08 Şubat 2015 05:27

Qosar

Paylaş

Mehmet Said AYDIN

Kimi dillerde kimi harflerin yasaklandığı üzerine kullanılmamış bir metafor, üzerinde toz kalmış bir mecaz, yapılmamış bir şaka bulsam, oradan doğru bir cümleyle giriş yapabilirdim. Ama yok, bu ülkede Kürtçenin bazı harfleri yasaktı. Matbu bir yerde görmek, cepte buruşmuş küçücük bir kâğıtta taşımak, aldığın ismi doğru yazmaya gayret etmek, dükkânının tabelasında bilgisayar harfleriyle yazdırmak mümkün değildi. Halen de bir kısmı değil ya, orada mizah da kurtarmaz bizi, olmaz derdimize derman. 
Ortaokuldayız, birden çok şeye hevesimiz var; bunlardan biri futbol. Yazın cayır cayır sıcağın altında top tepmekten daha çok sevdiğimiz az şey var. Halı sahalar açılıyor bir bir. Ama nasıl bir sevinç, nasıl bir iştiyak tarifi namümkün. Gece oynuyoruz doymuyoruz, sınıf arkadaşlarıyla maç organize ediyoruz nefsimiz körelmiyor, akrabalar arasında bir maç tertip ediyoruz, hevesimiz kırılmıyor asla. Sonra üstü kapalı sahalar geliveriyor memleketimize; çünkü yazları çok sıcak, çünkü kışları çok yağışlı. Bizi durdurmuyordu ama kapalı sahalara hemen ısınıyoruz, on-on bir maçları tertipliyoruz serin serin. Okulda sınıflar arası maçlar hop halı sahaya taşınıyor, formalar yaptırıyoruz üç renkli. Aralarından biri var ki, tabelasını görür görmez geniş bir tebessüm. Çünkü mahallemin, büyüdüğüm mahallenin adı var orada. Ama yasak harfle değil, yasal harfle. Kosar. Mahallemin adı, muhtemelen bir isim benzerliği yuvarlamasıyla, efendi tarafından “Koçhisar” ilan edilmiş, halen öyle yazıyor kafa kâğıdımda. Ama biz söz ederken, “Qosar” diyoruz; meğer onu da yanlış biliyormuşuz. “Qoser” imiş daha doğrusu, Kızıltepe’nin kadim adlarından biriymiş, muhtemelen şehirde kurulan ilk mahalle olduğundan böyle bir cins isim halini almış, ilanihaye. Bir sınıf arkadaşım var, iyi top oynuyor, tarih sınavında kâğıda at yarışı anlatmak cesaretiyle gözümde büyümüş (öğretmen babamın kuzeniydi), maç organizasyonlarında her daim atılgan. Şahin bir gün sınıfta maç ayarladığını, güçlü bir rakip bulduğunu, bu maça çok sıkı hazırlanmamız gerektiğini muştuluyor sınıfta. Mutat soruya muhatap oluyor, “Nerede ayarladın?” Açık sahada oynamak istemiyoruz, muhtemelen yaz aylarına giriş yapılmış, serinlik giderek uzaklaşmış Kuzey’den. 
“Koşar’da ayarladım,” diyor. Düşünüyorum düşünüyorum, yok öyle bir saha. ‘Yeni mi açıldı’ diyoruz. ‘Yok’ diyor hani geçende oynadığımız, şu İpek Yolu’nun aşağısındaki saha yok mu, hani Urfa yolunda. E diyorum, yahu orası “Koşar” olur mu Şahin, “Kosar” o. Qosar hatta. Ve hatta şimdi biliyorum ki, Qoser. Yok diyor, saçmalama, izin verirler mi sizin mahallenin adı olmasına, saçmalama. İddiaya tutuşuyoruz; bilinir, o yaşlar manasız iddialar zamanıdır. İddianın sonunda da kıymetli bir şeyler alacağız birbirimize, şimdi çıkmış aklımdan. Şahin belki de bir at yarışı kuponu yapıp beni ortak edecek, bilmiyorum. Bir yeteneği de bütün atların seceresini ezberden bilmesiydi zira. 
“Kosar o,” diyorum, “bizim komşular açtı, hatta geçen maç içeride çay içtim ya, işte onlar bizim komşuların oğlu. Tabii ki yanlış anımsıyorsun. Bizim mahalle işte, Qosar.” Akşamında gidiyoruz, kapalı saha, İpek’in orada. Tabelaya bakıyoruz heyecanla ve iddiayı ben kazanıyorum. Sonra alıyor tartışma, “asıl q ile olmalıydı ama buna bile müsaade ettiklerine sevinelim. Belki onlar da Şahin gibi yanlış anlamışlardır, ‘Koşar’ diye izin vermişlerdir. Hem halı saha için ‘Koşar’dan güzel isim mi olurmuş?” 
Bir mahallenin adını tabelada gördüğümüz için sevindiğimiz zamanları tarif etmek ne kadar mümkün, asla bilmiyorum. Ama o şarkıda “Diyarbekir meydanına...” diye başlayan kısmı iyi anımsıyorum. Oralarda bir yerin “Şêx Saîd Meydanı” olmasına büyük tebessümle mukabele ediyorum. Eğer bir kalbim varsa, o zaten çoktan kabarmış oluyor. Kalbim, aniden yüreğe dönüşüyor. Bir ismin sesi bile yetiyor kimi zaman. Kimi dillerde kimi harfler yasakmış diyorlar sonra. Ben mahallemdeyim, bahar göğüne bakıyorum, Kadir Amca bana Newroz’u niye lastik yakarak kutladığımızı anlatıyor. 
O mahallede bir ateşin üzerinden atlıyorum. Şeyh Galib Dedem oradan sesleniyor: “Gül âteşgülbûnâteşcûybârâteş/ Semender-i tıynetân-ı aşka besdirâteş”. 

*Şair/Yazar
mehmetsaida@gmail.com
@bahcelikusur

ÖNCEKİ HABER

Ne yapmalı kız kardeşim ? Daha az ölmek için

SONRAKİ HABER

Kobanê Zaferi’nin ardından…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa