşuyoruz” diyor, “Öyle ki sendika olan fabrikalarda zaten en az iki tane sendika oluyor. Onlarda kendi aralarında didişmekten, birbirlerine laf söylemekten başka bir şey yapmıyorlar.” İsmail’e ama diyorum bu zaten eskiden beri böyle değil miydi? “Hayır hocam” diyor “Bizim Zonguldak’taki o büyük eylemde hepsi can ciğer arkadaşımızdı. Hep beraber yer içerdik. Eylem başladığında da bizden çok onlar bağırırdı. Biz onlara güvenirdik. Şimdi öyle mi takım elbise kravatlarıyla hepsi patronun veya müdürün veya insan kaynaklarının odasından ayrılmıyorlar. Eylemlerde sadece kamera gelince geliyorlar. Geldiklerinde de burunları havada oluyor.” “Hocam” diyor İsmail, “Aslında sorun seçimlerde bence.” Hangi seçimler diyorum. “Fark etmez” diyor. “Seçimle geliyorlar ya başa nerede olursa olsun seçim iki gün önce senle oturan, konuşan derdini dinleyen adamlar, seçilince birden değişiyorlar. Hareketleri tavırları, günaydınları bile farklı oluyor” diyor. 

Sohbetimiz böyle uzayıp gidiyor İsmail’le. Ben peki diyorum metalci arkadaşların ne yapar istediklerini alırlar mı sence. “Almalılar hocam” diyor, “Mutlaka almalılar ki patronlar, hükümet biraz korksun bizden. Ya diğerleri de grev yaparlarsa diye korksun. Ve o kredi kartlarının borçlarını ödeyebilecek bir maaşımız olsun.” Ya siz diyorum siz niye sendikaya üye olup da arkadaşlarınıza destek vermiyorsunuz. “Hocam” diyor, “Buralara sendika mı geliyor Allah’ını seversen. Zonguldak’ta öyle miydi? İşe girdiğin gibi ilk öğlen arasında sendikalı arkadaşlar gelip kendilerini tanıtır, üye olmak isteyip istemediğini sorardı. Burada 3 yıldır çalışıyorum kimseyi görmedim ne gelen var ne giden.”

Evet ben de 2 yıldır bu fabrikada çalışıyorum ben de görmedim. “Haklısın” diyerek İsmail’in seçimler üzerine yaptığı o nefis tespiti aklıma not ederek revirime geçiyorum.s

ÖNCEKİ HABER

İSDEMİR’de dananın kuyruğu kopacak

SONRAKİ HABER

Yasa dışı dinleme operasyonunda ikinci dalga

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa