Özgecan tahammülün sonu oldu
Beki de hayatında ilk defa birçok kadın kendisi için, can güvenliği için, her gün öldürülme ve şiddetin her türlüsünü yaşama tehdidine karşı alanlara çıktı...
Eylem SARIOĞLU
“Ben 16 yaşında bir lise öğrencisiyim. Annem beni ilk defa böyle bir protestoya gönderdi. Hep benim genç olduğumu söylerdi. Bu eylem için beni dışarı gönderdi ‘bunun için çık dışarı’ dedi. Çünkü ben evde kaldığım sürece, herkes evde kalacak, herkes susacak ve daha kötüsü olacak “ diyen genç arkadaşımızın sözleri, aslında Kayseri meydanındaki tüm kadınların niye alana çıktığının bir ifadesiydi.
Özgecan için yapılan eyleme tüm kadınlar yanlarına öfkelerini, kimseyle paylaşamadıkları yaşanmışlıklarını da alarak gelmişti. M.N. de o kadınlardan biriydi. Oradaki tüm kadınlardan güç alarak “Benim tecavüz davam vardı, hakim rıza dedi” diyebildi Kayseri’nin merkezinde kameralar önünde. Bir yandan ağladı, bir yandan anlattı; ağladıkça ağlattı. Ağladıkça, anlattıkça tüm kadınların öfkesi arttı, ortaklaştı. Herkes M.N oluverdi.
CAN GÜVENLİĞİ İÇİN
Eylem sonrasında Kayseri Kadın Dayanışma Derneği’ne gelen her yaştan kadınlar hiç tanımadıkları kız kardeşleri ile tüm yaşadıklarını paylaştılar. Hiç tanımadıkları kız kardeşlerine sarılarak bundan sonra yalnız olmadıklarını birbirlerine anlattılar. Niye daha önce bir araya gelemediklerini ve tüm bunları neden yalnız yaşadıklarını sordular birbirlerine. İşte Özgecan’dan sonraki dayanışmanın özeti buydu belki de. Özgecan için sokağa çıkan her bir kadın aslında kendisi için de haykırıyordu ve “yeter artık” diyordu.
Özgecan bu ülkede ilk işlenen kadın cinayeti değildi, maalesef son da olmadı. Her gün cinayet haberleri gelmeye devam ediyor. Daha önce defalarca “artık bir kadının daha öldürülmesine tahammülümüz yok” demişti kadınlar ve Özgecan bu tahammülün sonu oldu. Kadınlar yıllardır öldürülen kız kardeşlerinin öfkelerini de alarak çıktı sokaklara. Daha önceki eylemlerden farklıydı bu eylemler. Beki de hayatında ilk defa birçok kadın kendileri için, can güvenlikleri için, her gün öldürülme ve şiddetin her türlüsünü yaşama tehdidine karşı alanlara çıktı. Her geçen gün artan ve katliama dönüşen kadın cinayetleri, biz kadınların yan yana gelmek ve taleplerimiz için mücadele etmekten başka da yolumuzun olmadığını bir kez daha gösterdi.
ŞİDDETİN TEMEL KAYNAĞI
Özgecan’ın ardından yapılan eylemler devam ederken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yeniden elektronik bileklik ve panik butonunu gündeme getirdi. İdam ve hadım tartışmaları gündeme getirilerek kadınların öfkelerini boşaltmanın yolunu bulmaya çalıştılar. İdam ve hadım tartışmaları ile kadın cinayetleri cani ve canavar adamların işi diye gösterilmeye çalışılırken, kadına yönelik şiddetin temel kaynağı olan devlet yok sayılmak istendi. Böylece kadın ve erkeğin toplumsal olarak eşitliğinin sağlanması yönünde adımlar atmak ve soruna kapsamlı çözümler üretmek yerine, sadece şiddeti uygulayanı cezalandırarak kendisini aklamanın da yolunu bulmaya çalıştı.
Eylemlerde kadınların birçoğunun da idamı talep ettiğini, pembe otobüs uygulamasını talep ettiğini, erkeklerin kadınlara uyguladıkları vahşetin aynının kendilerine uygulanmasını talep ettiklerini hepimiz gördük. Kadınların öfkesi o kadar büyüktü ki şiddet uygulayanların en ağır şekilde cezalandırılmasını istediler. “Peki bu çözüm olacak mı” sorusuna kadınların “çözüm değil ama içimize su serpilir” cevabı, yıllardır biriken öfkesinin bir yansımasıydı.
Evet, hükümetin artık biz kadınların içine bir su serpmesi gerekiyor. Fakat biz biliyoruz ki bunu elektronik kelepçe, panik butonu ve idam sağlamayacak. Mızrak artık çuvala sığmıyor. Kadın cinayetlerindeki devlet sorumluluğu, azmettiriciliği aşmışken kimse Aile Bakanlığı’nın önerilerinden bir çözüm çıkacağını beklemiyor. Yüz binlerce kadın Özgecan’ın öldürülmesinin ardından sokaklara çıkmışken artık somut ve önleyici adımların atılması mutlak bir zorunluluk.
BİRLİKTELİKLERİMİZİ GÜÇLENDİRELİM
Özgecan’ın ardından ülkenin her yerinde şimdiye dek görülmedik yaygınlık ve yerellikte eylem ve etkinlikler örgütlendi. Fabrikalarda, işyerleri önünde, mahallerde, neredeyse her il ve ilçede kadınlar yan yana geldi. Bir kısmı kendiliğinden, bir kısmı örgütlü olan bu yan yana gelişleri daha da güçlendirmeliyiz. Bu durum bize kadın dayanışmasının yerelleşme olanaklarının ne kadar arttığını da gösterdi aslında. Kadınlar neler yaşadıklarını biliyorlar, bilmek bir yana her gün yaşıyorlar. Şimdi bütün bunlara karşı kalıcı bir kadın dayanışmasını işyeri, fabrika, mahalle ve okullarda nasıl kuracağımızın yolunu bulmanın zamanı.
Kayseri’de yapılan eylemden sonra Kayseri Kadın Dayanışma Derneği’nde toplanan kadınların dediği gibi, derneklerimizi ve kendi birlikteliklerimizi güçlendirmeliyiz. Tüm kadınların kendilerini ifade edebilecekleri, yaşadıkları sorunların çözümü için adım atabilecekleri örgütlülükleri sağlamalıyız. Başka bir cinayette öfke ve acımızı isyanımızı haykırmak için yan yana gelmeyi beklemeden, bulunduğumuz her alanda kız kardeşlerimizin elinden tutarak yakılmak ve öldürülmemek için yaşamın her alanında gerçek eşitliğin sağlanması için birleşelim. Çünkü gerçek eşitliğin sağlanmadığı koşullarda şiddetin ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması mümkün değil. Biz kadınlar göstermelik düzenlemeleri aşan, ekonomik, toplumsal, siyasal kültürel bütün alanlarda gerçek eşitlik için mücadele etmeliyiz.