Seçim meydanında fatura Başçı’ya...
Geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanının faiz çıkışları avro dolar paritesindeki keskin düşüş eğilimi ile birleşince dolar rekor üstüne rekor tazeledi, 2.64 seviyesine kadar tırmandı. Dolardaki sert hareket seçimlere hazırlanan hükümet cephesinde kaygıları arttırdı. Önce Davutoğlu son dönemde partililerin tepkisini çeken ama hükümetin uluslararası sermaye nezdinde temsili açısından büyük önem taşıyan iki bakanı Babacan ve Şimşek ikilisini yanına alarak apar topar New York’a gitti.
Murat Birdal
Geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanının faiz çıkışları avro dolar paritesindeki keskin düşüş eğilimi ile birleşince dolar rekor üstüne rekor tazeledi, 2.64 seviyesine kadar tırmandı. Dolardaki sert hareket seçimlere hazırlanan hükümet cephesinde kaygıları arttırdı. Önce Davutoğlu son dönemde partililerin tepkisini çeken ama hükümetin uluslararası sermaye nezdinde temsili açısından büyük önem taşıyan iki bakanı Babacan ve Şimşek ikilisini yanına alarak apar topar New York’a gitti. Burada Goldman Sachs, Citigroup ve Bank of America-Merrill Lynch gibi uluslararası yatırım devlerini TL’ye güvenmeleri konusunda ikna çabasına giriştiler. Uluslararası “faiz lobisini” kapalı kapılar ardında ikna teşebbüsü de olumlu sonuç vermemiş olacak ki, görüşmenin hemen ardından dolar yine yönünü yukarıya çevirdi.
Bu durum hükümetin faiz kavgasında Erdoğan’ın arkasında ve Merkez Bankası karşısındaki tavizsiz duruşundan geri adım atmasına yol açtı. Daha dün Merkez Bankasının sandığın iradesinden bağımsız olamayacağını vurgulayan kabine üyeleri (Babacan-Şimşek ikilisi dışında), birer birer çark etmeye başladı. Faiz indirimi konusundaki söz birliğinin yerini bu kez merkez bankasının bağımsızlığına dönük vurgu almıştı. Özellikle faiz konusundaki sert çıkışlarıyla dikkat çeken Zeybekçi’nin şubat ayında yapılan faiz indiriminin doğru karar olduğu ama bunun bugün yeni bir indirime gidilmesi anlamına gelmediği şeklindeki açıklaması dikkat çekiciydi. Hükümet çark etmişti etmesine de, Erdoğan cephesinden geri adım sinyali gelmiyordu. Ve artık finans piyasasındaki aktörler hükümetin yaptığı açıklamaların Cumhurbaşkanı tarafından destek görmediği sürece fazla bir ehemmiyet taşımadığının fazlasıyla farkındaydı.
NEW YORK UYARILARINI AKTARDILAR
İşte böylesi bir ortamda, Davutoğlu’nun da çabasıyla, Başçı ve Babacan ikilisi Cumhurbaşkanına çıktılar ve faiz konusundaki duruşlarını bir kez daha gerekçelendirerek açıkladılar. Muhtemelen New York görüşmelerinde aldıkları uyarıları bu kez kendi ağızlarından aktarma fırsatı buldular. Hedeflenen ortak bir zemin yaratılarak doymak bilmeyen dolar talebinin en azından kısa vadede yatıştırılmasıydı. Ne var ki, görüşme sonrasında yapılan açıklamalar her iki tarafın da kendi pozisyonunu koruduğunu göstermekteydi.
Başçı’nın görüşmenin hemen ardından TCMB’nin web sitesine yüklediği sunumdan son dönemdeki gerilimin TL’ye olan güveni sarstığını ve bu durumun da faizleri yükselttiğini, dolayısıyla düşük faiz ısrarının ters sonuç verdiğini ifade ettiği anlaşılıyor. Yine Merkez Bankasının politika faizi ile piyasa faizlerine tek başına yön vermesinin mümkün olmadığını, burada kur beklentisi, enflasyon beklentisi ve siyasi istikrarsızlık gibi faktörlerin büyük rol oynadığını karşılaştırmalı örneklerle açıkladığı görülüyor. Kısacası Başçı’nın duruşunu bir kez daha gerekçelendirmeye çabaladığı, ama bu aşamada geri adım atmaya yanaşmadığı söylenebilir.
ERDOĞAN’IN EZBERİ BOZULMADI FAKAT...
Cumhurbaşkanlığının açıklamasından da farklı bir sonuç çıkarmak mümkün değil. “Faiz ve üretime dönük hassasiyetler” vurgusundan Başçı’nın sunumunun Erdoğan’ın ezberini bozmaya yetmediği anlaşılıyor.
Dolayısıyla, 396.8 milyar TL’yi bulan brüt dış borç stokunu göz önüne aldığımızda ekonomiye toplam maliyeti yıl başından bu yana 120 milyar TL’yi bulan kavga henüz bitmiş değil. Erdoğan en azından seçimlere kadar TL faizlerini düşük tutmak konusunda ısrarlı. Buradaki temel hareket noktası da küçük işletmelerin finansmanının, konut ve tüketici kredilerinin ağırlıklı olarak TL cinsinden gerçekleştirilmesi. Ne var ki, kurdaki istikrarsızlığın derinleşmesi ve enflasyon beklentisindeki artışın bankaların başlıca finansman kaynağı olan dış finansman maliyetlerini arttıracağı ve bunun da kredi faizlerini yukarı çekeceğini hesaba katmıyor. ABD ekonomisindeki faiz artırımı beklentisinin öne çekilmesi ise hareket alanını iyice daraltıyor.
Kısacası son görüşme Erdoğan’ın Merkez Bankasına dönük söylemini bir nebze de olsa yumuşatabilir. En azından dolar kurunda hafif bir gevşeme sağlanana kadar. Bunun ötesinde değişen bir şey yok. Seçim meydanında ekonomideki gidişatın faturası Başçı’ya çıkarılacak.