‘Bu ızdırap hiç yaşlanmaz’
Berkin’in cenazesinde yüz binler yürüdü. Aile ile aynı araçta bulunduğumda gözlemlediğim her yaş grubu ve her cinsiyetten insan kalabalığının ortak sloganı “Sen Ağlama Anne Berkinler Burada” olmuştu.

Meryem GÖKTEPE
Berkin denildiğinde yüreği sızlamayan, gözleri dolmayana insan denilir mi hiç bilmiyorum!
O karanlık günün sabahında Berkin Elvan, gaz bombası altındaki Okmeydanı’nda ekmek almak isteyen annesine, “Sen gazdan kaçamazsın, ben alırım” diyerek evden sekerek çıktığı sokaktan bir daha yürüyerek dönemedi. Bir serseri kurşun değil, serseri birinin gaz fişeği ile vuruldu 14 yaşında, tıpkı komşudaki Aleksis gibi. Aleksis için özürler dilendi, istifalar oldu. Gelin görün ki Berkin Elvan “terörist” ilan edildi. Velev ki 14 yaşında bir çocuk teröristti, bu öldürülmeyi haklı kılarsa hiç kimsenin can güvenliği yoktu memlekette. Öyle olmaya doğru da yol alınır oldu. İç Güven(siz)lik Yasası ile zaten cezasızlık cenneti bu memlekette “neden” diye bir soru sorulsun istenmiyordu.
Birini öldürdüklerinde yakınlarını da yasa gömerek tüm topluma gözdağı vermek isterler. Ceylan, Uğur, Nihat gibi çocuk bedenler sokakta, göz önünde öldürülürken memlekette 14 yaşındaki kuş kaşlı esmer çocuğun yaralandığı günden itibaren kimimiz kardeşini, evladını kaybeden anneler oğlunu, kimileri de kendini gördü.
Berkin’in kafasına gelen gaz fişeğinin hedef gözetilerek atıldığını söyleyen görgü tanıklarına rağmen bu katliamı sahiplenenler ve hatta annesini sorumlu gösterenler Gülsüm Elvan’ın “Cumartesi gecesi Gezi’ye destek için Okmeydanı’nda yürüyüş vardı. Gazdan ne evde durabiliyoruz, ne dışarıda. Sabaha kadar ayaktaydık, gün doğarken etraf sakinledi. Fırına gitmeye hazırlanıyordum. Berkin, elimdeki 5 lirayı çekip kapıya fırladı. ‘Aneyyy, senin ayağın sakat, bir olay olursa koşamazsın, ben gideyim, hem sokakta arkadaş bulursam kahvaltıya getirebilir miyim?’ diye sordu. Berkin, çatışma seslerini merak edip yolunu değiştiriyor. Gaziler Sokağı’nın köşesinden kafasını uzattığında bir binadan Berkin diye bağrıldığını duyuyor. Başını çevirip yukarı bakıyor” sözlerinden hiç mi hiç utanmadılar. Ve 269 gün ölüme direnen bu esmer çocuk eğer yaşatılabilseydi Ethem Berkin Elvan olarak yaşamını sürdürecekti, olmadı! Hepimiz bir kaybımızı yaşatacaktık çakmak bakışlı çocukta, olmadı! Yaşayacağı ne çok şey vardı, anne babanın ve ablaların ne çok hayali vardı ona dair olmadı...
“Berkin Elvan Ölmüş” bunu öğrenince göz yaşlarım gün boyu sürdü ve ilk kez o gün her gün konuştuğum kızımla telefonda bile konuşmadık/konuşamadık. ‘Anne’ bile yazmadan ‘Nasılsın?’ diyen kızıma ‘Sen?’ demekten ayrı bir şey diyemedim. ‘Anne’ demek, ‘evladım’ demek kendiliğinden bir yasağa uğramıştı. Bu kabustan, hepimize yaşatılan travmadan yine hepimizi Berkin’in anne ve babasının dik duruşu çıkaracaktı. Bu duruş bazılarını öylesine kızdırdı ki; mezarına bırakılan bilyeler için bile tahammül göstermeyip Berkin’i terörist ilan ederek, annesini yuhalatma noktasına vardı. Bu yuhalatmayı aklama görevini üstlenen Yavuz Bingöl, babası ve abisi tarafından bile sert eleştirilmiş, bize de çok sevdiğimiz türkülerini söyleme isteğini kaybettirmişti.
‘SEN AĞLAMA ANNE BERKİNLER BURADA’
Berkin’in cenazesinde yüz binler yürüdü. Aile ile aynı araçta bulunduğumda gözlemlediğim her yaş grubu ve her cinsiyetten insan kalabalığının ortak sloganı “Sen Ağlama Anne Berkinler Burada” olmuştu. 40 yaşındaki Gülsüm Anne’nin haykırışları ve sicim gibi döktüğü gözyaşları 70 yaşındaki amcalara bile bu sloganı attırırken, herkesin ortak yanı gözyaşlarıyla bu öldürümü lanetlemesiydi. Bu cenazeyi sahiplenmeyi bile sindiremeyen ve tweetinde nekrofil (ölü sevici) diye bahsettiği milyonların tepkisinden sonra sildiği tweet sonrası barış ve çözüm sürecine karşı provokatörlükle suçlayarak özrü kabahatinden büyük dedirtecek bir cümleye daha imza atmıştı. Berkin’den sonra dayanışma ruhunun büyümesi umuttu elbet ama saldırganlık ruhu da bulaşıcıydı, bunu da öğrendik. Gelin görün ki Victor Hugo’nun dediği gibi; “Çocuğunu kaybeden bir anne için her gün ilk gündür... Bu ızdırap hiç yaşlanmaz.” Buna rağmen yazıyı Pablo Neruda’nın çok sevdiğim “Oğulları Ölen Analara Türkü”şiiri ile bitirmek isterim. Berkin Elvan şahsında tüm katliamları ve cezasızlıkları kınayarak, kınamak yetmez davalarına sahip çıkarak annelerin ellerinden, yüreklerinden öperek 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kayıpsız ve gerçek barışla buluşmasını dileyerek kutluyorum...
OĞULLARI ÖLEN ANALARA TÜRKÜ
Onlar ölmediler yok,
Ateş fitiller gibi
Dimdik ayakta,
Barut ortasındalar!
Karıştı, bakır tenli
Çayır çimene,
Karıştı,
O canım hayalleri:
Zırhlı bir rüzgar,
Perdesi gibi;
Bir set gibi
Kızgın çehreli,
Göğüs gibi
Göğün görünmez göğsü gibi!
Evrensel'i Takip Et