Latin Amerika’da devrimci bir kasaba: Rojava
Grup Yorum’un katıldığı panelde grup üyelerinden birinin Kobanê’ye ilişkin soruya verdiği cevap 'Rojava/Kobanê’de ne oluyor' tartışmasını tekrardan canlandırdı.
Faruk AYYILDIZ
Grup Yorum’un katıldığı panelde grup üyelerinden birinin Kobanê’ye ilişkin soruya verdiği cevap “Rojava/Kobanê’de ne oluyor” tartışmasını tekrardan canlandırdı. ‘Rojava’da yaşanan devrim mi, değil mi?’ tartışması farklı muhalif portalların haberleri, yazılarıyla devam ediyor. Kürtlere ilişkin her meselenin Türkiye solunda bir ayrışma ve tartışmaya neden olduğu gerçeği Yorum üyesinin Rojava’da yaşananları ‘devrim’ olarak görmemesi ile başlamadı kuşkusuz. Rojava/Kobanê tartışmaları 2 yıldır sürüyor. Stalingrad vurgularının tartışılmasından, uluslararası koalisyonun Kobanê’deki IŞİD mevzilerini bombalamasına kadar... Yaklaşık bin gencini Kobanê savunmasında kaybeden ve elinde hiçbir ağır silahı bulunmayan Kobanêlilerin neden uluslararası koalisyonun IŞİD’i bombalamasına karşı çıkmadığı, o karşı çıkmayışın ‘emperyalizm ile işbirliği’ anlamına geldiğini vurgulayan bu siyasal hat, kendince Kobanê’yi siyaseten düşürmüştü. Kobanê düşmedi. Kobanê’yi siyaseten düşüremeyen o siyasal hat, geldiğimiz noktada Rojava/Kobanê’nin devrim olmadığını ispatlamaya çalışıyor.
Bu siyasal hat; külliyatın temel kavramlarından olan sosyal devrim ile siyasal devrim arasındaki farkı anlamazken, “Rojava’da üretim ilişkilerinden, yönetim şekline kadar hiçbir şeyin değişmediği” savunusuyla yaşananların devrim olamayacağını dile getiriyor. Bu arkadaşlara göre; Rojava’da ‘ilerici’ Baas rejiminin yerine ondan daha ‘ilerici’ olduğu bile şüpheli olan ‘Kürt yönetimi’ gelmiştir. Baas iktidarı Arap ulusalcılarından, liberallerine, sosyal-demokratlarına, devrimci-demokratlarına ve en solda komünistlerine kadar geniş bir yelpazenin desteğini alırken Kürt yönetimi de “benzer bir bileşimden” destek almaktadır. Üretim ilişkileri de aynıdır... Eeee, ne değişmiştir? Rojava’da devrim falan yoktur!
Peki gerçekten böyle mi?
* Baas rejimi Kürtler açısından ne anlama geliyor? 1963’te başa gelen Arap milliyetçiliğine dayalı Baas partisi ve 7 yıl sonra darbe ile başkanlık koltuğuna oturan Hafız Esad rejiminin ilk uygulamaları Kürtlerin sürülmesi, kimliksizleştirilmesi, topraklarının Arap aşiretlere verilmesi ve katledilmesi oldu. Kürtler, Türkiye’deki gibi inkar edildi, asimilasyon politikalarına maruz kaldı. Net rakamlar konusunda farklı tartışmalar olsa da Rojava öncesi Suriye’de 300 binin üzerinde Kürt’ün kimliği verilmediği gibi, bir işte çalışması, toprak sahibi olması yasaktı. Bunların dışında Kürt kültürüne yönelik de birçok devlet saldırısı ve yasak söz konusu; Kürtçenin yayınlarda kullanılması, resmi olarak konuşulması veya yazılması, öğrenim dili olması, iş yerlerinde konuşulması yasaktı. Her ne kadar uygulamada aksaklıklar yaşansa da, 1988 yılında düğünlerde Arapça olmayan şarkıların söylenmesini ve çalınmasını yasaklayan bir yasa çıkmıştı. Son örnek ise Qamislo katliamı... Üç gün önce 11. yıl dönümü nedeniyle etkinlikler düzenlenen Qamislo katliamında rejim destekli Arap sivil, asker ve polisler onlarca Kürt’ü öldürmüş, yaralamış ve tutuklamıştı.
* ‘Emperyalizme karşı’ savaşan Baas rejimi ne anlama gelir? Bazı ülkelerin çıkarları ABD gibi emperyalist ülkelerle çatışabilir. Emperyalist projelere ayak direyebilirler. Ama bu, gerici rejimlerin anti-emperyalist olduğu, ilerici bir karakter taşıdığı anlamına gelmez. Afganistan işgal edildiğinde, Taliban anti-emperyalist ve ilerici bir güç değildi. Suriye’de rejimi destekleyen İran ilerici mi, Rusya ilerici mi? Emperyalizme karşı direnen Suriye halklarının yanında olmak başka, gerici bir iktidarı desteklemek, Baas rejimine yedeklenmek başkadır. 2001 yılında Afganistan işgaline karşı çıkan sosyalistler hiçbir zaman Talibancı, Saddamcı ya da egemenleri destekleyen bir noktada olmadı. Suriye halklarını emperyalizme karşı desteklemek gerici Baas rejimine destek anlamına gelmez.
* Kürtler ne yaptı? Rojava’nın üç kantonu da henüz sınırlarını tam anlamıyla güvene alabilmiş değil. Sıcak savaş birçok noktada devam ederken, YPG’nin savaşçı sayısının 100 binlere geldiği ifade ediliyor. Barzanici uzlaşmacılığı da karşısına alan, halka ve özgücüne dayanan bir çizgi izleniyor. Savaşta olduğu gibi inşa ve yönetim konusunda da kolektif bir durumdan bahsetmek mümkün. Geçtiğimiz Cuma günü, Cizîrê kantonunda gerçekleştirilen belediye meclisi seçimlerinde Süryani ve Arap temsiliyeti ve katılımı ciddi orandaydı. Sosyal medyada da gündem olan ‘Rojava anayasası’ndan görüldüğü üzere eşit yurttaşlık, laiklik, halka dayanan bir iktidar inşa ediliyor...
Kaldı ki tüm kantonlarda bulunan halklar kendi dillerinde eğitim alabiliyor, kendi kimlikleriyle yaşamlarını sürdürebiliyor.
* Bir de bu arkadaşların unuttukları bir kavram var; demokratik devrim... Halkların kurtuluş, kendi kaderlerini tayin hakkı için mücadeleleri... Rojava’da olan ve yaşanan tam olarak budur. Evet, sosyalist/sosyal bir devrim değil ama demokratik/siyasal bir devrim gerçekleşmektedir. Hem de Ortadoğu gibi gericiliğin ve mezhep savaşlarının kana boğduğu bir bölgede. Eski Baasçı, Arap milliyetçisi yönetimin yerini; halkın devrimci demokratik direnişine dayanan yeni bir iktidar almıştır. Bu tam olarak siyasal bir devrimdir. Elbette bitmiş, sonlanmış değil devam eden bir süreçtir.
‘KÜRT ASLA İYİSİNİ YAPAMAZ’ HALİ...
Rojava üzerine tartışmaların ideolojik kısmı uzun süre devam edeceğe benziyor. Meselenin bir de insani belki de vicdani kısmı var. Daha doğrusu; Kürt’ün yaptığını bir türlü beğenmeme halleri... Dört parça Kürdistan’ın her köşesinde; gerici rejimler, cihatçı örgütler, devletler ile kavgasını, savaşını sürdüren Kürt’ü küçümseme hastalığı. Kıstasımız ödenen bedel, ölen kişi sayısı değil elbette ama tüm varlığıyla topraklarını savunan, her gün gençlerini kaybeden, Ortadoğu’nun en dinamik halkını, seküler, ilerici, devrimci görememe hastalığı; doğal olarak Kürt’ün devrim yapamayacağı noktasına geliyor. Rojava için yapılan tartışmanın özü de tam olarak budur. Rojava’yı Kürt’ün başarmış, inşa etmiş olmasıdır. Çünkü “Kürt bu yani, öyle devrim falan nasıl yapsın” değil mi? Tabii tüm örgütsel tartışmalar bir kenara Ortadoğu’dan bakıp; Rojava’ya, Kobanê’ye tebessüm edememek, destek sunamamak; kişinin kendi üzüntüsü olmalı, böyle bir tarihi direnişi garip tartışmalar arasında yok saymaya çalışmak zorunda hissetmek kötü bir duygu olmalı...
KAR MASKESİ YOK MU HEVAL?
Yazının başlığına gelecek olursak mesela Rojava, Latin Amerika’da bir kasaba olsaydı ve saldırılara karşı böylesi savunmayla gündemimize girseydi bugün Rojava’da devrim olamayacağını savunanlar, Kobanê’yi siyaseten düşürenlerin tavrı, tutumu ne olacaktı? Bana kalırsa ilk olarak ‘devrim’ ile dayanışma şenliklerini onlar düzenleyecek, Latin Rojava’nın devrimcilere nasıl müthiş moral verdiğini ilk onlar anlatacaktı. Yine de “Rojava neden Kürtsün ki Latin Amerika’da bir kasaba olsaydın” demeyeceğiz elbet. Rojava’ya sevineceğiz, Rojava’dan öğreneceğiz, dayanışmayı büyüteceğiz. Hoş, biz Rojava’da sevindiğimiz kadar Latin dostlarımızın başarılarını kendi başarımız bildik ve sevindik.