8 Mart 2015 05:20
/
Güncelleme: 9 Mart 2015 19:18

Erkekler kadınların tanıdığı krediyi aptallık sanıyor

‘Fonda temiz olmamak var. Herkes bir ilişkiye çok temiz başladığını düşünüyor. Bu çağ bizi çok temkinli insanlar yapıyor. Artık kimse birbirine 100 puanla başlamıyor. -10’la başlayıp devam ediyor. Çokça güvensizlik yaşıyoruz, birbirimizi nasıl koruruzdan ziyade kendimizi nasıl koruruza odaklanıyoruz. Bütün bu güvensizliğin dili, aynı anda şiddetin dili insanlarda başka bir şey yaratıyor.’

Erkekler kadınların tanıdığı krediyi aptallık sanıyor

Ayşen GÜVEN

Masallar mı yalan masallar mı gerçek? Kim kimi sevdi gerçekten, kim beklemedi, kim aldattı, kim unutamadı... İşin içinden çıkamayanların, ıssızlaşanların hep bir sebebi vardı. “Bir Varmış Bir Yokmuş” o sebeplerin peşinden gitmiş. Yönetmenliğini İlksen Başarır’ın üstlendiği filmde başrolü Melisa Sözen ile paylaşan Mert Fırat bu defa bir rock şarkıcısını oynuyor. Şarkıları da bizzat söylüyor. Hepimizin bildiği hikayenin fikrini, sürprizi olup olmadığını senaryoya da birlikte imza atan Mert Fırat ve İlksen Başarır ikilisiyle konuştuk. Hepinizin hatalarına da bizden bir nilüfer be, çayınız demli, pazarınız güzel olsun. Haydi buradan...

Bu ikilinin birlikte senaryo yazma becerisini konuşarak başlayalım. Bir Varmış Bir Yokmuş ilk ortak senaryonuz değil bu yüzden hatta üzerine konuşmayı daha çok hak ediyor durum sanırım. Yazmak çok daha kişisel görünen bir iş her zaman. İki kişi bu işi yapmak sizin için nasıl mümkün oluyor?
Mert Fırat: İyi iş bölümü yaparak. Aslında her şeyi, tüm hikayeyi birlikte kuruyoruz. Fakat bunu aramızda iyi disipline eden ve sürdüren İlksen oluyor. Bana da ödev veriyor sağ olsun. (Gülüyorlar). Sahneleri falan bölüşüyoruz. Diyalogları falan da birlikte yazıyoruz ama ben genelde senaryoyu parlatma ve hikaye kısmında fena değilim. Zaten ben had safhada çalışıyor oluyorum ve İlksen beni itmedikçe yazmıyorum. Galiba dünyaya aynı yerden bakmakla ilgili biraz. Bir de tabii birbirini hikayeye ikna edebilmekle, oralarda kavga edebilmekle...
İlksen Başarır: Doğrusu ikimizin de biraz çalışkan olmasının payı var. Evet iyi iş bölümü yapıyoruz ama genelde her şeyi beraber yapıyoruz. İnsanlar burasını gerçekten merak ediyor; yani birimiz tretmanı birimiz diyalogları yazıyor gibi mi diye soruyorlar? Öyle olmuyor. Her aşamasında adım adım beraber çalışıyoruz. Diyalogları mesela önce draft olarak yazıyorum sonra birlikte üzerinden geçiyoruz. Her bölümde ne konuşulacak şeklinde yazıyorum sonra karşılıklı konuşarak çıkarıyoruz diyalogları. Bazı sahneleri birimizden biri daha çok yazmak istiyor “bunu ben yazayım mı” diyor, o yazıyor. Zaten filmlerimizde de hangi sahneyi beraber yazmadığımız belli oluyor. Dikkatli izleyen biri “burayı bir kadın yazmış” diye yakalar mesela. Hikayeyi bulduktan sonra ona dair film izlemek, kitap okumak gibi bütün çalışmaları da beraber sürdürüyoruz. Artık dünyamız senaryo olduğu için öyle görüyoruz her şeyi.

Yaşadığınız her şey ekmek oluyor bir yerde...
İ.B.:
Aynen öyle. İş bölümü gibi de düşünmeksizin her an senaryoyla yaşıyoruz aslında.
M.F.: Biz hep hayatın içinde hepimizin çokça karşılaştığı fakat detayını kaçırdığı ama aslında problemin anahtarı olan şeyleri bulmaya çalışıyoruz. Anlattığın şey, politik bir mevzu da bir aşk hikayesi de olsa o detay aslında bütün karakterin analizi. Örneğin bir kaza anında fren yaparken yanındakinin nasıl refleks gösterdiği ya da etraftakilerin nasıl tepki verdiği işte aslında o bir karakter analizi oluyor. İtiyor mu seni, kendini kurtarmak için geri mi çekiliyor, ne yapıyor? Tam da orası filmin içindeki karakteri anlatan en önemli saniye mesela. İşte hayattan o anları yazarken ayıklamak bizim en önemli yapımız.
İ.B.: Bir de şöyle bir şey yapıyoruz; anlatmak istediğimiz hikayeleri alt alta yazıyoruz. Sonra onları kendimizce sıralıyoruz.

Yani sıralanacak kadar var...
M.F.:
Valla hali hazırda yazılmayı bekleyen 10 tane hikayemiz var. Bazılarını sadece hikaye olarak yazmak daha iyi olabilir hatta.

Bir rock şarkıcısının hikayesi deyince pek sürprizi yok gibi geliyor kulağa; bohem takılan, ıssız adam tadında bir adamın klişe gözüken hikayesi geliyor akla. Ama o başta söylediğiniz hep karşılaştığımız durumların detaylarını yakalamak hani... Bir Varmış Bir Yokmuş’taki hep varolanın anahtarları neler?
İ.B.:
Biz işte biraz daha derine inmeye, kuyuyu kazmaya çalıştık onu yazarken. Gönderme yaptığın yerden o adamın neden “ıssız adam” olduğunu bulmaya çalıştık. Sadece onun yaşamı üzerinden bir hikaye kurmakla ilgilenmiyoruz. Kadın da çok alışılagelmiş bir karakter değil filmimizde, o da farklı biri. Onun da sebebi var. Biz bunlar böyleler, o yüzden de böyle oluyor diyerek geçmeyi sevmiyoruz.
M.F.: Nasıl kurduğuna bağlı elbette. Etrafta böyle kaçak dövüşen diyelim, bir sürü adam var. Hatta artık kaçak dövüşen kadınlar da var. İyi ki! Bu sadece erkeğe has değil diye söylüyorum bunu, üstelik hak da değil. Fakat biz o aşamalara gelmekte çok zorlanıyoruz ya, geldiğimiz noktalardan bile geri düşüyoruz ya bir taraftan. Dolayısıyla kaçak dövüşen adam ya da kadının bir sürü haklı sebepleri var ama bizim hikayemizde ilgilendiğimiz bu tip ilişkilerin kişilerde bıraktığı izler. Daha kendiyle problemini aşamayan bir kişi bir başkasıyla karşılaşır, bir şey paylaşırsa nasıl olur? Elbette insanın geçmişten getirdiği yaralar, izler onu güçlendirir, bir şey yapar. Ama işte o yaralar, izler, tecrübeler vs hepsi iyileşmişse bir şey yapar. Eğer onlar hala yaraysa irin olur, iltihap yapar. O iltihaplar durup dururken başka yaralara neden olur. Sonuçta hastalıklarını iyileştirmeden girdiğin bir ilişkide insanlara hastalık bulaştırırsın. Bir ülkeyi yönetiyorsan da öyle oluyor, bir ilişki sürdürüyorsan da öyle oluyor. Yani biz durumu tarif etmiyoruz, fonda ne var? Ona bakmaya çalışıyoruz.

Peki ne var fonda?
M.F.:
Bence fonda temiz olmamak var. Herkes bir ilişkiye kendisinin çok temiz başladığını düşünüyor. Girilen her ilişkiden bahsediyorum. Tabii ki bu çağ bizi çok temkinli insanlar yapıyor. Artık kimse birbirine 100 puanla başlamıyor. -10’la başlayıp devam ediyor. Çokça güvensizlik yaşıyoruz, birbirimizi nasıl koruruzdan ziyade kendimizi nasıl koruruza odaklanıyoruz. Bütün bu güvensizliğin dili, aynı anda şiddetin dili insanlarda başka bir şey yaratıyor. Bence o temiz sayfayı çevirmek lazım. Gerçekten öyle misin, temiz misin, karşındaki de öyle mi? O meseleyi irdeliyor aslında hikayemiz.

Bu durumda Bir Varmış Bir Yokmuş ismiyle müsemma mı?
M.F.:
Biz ilişkilerin bittiği yerde başladığını düşünenlerdeniz. Çünkü aslında her şey bittiği yerde başlar. İlk kavgada anlayıp, çözdüm deyip bay bay demek mümkün. Ama kalıp varolanı sürdürmeye dair bir yolculuk yapıyorsan illaki canın yanıyor. Ve hani eğer tertemiz başlayamıyorsan, bu süreç bir temizlenme süreci oluyor. Ondan sonra da diyorsun ki; var mısın yok musun? İşte ya “var mısın yok musun” ya da “bir varmış bir yokmuş” olacağız.


MASALLARIN ASLI GERÇEK DÜNYAYA BENZER

Masallarla nasıl bir ilişki kuruyor filminiz?
İ.B.:
Bizim kadın karakterimiz masalcı. Yani anaokulu öğretmeni ve dolayısıyla çocuklara masallar anlatıyor. Bizim masallarla senaryomuzu birleştirme fikrimiz ise; masalların gerçekliğinden çıktı. Hani sözlü aktarıldıkları için çok değişmiş hepsi ama ilk halleri epey sert. Biz o hallerini pek bilmiyoruz. Hatta şimdi bile benim anne olan arkadaşlarım “işte onu da öldürmüş” falan gibi yerleri atarak anlattıklarını söylüyorlar. Ama masalların aslı gerçek dünyaya benzer... İşte gerçeği bilsek öyle davranmayız diye düşünüyoruz.
M.F.: Masallar bizim için hep böyle naif ya? “Bana masal anlatma” falan denir ya...
Masal mı anlatmayayım? Masallar çok daha sert. Anlatayım mı sana bir masal; şizofren Hansel ve Gretel’in aslında bir kişi olduklarını mesela... Fareli Köyün Kavalcısı’ndaki bütün fareler çocuk aslında... O yüzden bana masal anlatma değil pek.


MÜZİK FİLMDE NİYE ÖNDE OLUR?

Yönetmen Erden Kıral’la filmlerde müzik kullanımı üzerine konuştuğumuzda “Çok seviyorum müzik kullanımını. Ama bazen filmin önüne geçiyor” demişti. Siz de müzik kullanmayı seven bir yönetmensiniz. Erkek Tarafı da bol şarkılıydı. Son filminiz de doğal olarak öyle. Siz bu konuda bir denge güdüyor musunuz?
İ.B.:
Pek öyle bir denge düşünmüyorum sanırım. Bir filmde müzik niye önde olurun hesabını yapmak gerekiyor. Bizim filmimizde müziğin önde olmasının bir sebebi var. Bir müzik filmi diyemeyiz ama müzikli bir film bizimkisi. Ve karakterimiz zaten bir şarkıcı. Dolayısıyla orda söylenen şarkıların da iyi olması gerekir benim için. Üstelik de o şarkıların hepsinin bir anlamı, karşılığı var hikayede.
M.F.: Şarkılar da masal zaten filmin teması öyle.
İ.B.: Dolayısıyla, müzik öne çıkıyorsa da memnun olurum ben kendime adıma.


MÜSLÜM GÜRSES’İN O ŞARKILARINI BİNER KEZ DİNLEDİM

Müslüm Baba’dan bildiğimiz “Nilüfer” yorumunuz çokça beğenildi. Oyunculuk illaki bir sürü sanat disipliniyle kesişir ama bu defa sahneye şarkı söylemek için çıkmak nasıldı?
M.F.:
Düzenlemenin de çok büyük katkısı var tabii ki. Gevende’nin yani. Bir de ben Müslüm Gürses’in o albümüne bayılıyorum. Delicesine bir Müslüm fanı değildim ama albümdeki şarkıların her birini belki biner kez dinlemişimdir. Nilüfer ve Bir Ömür Yetmez Ki de benim oradaki en sevdiklerimdi. Filmin içinde de çok iyi bir yere yerleşti şarkı.

Konser, albüm falan gelir mi bu filmle birlikte?
İ.B.:
Bir soundtrack çıkacak şimdi. Orda 5 tane şarkı var zaten. Geri kalanı da zaten Bubituzak’ın kendi şarkıları. Soundtrack albümün bir tanıtım gecesinde konser yaptık. Orada kendi kendimize çaldık söyledik ama bizim öyle konser planlarımız yok. Yani benim haberim yoksa bilmiyorum. (Gülüyorlar)
M.F.: Yok ben gerektikçe söylüyorum. Filmin içinde, tiyatroda...


ERKEKLERİN TARTIŞMADAKİ PATİNAJINA BAYILIYORUM

İlişkiler üzerine bu kadar konuştuktan sonra tastamam erkekliği konuşalım mı?
M.F.:
Dünyadaki iyilik ve naiflik ile sertlik ve kabalık arasındaki mesele erkekle-kadın arasındaki ilişkiye çok benziyor. Erkekler bir süre kadınların kendilerine verdiği krediyi aptallık gibi algılıyor. Halbuki kadın diyor ki; “Bak kabul edilebilir bir kredi var burada. Sen şuan onu kullanıyorsun. Ben aptal değilim, her şeyi anlıyorum, ne yaptığının da farkındayım” diyor. Ya da diyor ki; “Sen mesele karşısında bu kadar öfkeleniyorsun, sertleşiyorsun ama ben de çok sertleşebilirim. Senin bana şu anda yaptığın şeyden ötürü ben de seni çok üzebilirim. Pasif direnişimle ezerim, üzerim, başka bir şey yaparım...” Birbirini incitmenin ya da sürdürebilmenin bir sürü yolu var. Mesela ben erkeklerin tartışmadaki patinajına bayılıyorum. Haksızın patinajı. “Ya arkadaşım ben sana bir soru soruyorum ve şuana kadar anlattıklarına bakalım, içinde yanıt yok”. Bizim toplum olarak yaşadığımızda bu. O sevgiye o yüzden inanamıyoruz. Çünkü bir soru soruyorsun aylarca cevabını alamıyorsun. Soruyu yok ediyor adam. Kadın ve erkek arasında işte böyle meseleler var.

(Fotoğraf: Erdost Yıldırım)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et