Hayal kadar uzak, elle tutulur kadar yakın
Bu ülkede bizlere dayatılan hayat koşullarında yaşamak istemediğimiz kesin. Gitme duygusunu hepimiz yaşamışızdır. Nereye, nasıl düşünmeden, kalkıp öylece gitmek, uzaklaşmak... Gidelim o halde... Umuda doğru yol alalım düşünce patikalarımızda. Eşit, adil, barış içinde ve sömürüsüz bir dünya umudumuz nasıl ufuklara açılıyor bakalım...
Olcay GERİDÖNMEZ
Biz kadınlara, içinde şiddetin her türünü gördüğümüz, tecavüze uğradığımız, hakaretin, baskının, zulmün, ölümün üstümüzden eksik edilmediği “aile” diye göklere çıkarılan, kutsallığı temcit pilavı gibi önümüze sürülüp durulan ne gerçekten? Nasıl bir aile bu? Geçelim ilkel bir ekonomik pazarlık ve anlaşma türü olan görücü usulüyle kurulanını. Koca Sağlık Bakanı’nın utanmadan kadınlara erken yaşta evliliği öğütlerken, “Çok da seçici olmayın, nasibinize, kısmetinize razı gelin” diyerek işaret ettiği evlilikle “aile” kurmadaki ahlaksız ve ikiyüzlü anlayışı düşünelim. Toplum algısını yönlendirip yönetmenin en güçlü araçlarından olan televizyonda, en naif aşk dizilerinde bile bize yeniden yeniden kanıksattırılan, “aile”lerin büyüklü küçüklü ekonomik savaşlarını, pazarlıklarını, ayak oyunlarını, riyakârlıklarını hatırlayalım. Kutsallıkla sıvanan bu ikiyüzlülük gözümüze gözümüze sokulurken, aşk evliliği olsa bile, maddi çıkarların en temel rolü oynadığı aile denen birliğin özünü görmekte, yüzleşmekte pek bir isteksiziz hâlâ... Yaşadığımız evliliklerin birçoğunun yalnızca kabullenmeyle, alışkanlıkla, pratik ve ekonomik nedenlerle sürdüğünü görmekte de...
Peki o vakit başka bir şey yapalım.
Dökelim eteklerimizdeki taşları, tüm çarpık yargıları, önyargıları, tüm yükleri, baskıları bir atalım başımızdan... Elle tutulur kadar yakın, hayal kadar uzak bambaşka bir ekonomik ve toplumsal hayata bakalım; özlemini duyduğumuz, arzuladığımız, uğruna mücadele ettiğimiz geleceğe bir pencere açalım. Bırakalım yüzümüze Mart rüzgârları vursun, geleceğin kokusunu alalım.
GELECEK KORKUSU YAŞAMADAN
Kâr, kazanç, rant üzerine kurulu olmayan, merkezine insanı alan, sömürünün, bağımlılığın olmadığı, eşitliğe ve barışa dayalı bir toplumsal düzen sözünü ettiğimiz. Üretim araçları ortak mülkiyetimiz, biz çalışıyor, biz üretiyor, ürettiklerimizi biz paylaşıyoruz kardeşçe. Kadın ya da erkek, toplumun her bireyinin işsizlik, geçim, sağlık ve eğitim kaygısı taşımadan, yani gelecek korkusu yaşamadan, kendini çok yönlü ve özgürce geliştirebileceği, faal olabileceği bir düzen.
Her şeyden önce yaşamın her alanında erkeklerle eşit haklarımızı güvence altına alan, yerelden tartışa geldiğimiz, hep birlikte yaptığımız yasalarımız var. Yasaların kâğıt üzerinde kalmasına fırsat tanımayan, kadının toplumsal yaşama –üretiminden tutun siyasetine kadar– her aşamasında sınırsız ve tam katılımını sağlayan düzenlemelerimiz var. Kadınları geri plana atan, yeteneklerini körelten, eşitsizliği destekleyen, ona zemin hazırlayan ev hayatının işe yaramaz angaryalarından kurtulmalarını sağlayan düzenlemelerimiz ve yöntemlerimiz var.
Köyümüzden mahallemize ve fabrikalara kadar ücretsiz yuvalarımız, kreşlerimiz, gündüz bakım evlerimiz var. Düşük fiyatlarla yararlandığımız çamaşırhanelerimiz, yemekhanelerimiz, kantinlerimiz, lokantalarımız var. Tatil ve dinlence tesislerimiz, kültür kurumlarımız, sosyal tesislerimiz var. Her düzeyde ve türde yaygın eğitim kurumlarımız kadınların her alanda çok yönlü, gelişimini ve ilerleyişini sağlayan olanaklar yaratıyor.
Ücretsiz sağlık hizmetlerinden faydalanıyoruz. Halk sağlığına, hastalıkların daha oluşmadan önlenmesini esas alan sağlık hizmetlerine azami önem veriliyor. İşçi sağlığı ve güvenliği, dolayısıyla kadın işçiler için alınması gereken özel önlemler ve düzenlemeler ekonomi yönetiminin dikkat odağında.
Ülkemizde tüm halklar, kültürler, inançlar eşit haklarla barış içinde yaşıyor. Hiçbir halk ve inanç birbirine üstün değil, hiçbiri diğerini dışlamıyor. Çok dilli eğitim, çok dilli sağlık sisteminde kendimizi rahatça ifade ediyoruz.
BİN YILLIK ARTIKLARI SÖKÜP ATIYORUZ
Eskiden kalma erkek egemen zihniyetinin binlerce yıllık artıklarına hayatın hiçbir alanında geçit vermeyen, hortlamasına izin vermeyen, kadınların yer aldığı denetleme mekanizmalarımız, kadın örgütlenmelerimiz var. Yalnızca o da değil, halkın yerel örgütlenmeleri, basın yayın araçları bu konuda büyük rol üstleniyor.
Kadın erkek arasındaki ilişkiler özgürce kuruluyor, sevgi ve yol arkadaşlığı dışında hiçbir şeye dayanmıyor; ne ekonomik kaygılara ne de başkaca sahte çıkarlara. Nikâhlı ya da nikâhsız çiftler arasında ayrım yapılmıyor. Aile diye bildiğimiz şey bambaşka bir anlayış temelinde varlık sürdürüyor. Topluma karşı sorumluluk, erkek ya da kadın sevdiklerimize karşı sorumluluk, en önemli değerlerimiz arasında. Gözbebeğimiz çocuklarımızın, gençlerimizin bütünlüklü kültürel gelişimine rehberlik eden yaygın bir eğitsel ve sosyal kurumlar sistemimiz var. Sadece kendi çocuğumuzun değil tüm çocuklarımızın her aşamada fiziksel ve ruhsal gelişimini, sağlığını korumak ve ilerletmek toplumsal bir sorumluluk.
Dedik ya insanı odağımıza aldık. O nedenle, çalışma hayatında, sağlıkta, eğitimde, kültürel ve sosyal yaşamda yapılan her düzenleme kadınların ve çocukların ihtiyaçlarını özel olarak gözeten bir anlayışla insan odaklı yapılıyor. Hastanelerimiz, sağlık kurumlarımız, araştırma enstitülerimiz, bilim kurumlarımız, okullarımız, üniversitelerimiz, emek örgütlerimiz, kültür kurumlarımız, yerel yönetimlerimiz, sosyal hizmetlerimiz bu yönde hep birbiriyle ilişkili çalışmalar yürütüyor.
“Eşitliği unutun adaletle yetinin” denilen, kahkahamıza, doğum yöntemimize, doğuracağımız çocuk sayısına karışılan, kadın cinayetlerine göz yumulan, koca, çocuk, yaşlı, hasta bakımı derken hayatın iyice çekilmez hale geldiği, bütün bu işleri aksatmadan çalışmamızın salık verildiği, güvencesiz işlerde köle gibi çalıştırıldığımız bir ülkede yaşadığımızı unutmadık. Bilerek ve isteyerek kuruyoruz bu hayalleri. Biz kadınlar için başka ve eşit bir hayatın mümkün olduğunu biliyoruz.