1 Mart 2015 05:03

Dull Gret ve gülümseyen savaşçılar

16. ve 17. yüzyıllarda hanedanlar arası savaşlarla kaynayan Avrupa’da kırsal bölgeler düzenli olarak yağmalanırdı. Hatta paralı askerler maaş alma yöntemi olarak köyleri yağmalar, sonu gelmez savaşlar nedeniyle erkek nüfusunun azaldığı taşrada katliamlar ve tecavüzler bitmek bilmezdi.

Dull Gret ve gülümseyen savaşçılar

Ali KARATAŞ

16. ve 17. yüzyıllarda hanedanlar arası savaşlarla kaynayan Avrupa’da kırsal bölgeler düzenli olarak yağmalanırdı. Hatta paralı askerler maaş alma yöntemi olarak köyleri yağmalar, sonu gelmez savaşlar nedeniyle erkek nüfusunun azaldığı taşrada katliamlar ve tecavüzler bitmek bilmezdi.

Ortaçağ sonrasında da cinsiyet ayrımı ve kadına yönelik saldırılar bitmedi. 1789 Fransız Devrimi sırasında kadınların oy, iş ve eğitim hakkı için verdikleri mücadeleler kanla bastırıldı. Sonraki dönemlerde kadınlar sosyalist cumhuriyetlerde ve bazı halkçı rejimlerde haklarının büyük kısmına sahip olmayı başardılarsa da dünya genelinde kadının kadın olduğu için çektiği acılar hiç dinmedi. 
Bizim memlekette ne ataerkil hegemonyacı devlet, ne eril yasalar ne de cinsiyetçi toplum, kadınlar için cehennemler yaratmaktan hiç yorulmadı. Bu ülkede, minibüse binmek, sokakta yürümek ve bir erkekle evlenmek giderek daha korkunç ve kanlı bir şey haline geldi. Güldünya Töre’den Özgecan Aslan’a her gün yüzlerce kadına uygulanan anlatılması bile zor bir zulüm. Bir insana “kadın olmaktan dolayı” yöneltilen alçakça bir fiil ve bir kadının kamusal alanda var olması, yolculuk etmesi hakkına yönelmesiyle de  bireyselliği çoktan aşan toplumsal bir ölümcül hastalık hali. “Özgecan’ın katli, diğer tüm kadınların, yaşayan ve henüz doğmamış tüm kadınların katledilmesi aslında. Her bir kadın cinayeti, geride kalan kadınları “survivor” yapıyor çünkü.” * 

DULL GRET

Ünlü rock şarkıcısı Janis Joplin; “Özgürlük, kaybedecek hiçbir şey kalmadığının tek kelimelik ifadesidir” diyordu. Kadınlar ortaçağdan modern zamanlara özgürlükleri için hep mücadele ettiler ve doğal olarak da bu kavgaların ikonları oldu. Bugün Belçika’nın Antwerp kentindeki Mayer van den Bergh Müzesi’nin duvarında asılı olan bir tablo bu ikonlardan sadece birini tasvir ediyor. Tabloda, yağmalama oyunu, kadın bir anti-kahraman tarafından bozulmuştur. Ordusunun başındaki kadın, cesurca savaşmaya devam ederken, erkek askerler ürkekçe köşeye sıkışmışlar ve anti-kahramanı ikonik bir kurtarıcı olarak daha da öne çıkarmışlardır. 

Kahramanımızın adı Dull Gret (Dulle Griet ya da Mad Meg adlarıyla da tanınıyor). Prenses, düşes ya da başka türden soylu bir kadın değil. Mülkü yok, bir mesleği yok. Yine de onu görmezden gelmek imkansız. Ortaçağ’da kızıl bir gökyüzü altında kadınların muzaffer ordusunun başını çekiyor. Elinde aslında sadece erkeklere bahşedilmiş olan kılıcı ve gövdesinde şövalyelere bahşedilmiş olan zırhıyla hem de. O ve kadınlar ordusu cehennemdeler; belki günahkâr ilan edilmişler, öldürülmüşler yakılarak. Belki yaşadıkları dünya cehenneme çevrilmiş. Belki de hiç yaşayamadıkları birçok şey için başkaldırmışlar. Belki de kadınlar ordusunu bir araya toplayıp buraya getiren bunların hepsi.

CEHENNEME İSYAN

Bakışlarını cehennemin ağzına yönelten Dull Gret’in en değerli eşyaları ataerkil hegemonyanın elinden aldığı zırh ve kılıç. Başlığından taşan saçları, yaralı ve gergin yüzüyle “ağıza” doğru ilerleyen Dull Gret cehennemi yok etmeye kararlı. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış çünkü. Çünkü çevresindeki dünyanın gerçekten çivisi çıkmış; insanlık ayaklar altında. İnsanlar garip canavarlara dönüşmüş, insan ve hayvan uzuvlarıyla cansız objeler aynı bedenlerde birleşmiş. Dull Gret yaratıklarla soğukkanlı tavrını bozmadan çarpışarak, pullu suratı ve keskin dişleriyle eril bir canavar şeklinde tasvir edilmiş ağza yaklaşıyor. Arkasından gelen kadınların küçük ordusu ise lanetli yaratıkları bir köprüden aşağı atmaktadır. Onlarla kıyaslandığında aşağıdaki askerler ise oldukça ürkek kalmaktadır.

UCUBELER ÇAĞI

Ünlü Hollanda’lı ressam Peter Bruegel’in eserlerinden biri olan bu tablo beşyüz yıl kadar önce yapılmış olmasına karşın modern zamanları işaret eden çağrışımlarla dolu: Ölüm, yağma, korku. Modern zamanlarda cehennemin o iğrenç ağzı büyüdükçe büyüdü. Her fırsatta kan döktü, tecavüz etti, yaktı, aşağıladı. Bu tablodaki ucubelerden daha beterlerini kusmaya devam ediyor. Her gün ekranlardan izliyoruz. Ancak Dull Gret’in başkaldırısını sürdüren kadınların yüzünden eksiltilemeyen o silah var işte; gülümsemeleri. Nazilere karşı insanlığı savunanlar gibi. Sembolleşen Kobanê’nin direnişini başarıyla ulaştıran o kadın savaşçıların yüzündeki masmavi gülüş. Bu ışıklı yüz ifadesini hatırlıyoruz; Stalingrad’da Marina’nın gülüşü, Boston’da bir akıl hastanesinde Sylvia Plath’ın, Londra’da Virginia Woolf’un, eski İstanbul’da Fatma Aliye’nin, bir cezaevi koğuşunda Sevgi Soysal’ın ve Kobanê’de Arin Mirkan’ın gülüşü. Ve tüm diğerlerinin. Dull Gret’in ordusu gülümsüyor. “Kim tahmin edebilirdi ki gülüşümüz, gergefteki özgürlük bayraklarını işleyecek ince ve narin iğnelere dönüşecek?”**

CESARET ANA

Sosyalİst tiyatrocu ve yazar Bertolt Brecht, bu tablodan etkilenerek “Cesaret Ana ve Çocukları” isimli oyununu yazmıştı. Eseri “büyük bir savaş tasviri” olarak nitelendiren Brecht, artık çivisi çıkmış bir dünyanın ortasında dimdik duran Dull Gret’in elinde kalan son şeyleri kılıcıyla savunuşunu tüm çağrışımlarıyla birlikte “Cesaret Ana” karakterinde bir kez daha modern zamana taşımıştır. Brecht’in savaşın altüst ederek bir cehenneme çevirdiği bir dünyada ayakta kalmaya çalışan Cesaret Ana’sı Anna Fierling en kısa tanımıyla modern Dull Gret’tir. Savaşın dehşetini ve faşizmin kana susamışlığını anlatan bu oyunun finalinde Anna Fierling’in elinde koruyabileceği o kadar az şeyi kalmıştır ki...

* (Sevda KARACA  /  NAR / Survivor 16 Şubat 2015 Evrensel )
 ** Nuray SANCAR  /  MİNERVANIN BAYKUŞU Neşe ile çile arasında Dionysos’un kızları  / 6 Ağustos 2014 Evrensel)

Evrensel'i Takip Et