08 Mart 2015 15:01

8 Mart’la güçlüyüz 8 Mart kadar güçlüyüz

Renklerimiz vardır bizim. Yerin dibinden göğe kadar kahverenginin en koyusudan gökyüzünün en güzel mavisine kadar uzanan; dünyayı sarıp sarmalayan. Bu aralar en koyu renklerdeyiz. Ölüyoruz çünkü! Hem de bedenlerimiz ateşler içinde kalarak, dünyayı boyadığımız ellerimiz vücudumuzdan koparılmış bir halde uçurumun dibinde ölüyoruz...

Paylaş

Elif ERGİN
Renklerimiz vardır bizim. Yerin dibinden göğe kadar kahverenginin en koyusudan gökyüzünün en güzel mavisine kadar uzanan; dünyayı sarıp sarmalayan. Bu aralar en koyu renklerdeyiz. Ölüyoruz çünkü! Hem de bedenlerimiz ateşler içinde kalarak, dünyayı boyadığımız ellerimiz vücudumuzdan koparılmış bir halde uçurumun dibinde ölüyoruz. Bunu anlayabilir mi arkamızdan kongrelerde Fatiha okutanlar? Oysa dualar yaramaz işimize sapa sokaklara sapmış dolmuşlarda. Bize kafes olmuş evlerimizde. Bizim işimize bakanların çığlık atın öğütleri de yaramaz. Onlar Fatihalar okuta dursunlar bizler karanlık sokaklarda tedirgin yürümeye devam ederiz. Onlar hanım kardeşlerimiz diyedursunlar biz atölye köşelerinde emeklilik hayalimiz bile elimizden alınmış çalışmaya devam ederiz artık koşturmaktan ayaklarımıza iki numara küçük geliyor gibi hissettiğimiz ayakkabılarımzla...
Bizim bedenlerimizi ateşe atanlar üç beş caniden fazlasıdır. Bizleri geleceksizliğe mahkum edenler bir fabrikanın patronundan fazlasıdır. Bıraksak şimdi şu dergiyi elimizden açsak televizyonu cellatlarımızı görürüz karşımızda. Nasıl da gürlüyorlar değil mi kürsülerden? Kadın mıdır kız mıdır diyenleri duyuyor musunuz? Ya kızkardeşlerimize yeryüzünde cehennemi yaşatanlara yollanan tırlar dolusu silahları?
Kanalları değiştirelim. Bir umut. Adalet sarayları diye gösterdikleri o koskoca binalara bakalım. Ve o binaların içinde verilen tahrik indirimi kararlarına, 13 yaşındaki kız çocuklarının tecavüze rızasının olduğunu söyleyen hakimlerin suratlarına bakalım. Ne kadar da çoklar değil mi? Bak bak, öfkelen öfkelen bitmiyorlar. Bir bataklığın sivri sinekleri çünkü onlar. Onların tarih sahnesindeki rolleri işte o kadar!
Hadi kapatalım televizyonu. Camdan dışarıya bakalım. Aylardan mart. Doğa renklere bürünmeye başlamış. Ilık rüzgarlar sokaklara taşmış. o rüzgarlar o sokaklardan bize bir ses getiriyorlar. Ta 105 yıl öncesinden. “Eşit işe eşit ücret” diye haykıran kadınların sesleri geliyor. İşte mart ayı hele de mart ayının 8’i bize böyle bağlanıyor. O haykırışların sahipleri fabrikada yanarak can verdiği günden beri hiçkimse biz olmadan mart ayından bahsedemez hale geliyor.

EN SEVDİĞİMİZ ELBİSEMİZİ GİYDİĞİMİZ GÜN
Biz martın 8’i kadar güçlüyüzdür aslında. O koskoca fabrika bacalarının karşısında, makinelerin dişlilileri karşısında, evlerde yaptığımız dağ gibi parça başı işlerin, karanlık, taciz, tecavüz, ölüm kokan sokakların karşısında 8 Mart’la güçlüyüzdür. Böyle dedi de kadın mücadelesi tarihimizi getirdi bir güne sıkıştırdı demeyin sakın ha. Ona bakarsak yılın tüm günleri bizimdir. Ama 8 Martımız ayrıdır. Hani en sevdiğimiz elbisemizi giydiğimiz gün gibi... Hani doya doya kahkaha atabildiğimiz o günler gibi...
Derin bir nefes çekelim. Hele ki yakılıyorsak minibüslerde hele ki öldürülüyorsak sokak ortasında; aldığımız bir nefes yaşamdır bizim için. En çok ihtiyaç duyduğumuz şey ise o bir nefesi paylaşmaktır milyonlarca kızkardeşimizle... Komşu Ayşe Teyze ile atölyede çalışan Selma ile üniversitede okuyan Merve ile, Kobane'deki Arin ile... Bilmez bazıları bir nefesi paylaşmanın ne olduğunu. En iyi kadınlar bilir oysa, biz biliriz. Git gide ağırlaşan bir havada bir yaşamlık nefesi milyonlarca kadın paylaşırız biz. Doğrulalım oturduğumuz yerden. Derin bir nefes. O nefese sığdıralım şimdi dayanışmalarımızı. Yoksa çok güç. Haydi bir ki üç deriiiin nefes... Yüzümüzde bir tebessüm. Tebessüm çünkü kızkardeşlerimiz kenetlenmeye çalışıyor. O bataklığı da sivri sinekleri tarihin çöplüğüne gömmek için sıvamış kolları; kah mahallesinde dayanışma kurmuş, kah üniversitesinde biraraya gelmiş. Ama yetmez!
Hadi girelim kolkola da görsünler bakalım bizim elimizin değidiği dünyayı. Yolumuz net!  Tutuşalım el ele dikilelim karşısına, bize aldığımız nefesi dar etmeye çalışanların. Baksanıza diyelim; bize biçtiğiniz o fıtratı parçalamaya geldik! Hani çığlık atın diyorlardı ya, kendileri bilirler. Bağıralım hep birlikte onlara, seslerimiz birbirine karışsın.
Aldık mı deriiiin nefesimizi? E haydi o zaman ne duruyoruz? Hadi gidelim, gidelim ve kurutalım o bataklığı! Sivrisinekler de kendilerine yakışır şekilde defolup gitsinler artık tarih sahnesinden.
İçimizde bir kıpırtı, gözlerimizde bir heyecan. Dudağımızın ucunda patlatacağımız kahkahalar! Mart bu mart hem de en sekizinden!

ÖNCEKİ HABER

Büyüyoruz ama nasıl?

SONRAKİ HABER

Dayanışma hep yanıbaşımızda olsun

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa