Güvenceli eşit gelecekte sosyal hayat düşleri
Üç arkadaş oturuyoruz bir yerlerde. Dertleşecek anlatacak çok şey var. Meryem başlıyor önce, yeni boşandı eşinden. Neden yürütemediklerini anlatıyor. Ama ne kadar haklı olduğunu kanıtlamaya çalışmıyor. Evlenmek kadar normal sonuçta boşanmak da...
İlke IŞIK
Üç arkadaş oturuyoruz bir yerlerde. Dertleşecek anlatacak çok şey var. Meryem başlıyor önce, yeni boşandı eşinden. Neden yürütemediklerini anlatıyor. Ama ne kadar haklı olduğunu kanıtlamaya çalışmıyor. Evlenmek kadar normal sonuçta boşanmak da. Boşanmış bir kadın olarak yaşamını nasıl sürdüreceğini düşünmüyor hiç, üstüne başına konuşmasına, oturup kalmasına, eve kaçta girip çıktığına kimse karışmayacak sonuçta. İşyerinde ya da başka bir yerde boşandığını saklamak zorunda kalmayacak elbette ki. Boşanmış bir kadın olmak erkeklerin sürekli “yanlış anlamalarına”, taciz ve tekliflerine de neden olmayacak. İki de çocuğu var, ama ücretsiz işyeri kreşi ve mahallede yirmi dört saat açık kreşler iki çocuğu ile tek başına yaşamasını kolaylaştıracak. Hatta tek başına yaşayan kadınlar için kira yardımı ve başkaca sosyal haklardan yararlanacak doğaldır ki. O’nun asıl derdi biten kocaman bir aşk.
Hatice ise yeni evlendi sayılır. Uzun süre bekledi aslında hayatının aşkını. Erkek arkadaşları oldu elbette ki. İnsanlar başka türlü nasıl birbirlerini tanıyabilirler ki. Görücü usulü ile evlenecek değil insanlar herhalde. Kadınlar ve erkekler aynı evlerde kalıyorlar diye höykürenler de yok elbette. Aşk denen şey özgürce yaşanacak doğaldır ki. Evlenmek Hatice’nin tercihiydi. Yoksa kimse ona “evlenmelisin, hele de belli bir yaşa geldiysen bunu yapmak zorundasın” demedi. Aile aile diye bağıranlar, kadının öncelikli kariyeri anneliktir diyenler, kadınlara sürekli aile içinde bir yer biçenler yok tabii ki. Hatice de sevdiği adamla kendi isteği için evlendi. Evlendikten sonra da yaşamında bir şey değişmedi aslında. Çünkü erkekler yemekleri yapılsın, gömlekleri ütülensin, düzenli ve rahat bir yaşamları olsun diye evlenmiyorlar. Bir evin ve hayatın ihtiyaçları ne ise birlikte çözülüp, hallediliyor. Ev içi bütün işler, çocuk, hasta, yaşlı bakımları bunların hiçbiri sadece kadınların değil. Bu sayede, Hatice’nin evlendikten sonra da sadece evin dört duvarı arasına sıkışmayan bir yaşamı olabildi. Spora, sanat kurslarına, sendika toplantılarına, arkadaşları ile buluşmalara, konserlere, sinemaya, tiyatroya gidebiliyor bütün kadınlar gibi. Kimse de “bu kadın evinde otursa ya kırsın bacağını” demiyor. Hatice o yüzden bizimle rahat rahat oturuyor, evine ne zaman hangi vakitte gideceğine de kendisi karar veriyor.
GÖNLÜMÜZCE… KORKUSUZ…
Aslında bu durum bütün kadınlar için geçerli. Evli, bekâr, genç, yaşlı, boşanmış, öğrenci, çalışan, çalışmayan… Evle ve aileyle belirlenmiş ve sınırlanmış yaşamlarımız olmadığı için istediğimiz biçimde sosyal hayata dâhil olabiliyoruz. Aslında burada bir kadının emeği üzerinden ev işlerinin yürütülmüyor olmasının büyük katkısı var. Ev işi dediğimiz her türlü işin istenildiği takdirde devletin kurmuş olduğu başarılı organizasyonla çözüldüğünü belirtmezsek haksızlık olur. Evet yemek yapmaktan, ev temizliğine, hasta ve yaşlı bakmaktan, engelli çocukların bakımına kadar her türlü iş devletin gündeminde. Bu sayede eve koştur koştur gitmek zorunluluğu yok hiçbirimizin. İstersek iş çıkışı arkadaşlarımızla oturuyoruz, istersek gezilere gidiyoruz, istersek öğrenmek ve eğlenmek için çeşitli aktivitelere katılıyoruz. Kızlarla da konuşuyoruz bunu. O kadar çok etkinlik ve aktivite var ki hangisine ne zaman katılsak diye planlar yapıyoruz.
O gün istediğimiz kadar oturduk. Gece saat ilerledi eve nasıl gideceğiz derdimiz olmadı hiç. Meryem her kadın gibi iyi bir şoför arabasına atlayıp gidecek. Kimse kadınların kötü şoförler olduğu üzerine espri yapmıyor ve kadın sürücülerin trafikte sıkıştırılması ve taciz edilmesi de söz konusu değil. Zaten ehliyet alma yaşı geldiğinde anneler ya da babalar kızlarına erkek çocuklarına olduğu gibi araba kullanmayı öğretiyorlar.
Biz ise toplu taşımacıyız. Zaten çok yaygın bir toplu taşıma ağı olduğu için en mantıklısı da bu. Sabaha kadar toplu taşıma hizmeti olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Hatta hafta sonları daha da sık aralıklarla var. Gece geç saatte tek başımıza otobüs, dolmuş ya da taksiye binmek bir kadın için endişe kaynağı değil. Sokak aydınlatmaları son derece düzgün ve yeterli. Korkmadan yürüyoruz sokaklarda. Üstelik otobüsler gece saatlerinde duraklarda değil istediği noktalarda indiriyor kadınları. O yüzden otobüs durağı eve çok uzak korkusu yaşamıyoruz. Otobüslerde kimse bize “bu kadının ne işi var bu saatte sokakta” diye bakmıyor. Herkes biliyor ki kadınlar da erkekler gibi istediği saatte sokakta olabilirler. Bu yüzden tacize tecavüze uğrama korkusu da yaşamayız tabii ki. Kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüzün en ciddi suçlardan biri olduğundan söz etmeye bile gerek duymuyorum.
Hepimiz kendimizi rahat, mutlu ve güzel hissettiğimiz giysiler giyiyoruz. Sadece kendimiz belirliyoruz giysilerimizi. Kimse giydiklerimiz için bizi yargılamıyor ki. Giysilerimiz yüzünden değerlendirilmiyor ya da bu yüzden şiddet, taciz ya da tecavüze uğramıyoruz. Eteğimizin boyu, fularımızın rengi, dekoltemizin düzeyi sadece bizi ilgilendiriyor.
Oturduğumuz yerden çıktığımızda bir iki erkek arkadaşımızla karşılaşıyoruz. Konuşup hal hatır soruyoruz, şakalaşıyoruz birbirimizle. Sokaktan geçen tanıdıklar “ne konuşuyor bizim akraba bu adamlarla gece gece” demiyor. Biz de bunu biliyoruz ve rahatız erkek arkadaşlarımızla konuşurken.
Arayı çok uzatmadan yine buluşalım dedik ve yola koyulduk. Yüzümüzde sadece güzel bir akşam geçirmenin mutluluğu vardı. Ağır ve rahat adımlarla yolumuza koyulduk.