‘Terörün bitirilmesi’ değil, birlikte yaşama zemini
Türkiye Barış Meclisi (TBM) ile İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin birlikte düzenlediği ‘Çözüme Doğru’ konferansı sona erdi. Konferansın son gününde yapılan sunumlarda, çözüm sürecinde riskler, imkanlar, sürecin toplumsallaşması, devletin atması gereken adımlar ele alındı.
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Türkiye Barış Meclisi (TBM) ile İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin birlikte düzenlediği ‘Çözüme Doğru’ konferansı sona erdi. Konferansın son gününde yapılan sunumlarda, çözüm sürecinde riskler, imkanlar, sürecin toplumsallaşması, devletin atması gereken adımlar ele alındı.
Konferansta konuşan KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, çözüm sürecinin ‘terörün bitirilmesi’ olarak ele alınmasının yanlışlığına değinerek, “Bu süreç yarın birlikte yaşayacağımız hayatın kurallarını belirleyeceğimiz bir netlikte olmalı” dedi.
Konferansın dünkü bölümünün ilk oturumunu Gazeteci Ayşegül Doğan yönetti. Bu oturumda Gazeteci-yazar Ali Bayramoğlu ‘Çatışmadan Çözüme Geçişte Güven Sorunu’, KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır ‘Çözüm Sürecinde Toplumsal Algı ve Beklentiler’, Hafıza Merkezi çalışanı Emel Ataktürk ‘Çözüm Sürecinde Adalet’ ve Mardin Artuklu Üniversitesinden Doç. Cuma Çiçek de ‘Çözüm Sürecinde Kırılmalar’ başlıklarıyla sunumlar yaptı. Konferansın dünkü bölümünü HDP İstanbul İl Eş Başkanları Ayşe Erdem ve Cesim Soylu ile Barış Anneleri de izledi.
SÜRECİN GELECEĞİNİ SEÇİMLER BELİRLEYECEK
Sunumunda çözüm sürecinde taraflar arasındaki güven sorunu üzerinde duran Ali Bayramoğlu, “Güven sorunu çok derinleşti. Bu sorun tam anlamıyla çözülemedi” dedi. Devletin çözüm sürecini silahların bırakılması olarak gördüğünü söyleyen Bayramoğlu, Kürt hareketinin ise hükümetin bu süreci bir tasfiye süreci olarak ele aldığını belirttiğini dile getirdi. Bu nedenle de sürekli krizler yaşandığını belirten Bayramoğlu, bu dönemde hükümetin demokratikleşmeyi buharlaştırarak yol almak istediğini söylediğini bunun da krizi büyüttüğünü ifade etti. Her şeye rağmen Kürt sorununda önemli bir adım atıldığını belirten Bayramoğlu, müzakereye geçilip geçilmeyeceğini ise Haziran’da yapılacak seçimlerin belirleyeceğini dile getirdi.
BİR ADIM İLERİ İKİ ADIM GERİ
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır ise çözüm sürecine Kürtlerin ‘kandırılıyoruz’, Türklerin ise ‘bölünüyoruz’ şeklinde yaklaştığını belirterek, bunun da toplumda kırılganlık yarattığını söyledi. Toplumdaki kutuplaşmaya dikkat çeken Ağırdır, Kürt ve Türk gençliğinin geleceğine yönelik iyimser beklentisinin azaldığını söyledi. Yapılması gerekenlerin ertelenerek ilerlendiğine de dikkat çeken Ağırdır, “Çözüm sürecinde meseleye terörün bitirilmesi olarak yaklaşılmamalı. Her şey yarın birlikte yaşayacağımız hayatın kurallarını belirleyeceğimiz bir netlikte olmalı. Böyle olmadığı takdirde çözüm süreci dediğimiz süreç bir adım ileri iki adım geri gidecek” şeklinde konuştu.
DEVLET ÖZÜR DİLEMELİ
Hafıza Merkezi çalışanı Emel Akatürk ise 12 Eylül Askeri darbesi ile 90’lı yıllardaki uygulamaların toplumda yarattığı tahribatı hatırlatarak, o yıllarda Kürtlerin yaşadığı illerin olağanüstü yöntemlerle yönetildiğini dile getirdi. Bu dönemde Kürtlerin sesinin duyulmadığını anlatan Akatürk, “Bunun için devlet özür dilemeli” dedi. Hakikatlarin ortaya çıkarılması gerektiğini söyleyen Akatürk, “Bu mağduriyette sorumlu olan asker, polis başta olmak üzere bütün sorumlular yargılanmak yerine terfi ettirildi. İşlenen insanlık suçuydu. Zaman aşımı olmadan tüm sorumlular yargılanmalı. Kalıcı barış için mağdurların sesine kulak verilmeli” dedi.
KÜRT HAREKETİ KOBANÊ ÜZERİNDEN ULUSLARARASI MEŞRUİYET SAĞLADI
Doç. Cuma Çiçek ise süreçteki kırılmalar üzerinde durdu. Kürt hareketi açısından 2012’de PKK’nin devrimci halk savaşı, Kobanê ve ardından cezaevindeki açlık grevlerinin üç önemli kırılma olduğunu söyleyen Çiçek, 2 yıl içinde çok önemli krizler yaşandığını belirtti. Ççözüm sürecindeki kırılmaları altı başlıkta toplayan Çiçek, bunların birincisinin güven meselesi, ikincisinin geri çekilme ve silahların bırakılması konusunda taraflar arasında mutabakat olmaması, üçüncü kırılmanın da Kobanê ve Rojava olduğunu söyledi. Müzakere sürecinin aktörlerine dair durumu da dördüncü kırılma olarak gören Çiçek, tarafların müzakere masasında neyin konuşulması gerektiği yönündeki kavgasını da beşinci kırılma olarak değerlendirdi. Çiçek Gezi olayları, Gülen cemaati, Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması gibi gelişmeleri de altıncı kırılma noktası olarak gördüğünü söyledi. Kürt hareketinin bu dönem boyunca önemli bir yükselişe geçtiğini belirten Çiçek, “Kürt hareketi Kobanê üzerinden uluslararası meşruiyet sağladı. Bu da Kürt hareketinin elini güçlendirdi ve HDP’nin bir çıkış yapmasına zemin hazırladı” dedi.
SÜREÇ YASALLAŞMALI VE ŞEFFAFLAŞMALI
‘Çözüme Doğru’ konferansının son oturumunda Kürt sorunun güvenlik meselesi olarak ele alınamayacağına vurgu yapılarak, sürecin yasal statüye kavuşturulması, şeffaf yürütülmesi ve başta kadınlar olmak üzere toplumsal kesimlerin sürece dahil edilmesi gerektiği dile getirildi.
Konferansın, Sevgi İnce’nin yönettiği ‘Çözümün Siyasal Zemini’ başlıklı son oturumunda Paramiliter Güçlerin Silahsızlandırılması konusunda Boğaziçi Üniversitesinden Şemsa Özar, Çözümün hukuksal çerçevesi konusunda Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, müzakerenin kurumsal yapıları konusunda Süleyman Şah Üniversitesinden Doç. Dr. Maya Arakon ve Çözümün Kolaylaştırıcı Toplumsal Faktörleri konusunda Galip Dalay sunumlar yaptı.
KORUCULUK LAĞVEDİLMELİ
Koruculuğun PKK’nin silahlı mücadelesiyle birlikte ortaya çıktığını belirten Şemsa Özar, sayısı 70 bin civarında olan korucuların, PKK ile mücadelesi yanı sıra bölgede gelişen adli vakalar, köy yakmalar, failli meçhuller başta olmak üzere birçok suça karıştıklarını söyledi. Devletin Kürtlerin birbirine düşmanlaştırılmasında korucuları kullandığını söyleyen Özar, korucuların özlük hakları verilerek, silahlarının alınabileceğini dile getirdi. Özar, sivillere yönelik suça bulaşmış korucuların yargılanması gerektiğini de söyledi. Özar, AKP hükümetinin de korucu alımlarını sürdürdüğünü belirtti.
GÜVENLİK EKSENLİ YAKLAŞIMA ELEŞTİRİ
Hükümetin çözüm sürecine ilişkin çıkardığı kanunla PKK’yi silahsızlandırmayı istediğini belirten Prof. Dr. Turgut Tarhanlı ise çözüm sürecine ilişkin ‘nasıl’ sorusunun sorulması gerektiğini söyledi. Çözüm süreci gibi bir dönemde ‘İç Güvenlik Paketi’ çıkartılmaması gerektiğini söyleyen Tarhanlı, hükümetin özgürlüğü güvenlikle eş değer görmesini eleştirdi. Devletin ve hükümetin sürece güvenlik eksenli yaklaştığını belirten Tarhan, bu yaklaşımın doğru olmadığını söyledi. Hükümetin ‘12 Eylülle hesaplaşıyoruz’ söylemine atıfta bulunan Tarhanlı, Diyarbakır Cezaevindeki mağduriyetin belgeleriyle savcılığa sunulmasına karşın zaman aşımından dolayı soruşturma açılmadığını hatırlattı. Tarhan, “Hani geçmişle hesaplaşıyorduk, hani geçmişle yüzleşiyorduk” dedi.
KADINLAR SÜRECE DAHİL EDİLMELİ
Başarılı bir barış süreci için neler yapılması gerektiğine değinen Maya Arakon ise sadece siyasi elitlerin yürüteceği bir barış sürecinin başarılı olamayacağını söyledi. Sürecin halka anlatılmasının önemine değinen Arakon, “Tabana anlatılmasını durumunda sürecin sabotaja uğraması minimuma iner” dedi. Belli bir noktadan sonra görüşmelerin şeffaflaşması gerektiğini söyleyen Arakon, “Barışın neden acil olduğu, barışla halkın kazanımlarının neler olacağı doğru anlatılmalı” dedi. Toplumun da sürece katılması gerektiğini söyleyen Arakon, Türkiye’de sürece dahil olabilecek güçlü kadın örgütlenmeleri olduğunu ifade etti.
SÜRECİN MUHTEVASI KONUŞULMALI
Barış sürecine gelene kadar bütün kötü yöntemlerin denendiğini söyleyen Galip Dalay ise Erdoğan’ın 2005’te Diyarbakır’da kullandığı, ‘Kürt meselesi’ kavramının toplumda sorunun konuşulmasının önünü açtığını söyledi. Çözüm sürecine ilişkin hükümet ile Kürtler arasında farklı bir yaklaşım olduğunu söyleyen Dalay, Hükümetin süreci, ölümlerin olmaması üzerinden götürme çabasında olduğunu belirtti. Sürecin muhtevasını ilişkin makasın her iki taraf açısından da açıldığını söyleyen Dalay, “Çözüm sürecinin sağlıklı yürümesi için muhteva konusu konuşulmalı. Süreç şeffaflaşmalı ve toplumsallaşmalı” dedi.