Metal fabrikalarında bir kadın işçi önderi ALİCE PEURALA
Eşit haklar için kanun değişikliğinin yürürlüğe girmesi için ülkenin en büyük metal havzası olan District 31’de sadece kadın işçiler değil erkek işçiler de kampanyalar düzenler. İri yarı adamların kadın hakları için bunca mücadele vermesinin tek nedeni vardır: Sınıf dayanışması yapmazlarsa bu adaletsizliğin kadın erkek hepsini yakacak olması. Alice de bu hareket içinde oldukça aktiftir.
Müslime Karabatak
1950’lerde Chicago’daki South Works diye adlandırılan metal fabrikaları havzasına baktığımızda, fabrikalarda çalışan kadınları görürüz. Sayıları az da olsa bu kadınlar, 2. Dünya Savaşı’na gönderilen erkeklerin işlerini yapmak üzere “asli görev yerleri” mutfaklarından çıkıp, “erkek işi” olan metalde çalışmaya başlayan kadınlardı. Savaş başlarken, erkekleri savaşa gönderen ülkenin patronları, arkada birilerinin hala savaş malzemeleri üretebilmesi için kadınları bu sahaya çekmişti. Savaş sona erdiğinde ise aynı patronlar her fırsatta dayattıkları eşitliksiz ve ayrımcı uygulamalarla kadınlara “lades”i göstermeye çalışsa da, kadınlar evlerinden çoktan çıkmış, çalışmanın temiz havasını ciğerlerine çekmiş ve derin bir “Oh be!” demişlerdir bir kere. Artık patronlara “aklımda” demek üzere ellerinden geleni yapmaya başlamışlardı.
İDEALLERİ İÇİN ENGEL TANIMADI
“Aklımda” diyen kadınlardan biri olan Alice Peurala, Türkiye’den Amerika’ya göçe mecbur kalmış Ermeni kökenli bir aileden geliyor. Anneannesi ve dedesinin öldürülüp öldürülmediği bile bilinmezken, Alice’in babası sahte bir pasaportla Amerika’ya kaçarak yaşamını orada kurar. Bir dökümhanede kalıpçı olarak çalışmaya başlayan babası, sendikada da işyeri temsilcisidir.
Sendika yanlısı ve politik bir aileden gelen Alice de çalışmaya henüz 14 yaşında bir çocukken başlar ve lise bitene kadar, okul çıkışlarında çeşitli atölyelerde işçilik yapar. Sendika aktivisti olmasının yanı sıra o dönemlerde ırkçı politikalara karşı Irkların Eşitliği Kongresi’nin (CORE) bir üyesi olarak çeşitli eylemlere katılır.
Alice’in 22 yaşında evden ayrılıp Chicago’ya taşınma isteği, ailesi tarafından da, evlenene kadar baba evinde yaşaması gereken “iyi” Ermeni kızlarına yakışır bir hareket olarak görülmez. Chicago’ya taşındığında, çalıştığı fabrikalarda sendika örgütçüsü, zaman zaman da temsilcisi olur. Sonradan alkolik olduğu için ayrılacağı bir adamla evlenir ve bir çocuk dünyaya getirir. Bu sırada dünyanın en büyük metal üreticilerinden biri olan U.S. Steel’in South Works adlı metal hazvasında metalurji gözlemcisi olarak işe girer. Tek başına çocuk yetiştiren işçi bir kadın olarak bebeğine bakıcı tutabilecek parayı bulmakta zorlansa da ne işinden ne de sendika için yürüttüğü çalışmalardan vazgeçer.
ALICE HARİKALAR DİYARINDA
Alice Peurala ülkede metal işkolundaki tek tük kadın işçi önderlerden biridir ve çalıştığı yerlerde kadınlara yönelik ayrımcı politikalara karşı bir sendikacı olarak mücadele vermiştir. Belki de “ekmek kapısı” savaş olan bir sektörde çalışan metal işçilerinin çok az sayıda sendikası Vietnam Savaşı’na karşı kampanyalar düzenlemiştir ve onlardan biri de Alice’in içinde olduğu yerel şubedir.
Eşit haklar için kanun değişikliğinin yürürlüğe girmesi için ülkenin en büyük metal havzası olan District 31’de sadece kadın işçiler değil erkek işçiler de kampanyalar düzenler. İri yarı adamların kadın hakları için bunca mücadele vermesinin tek nedeni vardır: Sınıf dayanışması yapmazlarsa bu adaletsizliğin kadın erkek hepsini yakacak olması. Alice de bu hareket içinde oldukça aktiftir.
Bir kadın işçinin metal işkolunda cüsseli adamlarla yarışıp lider olması, bazılarınca inanılmaz görüldüğünden Alice hakkında “Alice in Wonderland” (Alice Harikalar Diyarında) esprileri yapılsa da, yaptığı çalışmaların sonucu olarak 1979’da Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nın (USU) yerel şubesinin başkanı seçilir.
TÜM KADINLARIN BAŞARISI
1964’te yürürlüğe giren Vatandaşlık Hakları Yasası (CRA) sadece ırkçılığa karşı değil, aynı zamanda cinsiyet ayrımcılığına karşı kazanılmış bir haktır. Bunu da en çok bu anlamda yıllarca mücadele veren Alice gibiler bilir herhalde. Ama patronlarının bilmediği bir şey vardı ki Alice’in hiçbir “hayır”a “he” demeyeceği!
1967’de yıllarca çalıştığı fabrikada bir başka işe terfi etmek ister, çünkü o iş olursa sadece gündüzleri çalışacak ve böylece çocuğuyla akşamları daha fazla zaman geçirebilecektir. Ancak isteği reddedilir, nedeni ise “o iş fazla mesai gerektiren, üstelik de ağır kaldırılan, yani bir kadına göre bir iş değil” olur. Savaş zamanı ‘milli güvenlik’ için çalışan kadınların, savaş ertesinde çalışması ve çocukları için de zaman ayırmak istemesi patronların işine gelmez. Alice, sendikasının bu konudaki ilgisizliği üzerine Eşit Çalışma Komisyonu’nun (EEOC) da desteğiyle şirkete dava açar. Ve verdiği mücadele sonunda işi alır.
Kadınların çalışma hayatından çıkarılmaya çalışıldığı, işten atılmamak için kürtaj yaptırmak (onu da gizli yaptırmak) zorunda olduğu, işçi çıkarılacaksa sırf hamile kaldığı için ilk çıkarılan olduğu dönemde haklarını almak için ısrar eden Alice gibi kadınların başarısı, tüm işçi kadınların başarısı olmuştur.