8 Şubat 2015 05:43

Nice hür 100 yılların olsun Darülbedayi

Sanat yaşanan dönemin çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu işaret eder o çürümüşlüğe meydan okur ve karşısında umudu tekrar inşa eder. Çürümüşlüğe ortak olmaz.

Nice hür  100 yılların olsun  Darülbedayi

Ebru Nihan CELKAN

...sanatçı, insanlığın manevi içgüdüsünün temsilcisidir. 
Andrei Tarkovsky

1915 yılında 1.Dünya savaşı sırasında Hans Leip tarafından yazılan, 1938 yılında Norbert Schultze tarafından bestelenen Lili Marleen, 1939 yılında Marlene Dietrich sesiyle kayıt edildi ve Nazi rejiminin “Halkı Aydınlatma ve Propaganda bakanı” Joseph Goebbels’in yönlendirmesiyle Hitler’in kadınlara uygun gördüğü 3’lü ilkesini “mutfak, çocuk, kilise” desteklemek amacıyla radyolarda sürekli yayınlandı ve iktidar ideolojisini destekleyen bir araca dönüştü.
1941 yılında Belgrad radyosunun Naziler tarafından işgal edilmesiyle beraber her akşam 21:55’de bu radyoda çalan Lili Marleen, Nazi rejiminin tahayyülünün ötesine geçerek müttefiklerin de beğenerek dinlediği bir parça haline geldi. Müziğin evrenselliği ilkesi, atanmış bakanların yapay dayatmasını yıktı. Nazi iktidarı yıkılıp giderken Lili Marleen dilden dile, nesilden nesile, ülkeden ülkeye yayıldı.
Lili Marleen sanatın, faşist ve baskıcı ideolojinin kendisine biçtiği önlüğü yırtıp attığı örneklerden biridir.

SANAT İKTİDARIN VİTRİNİNİ KIRAR
2. Dünya savaşı atmosferinin ve Nazizmin bizden çok uzak olduğunu düşünüyor olabiliriz. Belki öyledir. Bunu zaman geçtiğinde yaşadığımız süreç tamamlandığında ve yaşananlara belli bir mesafeden baktığımızda daha iyi analiz edebiliyor olacağız.  
Bugün deneyimlediğimiz, iktidarın tüm yaşam alanlarını istila eden kural tanımaz nobranlığı. Her şeyin en iyisini bilen, bilmiyorsa bile önce ele geçirip öğreneceğini iddia eden vahşiliği, her bir yaşam alanına nüfus etmek isteyen fütursuzluğu. Sanat kurumları da bu alanlardan biri. Yok etmek şimdilik uygun görülmediği için, iktidarın süründürmeyi tercih ettiği, uzunca bir süredir kişisel girişimlerle, insanların dişini tırnağına takarak yaptığı tiyatro bu sanat dallarından maalesef en yalnız bırakılmış bu yolla ölüme terk edilmiş olanı.
İktidar için sanatçıyı ve sanatını kullanmak caziptir. AKP iktidarı için de farklı bir durum söz konusu değil. Her konuda olduğu gibi bu konuda da ya iktidar payandası olmak ya da iktidarın karşısında durduğunuz için bedelini ödemek zorunda kalmak söz konusu. Halk direnişine destek verip sokağa çıkan tiyatro sanatçıları marjinelleştirilirken, işsiz bırakılırken, ülkeyi terk etmek zorunda kalırken, atanmış tiyatro sanatçıları tiyatronun doğasına – fıtratına! – aykırı “Tiyatro iktidarın vitrinidir. Ve bu vitrini hem siyasi hem sanatsal açıdan doğru kullanırsan kimse kimseyi rahatsız etmez” açıklamalarıyla hükümet güzellemesi yapıyor.
“Görev adamları” tehlikelidir. “Görev adamları” yaptıkları işin içeriğini önemsemek onu geliştirmek, güzelleştirmek, derinleştirmek yerine, o görevi onlara verenlerin gündemini kendi gündemleri gibi idrak eder, o doğrultuda işlerini icra ederler. Bir sanat yönetmeninin yapması gerekenlerin ne olduğunu işin uzmanları bilir fakat otokontrolü öğretmek, sivri uçları törpülemek, sanatı iktidarın vitrini haline getirmek, sanatı iktidarın kullanımına sunmak gibi görevleri olmadığı herkesin malumudur.
Yaşadığınız coğrafyaya, ülkenin geçmişine ve geleceğine, azınlıklara, sürekli erozyona uğrayan insanlığımıza, yaşamanın değil ölümün doğal olduğu günlerimize dair ülkenin en saygın tiyatro kurumlarından birinin başında görev yapan kişi olarak yönettiğiniz saygın kurumun sanatsal üretimlerine dair belirlediğiniz söz nedir? Bu ve benzeri soruların cevaplarıyla ilgilenmek yerine iktidar yancılığıyla vakit geçirmek, gençlere ayar vereceğini ilan etmek bir sanat yönetmeninin yapacağı iş değildir.
Sanat yaşanan dönemin çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu işaret eder o çürümüşlüğe meydan okur ve karşısında umudu tekrar inşa eder. Çürümüşlüğe ortak olmaz.
Sanat; atanmış bürokratlar ne derse desin, iktidarın vitrinini kırmalıdır. 

NE TARAFTASIN?
Su akıp yolunu bulacak, Darülbedayi özlenen günlerine bir gün yine dönecek. İçimizi karartmak için çok fazla sebep olmasına rağmen insanın masumiyetine olan inancımız ve iyilik yapma ısrarımız umutlu olmamız için yeterli. 100. yaşını kutlayan, bu yüz yıl boyunca nice oyuncular, yönetmenler, yazarlar yetiştirmiş olan bizim yani halkın olan Darülbedayi iktidar payandası atanmışların dönemi geçtiğinde gerçek işlevini yerine getirmeye devam edecek. 
Bizi sürekli iki seçenek arasında bırakan sadece siyah ve beyaz varlığına inandırmak için gecesini gündüzüne katan kutuplaştırıcı iktidar söyleminin tüm sorularını reddederken net olarak cevap vermemiz gereken tek bir soru olduğunu düşünüyorum. Bu “görev adamları” zamanında umudu korumak için her gün kendimize ve sevdiklerimize sormamız gereken soru;
Ne taraftasın?
Yaptığın iş her ne olursa olsun, yaşadığın yer neresi olursa olsun, hangi şartlar altında olursan ol, ne taraftasın? Bizi biz yapan tüm kimliklerimizle; sanatçı, kadın, çevreci, işçi, anne, beyaz yakalı, öğretmen, dul, eşcinsel, müzisyen, anneanne, yönetim kurulu başkanı... nerede duruyoruz? 
Sokak ortasında çocuklar öldürülürken, gözleri çıkarılırken, insanların üzerine bombalar yağarken, madenlerde, inşaatlarda, tersanelerde işçi kıyımı yaşanırken, insan canına düşman örgütlerin değirmenine su taşınırken, öğretmenler atanmadığı için intihar ederken, gazeteciler, seçilmişler, öğrenciler fiziksel ve sözel şiddete maruz bırakılırken, insanlık onuru her gün çiğnenirken... nerede duruyoruz?
Ve iktidar gölgesine sinmiş ve sığınmış şekilde “sanatını” icra eden, ideolojinin aracını haline gelmiş sanatçılar ne tarafta duruyorsunuz?
Yok etmek, bertaraf etmekten yana mı? 
Hayattan, yaşamak ve yaşatmaktan yana mı? 

Oyun Yazarı

*Darülbedayi, Batılı anlamda gelişmede önemli bir değişimi sağlayan, ilk konservatuar kurumudur.

Evrensel'i Takip Et