25 Şubat 2015 01:08

MGK kararıyla öldürüldü hükümet eliyle kapatılıyor

Hasan Ocak… 13 Nisan 1965’te Dersim’de doğdu, öğretmendi, ağabeyinin çay ocağında çalışıyordu. Katledildiğinde 30 yaşındaydı, yaşlanamadı hiç… Gazi Mahallesi katliamından sonra, 21 Mart 1995’te gözaltına alındı, kaybedildi. Ailesinin, arkadaşlarının ve insan hakları savunucularının yoğun çabası ile cesedi 58 gün sonra bulundu. O da tıpkı Rıdvan Karakoç gibi işkence ile katledilmiş, Beykoz ormanına atılmış, sonra da kimsesizler mezarlığına gömülmüştü.

Paylaş

Hasan Ocak… 13 Nisan 1965’te Dersim’de doğdu, öğretmendi, ağabeyinin çay ocağında çalışıyordu. Katledildiğinde 30 yaşındaydı, yaşlanamadı hiç… Gazi Mahallesi katliamından sonra, 21 Mart 1995’te gözaltına alındı, kaybedildi. Ailesinin, arkadaşlarının ve insan hakları savunucularının yoğun çabası ile cesedi 58 gün sonra bulundu. O da tıpkı Rıdvan Karakoç gibi işkence ile katledilmiş, Beykoz ormanına atılmış, sonra da kimsesizler mezarlığına gömülmüştü. Hasan’ın vücudunda işkence izleri vardı, boğularak öldürülmüştü. Ocak ailesinin çabası, tanıklar, hiçbiri yetmedi Hasan’ı katledenlerin yargılanmasına. Tüm tanıklıklara, AİHM kararlarına rağmen geçen 20 yılda hiçbir adım atılmadı ve şimdi Hasan’ın dosyası 26 Mart’ta zaman aşımına girecek. 
Ocak ailesi adalet için sokaklara çıktı, Cumartesi Anneleri eylemi de Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç’un kaybedilmesi ile başladı. Ocak ailesi failleri sordukça gözaltına alındı, işkenceden geçirildi. Anne Emine Ocak oğlunu ararken cezaevine düştü, Baba Ocak oğlunun faillerini bulamadan göçüp gitti. Kardeşler meydanda, adalet arayışında büyüdü; şimdi o meydanda çocuklarını büyütüyorlar. Dosyamızın son gününde Hasan Ocak’ın ailesi var: Anne Emine Ocak, ağabey Hüseyin Ocak ve kardeş Maside Ocak anlattı…

Rıdvan Karakoç’un katledilmesi olayı dava bile olamadı. Hasan’ın katledilmesi süreci davaya dönüşebildi mi? 
Hayır, dönüşmedi. Hasan gözaltına alındığında biz savcılığa çıkmıştık; Beşiktaş’ta DGM’ye. O zaman savcı sormuştu emniyete ve “Tamam oradadır” demişlerdi. Biz tekrar emniyete gittik; eşya bıraktık Hasan için. Sonra bize Hasan’ın orada olmadığını söylediler. Daha sonra da zaten gözaltına alındığını kabul etmediler. Ama Hasan’ın orada olduğuna dair bir sürü tanık vardı. Mesela Baki Düzgün ayrı bir örgüt davasından yargılanıyor, işkenceden çıkarken yerde yatan birisini görüyor. Cezaevine gittiğinde gazetede Hasan’ın resmini görüyor ve diyor ki “Ben işkenceden çıkarken bu da oradaydı.” Bunun gibi 5-6 kişinin tanıklığı var. Bunlara karşılık suç duyurusunda bulunduk, savcılık hiç kimsenin ifadesine başvurmadan takipsizlik kararı verdi. Üst mahkemeye başvurduk, o da takipsizlik kararı verdi. 

ERGENEKON DAVASINDA HASAN OCAK İZİ

Hasan  Ergenekon davasında da geçti...
Ergenekon davasında üç gizli tanık, Kehribar, K9 ve Gurbet isimli gizli tanıkların Gazi Mahallesi katliamının nasıl olduğuna, Hasan’ın da nasıl öldürüldüğüne dair Cumhuriyet Savcılığında tanıklıkları var. Ve Osman Yıldırım diye biri diyor ki: “Hasan alındı ve öldürüldü.”

Detaylar var mı dosyada?
Tabii ki. Zaten bu bir klasör olarak alınıp hazırlanacaktı, o dönemin ünlü savcısı Zekeriya Öz’le biz birkaç sefer görüştük, o da “Evet bir hazırlığımız var” dedi. Hatta Osman Yıldırım ve diğer gizli tanıkların defalarca ifadesini aldı. Orada diyor ki tanıklar; “Veli Küçük bunu organize ediyordu, o bu görevi Osman Gürbüz’e verdi, o da 10 kişilik bir ekip oluşturdu, kahveleri taradık ve taksiciyi öldürdük” vs. Sonra da diyor ki; “Hasan Ocak’ı da Veli Küçük’ün emriyle alıp öldürdüler.” 

HEPİMİZİN ARADIĞI FAİLLER ERGENEKON’DAYDI

Bununla ilgili de bir şey yapılmadı tabii...
Tabii. Biz Ergenekon’a iki defa müdahillik dilekçesi verdik, mahkeme “Her ne kadar bu iddialar varsa da mahkememiz bu tür yargılama yapmamaktadır” diyerek reddetti. Oysa burada bir suç varsa, bir öldürme olayı varsa dosyayı ayırıp bir başka mahkemeye gönderebilirlerdi, yapmadılar. Kamu davası açılabilirdi, o da olmadı. Daha sonra ismi geçenler hakkında Ergenekon’daki iddiaları da yazarak suç duyurusunda bulunduk, bu davadaki iddialar araştırılsın diye. 

Araştırıldı mı?
Savcı “Ben bunları araştıramam ki” dedi, tuttu Özel Yetkili Mahkemeye sevk etti, ÖYM de takipsizlik kararı verdi ve dosyayı Beykoz Savcılığına gönderdi. Daha sonra Beykoz savcılığına defalarca gittik, en son “Araştırıyoruz” dediler, bize de bir yazı verdiler, her zaman takip edebilirsiniz diye. Biz de o yazıyla gittik polisle görüştük, polis dedi ki “Ben bu davadan nasıl çıkabilirim, bu ismi geçenleri nasıl sorgulayabilirim, bir mahalle karakolu olarak bu benim yapabileceğim bir şey değil ki.” Sonra dosya tekrar savcılığa iade edildi. 

Sonra bir sonuç çıktı mı?
Ergenekon davası Türkiye’nin en büyük davasıydı ama orada yargılanan isimlerin hiçbirisi, faili meçhullerden, gözaltında kayıplardan yargılanmadı, oysaki hepimizin izini sürdüğü davaların failleri oradaydı. Ama maalesef dağ fare doğurdu ve o failler sadece ‘hükümete darbe yapmaktan’ yargılandı. Sonra da zaten kumpas yapıldı denilerek serbest kaldılar.

TÜM BAŞVURULARA TAKİPSİZLİK KARARI VERİLDİ

Ana soruşturma dava sürecine dönüşmedi, dava sürecine dönüşen başvurunuz var mı hiç?
Şimdi Hasan 26 Mart’ta Beykoz’da bulunduğunda Beykoz Cumhuriyet Savcısı İstanbul Emniyet Müdürlüğü de dahil birçok il merkezi ve ilçeye parmak izi ve resimlerle müracaat ediyor, diyor ki “Sizde bu şahsın bilgileri var mı, parmak izine uyan kimse var mı?” 58 gün sonra dahi İstanbul Emniyet Müdürlüğü Hasan ile ilgili hiçbir bilgi vermiyor, oysa Hasan daha önce iki sefer gözaltına alınmıştı, işkenceden geçirilmişti ve cezaevinde yatmıştı. İstanbul polisi Hasan’ı çok iyi bilen, yakından takip eden biz pozisyondaydı, biz bununla ilgili de suç duyurusunda bulunduk, devlet görevlisi 58 gün boyunca parmak izini saklar mı, bu görevini yerine getirmedi dedik. Takipsizlik kararı verildi. “Savcılık bunu araştırmadı, 58 gün boyunca biz kendi olanaklarımızla netleştirdik parmak izlerini, görevini yerine getirmedi” diye suç duyurusunda bulunduk, yine takipsizlik verildi. Hasan kaybolduğunda Aksaray’da alındığını düşünüyorduk, Fatih Cumhuriyet Savcılığına aranması için suç duyurusunda bulunduk, İstanbul Emniyeti de Aksaray’daydı. Fatih Cumhuriyet Savcılığına onlarla ilgili de suç duyurusunda bulunmuştuk, ama Hasan bulunduktan sonra, Fatih’teki Adli Tıp Kurumuna geliyor ve aynı savcılık Hasan’ın hem otopsi iznini hem de gömme iznini veriyor…

Sizin başvuru yaptığınız savcılık yani?
Evet. Ve polisler de gelip bir daha parmak izi alıyorlar. Bunlarla ilgili de suç duyurusunda bulunduk, takipsizlik kararı verildi. Bir üst mahkemeye başvurduk onlar da takipsizlik verdi. 

Sonra AİHM süreci var, Türkiye mahkum oldu değil mi?
Evet, etkili soruşturma yapmadığı ve vatandaşın can güvenliğini sağlamadığı için Türkiye mahkum edildi. AİHM döneminde savcılar sordu, hangi verilere dayanarak siz bu davada takipsizlik kararı verdiniz, savcı da “Ben Türk polisinin adam öldüremeyeceğine ve işkence yapamayacağına dair inancımla bu kararı verdim” dedi.

HERKESİN PARMAĞI VAR

O mahkumiyet kararı Türkiye’de bir işe yaramadı mı?
Hasan ilgili daha birçok böyle karar var ama bir şey olmadı. Bunu Başbakanla görüşürken de söyledik, bu kararlarımız var, hükümet yeni bir düzenleme yapsın, etkin soruşturma olanaklarını yaratsın, Birleşmiş Milletler’in sözleşmesini imzalayarak iç hukuku bu yönden işletsin diye. Başbakan o günden bu güne Cumhurbaşkanı oldu, ama maalesef bizim derdimize derman olmadı. Tüm gözaltındaki kayıplar gibi, tüm faili meçhuller gibi… İşte Uğur Mumcu’yu hatırlıyoruz, Güldal Mumcu’ya Mehmet Ağar’ın söylediği ‘Bir taş çekersek hepimiz altında kalırız’ sözü. Yani herkesin bunda parmağı var, onun için herkes örtmeye çalışıyor. Ülkemizde bir dönem MGK kararıyla bu cinayetler işlendi ve bu hükümetin eliyle de kapatılmaya çalışılıyor. 

KOLTUK ALTLARINDA PATLAKLAR, SİGARA VE ELEKTRİK YANIKLARI VARDI

Hasan gözaltına alındıktan sonra hiç haber alamadınız mı?
Gayriresmi olarak Hasan’ın işkencede olduğuna dair birçok duyumlarımız vardı. “Hatta biraz iyileşsin, aileye bildireceğiz” demişler. Ama ondan sonra bize hiç bildirmediler. Ben diyordum ki bunun bir yerde mutlaka izleri var. Karakollarla birlikte hastanelere gidiyorduk, adli tıbba, her hastanenin ayrı ayrı morguna gidiyorduk, Beykoz’dan başlayarak ta Kadıköy’e, Sarıyer’den başlayarak Eminönü’ye kadar tüm hastanelere, olabilme ihtimali olan her yere bakıyorduk. Hiçbir iz yoktu, Adli Tıp Kurumuna da haftada üç defa gidiyordum ve giderken de mutlaka bir kişi yanımızda oluyordu. Belki ben istemeyebilirim ama yanımdaki en azından bakar diye. Hasan 20 küsur gün kalıyor orada ama ben Hasan’a rastlamadım.

Siz 20 gün boyunca gidip gelirken Hasan orada mıymış?
Tabii. Resmi kayıtlara göre 26-27’sinde geliyor oraya ve nisanın 20’sinde defnediliyor. Yani yaklaşık 20 gün orada bekletiliyor, ben de o arada gidip cesetlere bakıyordum, ama Hasan yok. En son işte Adli Tıp Kurumu Başkanı ile görüştüm, o da bana kayıtları gösterdi. Hasan’ın çekilmiş resimleri vardı o dosyalarda. “Bu benim kardeşimdir” dedim ve sonra Beykoz’a yönlendirdiler. Oraya gittim, bir rafta onlarca dosya vardı, oradaki memurlarla konuşurken onlar günde böyle birkaç ceset geldiğini söylediler. O raftaki dosyaların hiç biri açığa çıkmadı, kim bilir kimler vardı orada… Yani o dönem yaklaşık 18 ay içerisinde 195 tane, işkenceyle öldürülmüş insan cesedi tespit edilmişti. Biz “Bunlar araştırılsın” diye girişimlerde bulunduk ama maalesef onların üstünü kapattılar.

Hasan’ı bulduğunuzda vücudunda işkence yapıldığına dair izler vardı, raporlar hazırlanmıştı, bu raporlar da mı delil olmadı?
Biz Hasan’ı bulduğumuzda Filistin askısına alınmasından dolayı koltuk altlarında patlaklar vardı, kafasında ve çeşitli yerlerinde kırıklar vardı, sigara ve elektrik yanıkları vardı. Ve en son ölüm nedeni boğulma şeklindeydi. Yani Hasan’a bir işkence merkezinde sistemli bir işkence yapıldığı açıktı ve zaten raporlarda tüm detaylar da yer alıyordu. Ama zaten savcının bir bakış açısı var, bu bir insandır, vatandaştır gözüyle bakmıyor, “Bu bir teröristtir, katli vaciptir” gözüyle bakıyor. Yani yoksa bir savcı “Türk polisi işkence yapmaz, adam öldürmez, bundan dolayı takipsizlik veriyorum” diyebilir mi? Birçok tanık diyor ki ben Hasan Ocak’ı gördüm, işkencedeydi, ama bu delil kabul edilmiyor. 

MASİDE OCAK: BABAMIZ BİZE CUMARTESİ MEYDANINI MİRAS BIRAKTI

Ben Hasan kaybedildiğinde 19 yaşındaydım. Tabii hayatınıza eskisi gibi devam edemiyorsunuz; hayalleriniz, yapmak istedikleriniz, dünyaya bakış şekliniz her şeyiniz değişiyor. Bir gülüşü, bir canı kaybetmişken, biz yüzlerce insanın nefes alabilmesini sağladık belki. Bu yanıyla her ne kadar içiniz rahat olsa bile sanki bir fotoğrafın içinden çıkıp gelecekmiş gibi, izlediğiniz bir videonun içinden size gülümsüyor gibi geliyor insana. 20 yılda çok şey değişti, ama hiçbir şey değişmedi, büyüdük daha farklı bakmaya başladık belki. 

Hasan benim limanımdı, sırdaşımdı. Bu mücadele kayıpların son bulması ve faillerin yargılanması için belki ama benim için şöyle bir yanı var. Bu benim için bir miras, Hasan’ın gülüşünü yaşatmak bir miras, babamın mücadelesini devam ettirmek de bir miras, bir görev. Her baba evladına bir miras mutlaka bırakır, bizim babamız bize Cumartesi Meydanını miras bıraktı. O mirası omuzlarımızda büyük bir onurla taşımaya devam edeceğiz. O meydanda unutamadığım çok şey var, yani hayatım orada geçti, orada büyüdüm ve şimdi orada bir çocuk büyütüyorum.”

ASLA UNUTMAYACAĞIM

Bir eylemde annemi götürdüler, biz yeğenimle meydanda kaldık, annemin terliklerini tekmeliyorlardı. Bunu hiç unutamıyorum. Bir de unutamadığımız ‘97-98 yıllarında artık devlet gözaltında kaybedemiyordu, bir kadın geldi ağlayarak ve oturma eylemi boyunca da sürekli ağladı. Sonrasında yanımıza gelip dedi ki “Benim çocuğumu da kaybedeceklerdi ama sizin sayenizde kaybetmediler.” Ondan birkaç hafta sonra oğlu geldi, dedi ki: “Çok ağır işkenceler yaptılar, artık öldüreceklerdi yani, sonra dönüp bana dediler ki ‘Seni kaybedeceğiz ama senin anan da gider Cumartesi Annelerine katılır diye kaybetmeyeceğiz’.” Bu belki de bizim en büyük ödülümüzdü. 

BEN EMİNE OCAK, HASAN OCAK’IN ANNESİYİM

“Ben Hasan Ocak’ın annesiyim, 20 senedir bekliyorum. Hasan’ın katillerini istiyorum, Hasan’ın davasının peşindeyim. Hasan kayboldu ben bir fotoğraf aldım emniyete gittim, benim oğlum öğretmendir, bu akşam eve gelmedi dedim. Aradık bulamadık, fotoğrafı aldık kapı kapı gezdik, karakolda bize önce burada, ‘Çamaşır alın getirin’ dediler, sonra aldık götürdük ama bu sefer de ‘Burada yok’ dediler. Senin oğlun dağa gitmiş, yok bilmem eroin satmış bilmem ne. Böyle şeyler dediler bize. Biz çıktık, her kapıyı çaldık, hastaneler gezdik, göremedik. Sonra Ankara’ya gittik mahkemeye, beni sorguladılar, anlattım işte, oğlum yok dedim, ben oğlumu istiyorum dedim. Hakim kalktı bana 1 ay ceza verdi, eşim ameliyatlı hasta yatıyor, çoluk çocuk perişan, açlık grevinde çocuklar, ben cezaevine girdim ve 1 ay yattım. Sonra oğlum bulundu, öldürmüşler Hasan’ımı. Biz kendi çocuğumuzu bulduk; diğerleri de bulsun, bir mezarları olsun diye ve benim oğlum için adalet olsun diye oturmaya başladık. Her hafta saldırı vardı. 20 sene… Nefesim yetmiyor artık, oğlumun fotoğraflarını aldılar çöpe attılar, bize vurdular, beni aldılar cezaevine koydular; sizi Hasan gibi öldürürüz dediler. Her hafta gazla tekmeyle küfürle geçti. Ben artık konuşamıyorum kusura bakma, benim oğlum yok şimdi ben ne istiyorum? Oğlum yaşasın, kaybolmasın, adalet istiyorum. O kadar! Ben başka bir şey istemiyorum. Geceleri aklıma geliyor Hasan’ım, başıma yastığa koyuyorum, onu düşünüyorum. -BİTTİ-

ÖNCEKİ HABER

Şeyma’nın öldürülmesiyle yeni bir korku dönemi açıldı

SONRAKİ HABER

İstanbul'da ev baskınları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa