Venezuela yaptırımlarının arkasında yatan
Bu hamle, Venezuela ile diplomatik ilişkilerin normalleşmesini önlemek isteyen politik kesim için bir zaferi temsil ediyor. Bu politik kesimin en gür seslilerini Kongre’nin aşırı sağcıları –Senato’daki Marco Rubio ya da Temsilciler Meclisi’ndeki Ed Royce gibi parlamenterler- oluştursa da, bunların hükümet içerisinde Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı dahil önemli müttefikleri var. (KARİKATÜR: CARLOS LATUFF)
Mark WEISBROT
Obama yönetimi geçen hafta Venezuela’ya yeni yaptırımlarını açıkladığından bu yana aralarında gazetecilerin de bulunduğu çok sayıda kişi bunun arkasındaki motivasyonu sorguluyor. Bazıları, Beyaz Saray’ın Aralık ayında Küba ile ilişkileri normalleştirmek için başlattığı süreçle bu hamlenin arasındaki uyuşmazlık sebebiyle meraklanıyor. Diğerleri de hükümetin, en azından kısa vadede Venezuela’daki muhalefeti olumsuz etkileyecek böyle bir kararın neden alındığını merak ediyor. Venezuela’da ana muhalif grup, Demokratik Birlik İttifakı (MUD) yaptırımları desteklemediğini belirten bir açıklama yayımladı. Burada, Beyaz Saray’ın Venezuela’yı ABD ulusal güvenliğine “olağanüstü bir tehdit” olarak gösteren absürd açıklamasına karşı “Venezuela kimseye tehdit değildir” denildi.
Washington’un bölgedeki yalnızlığının bu son hamleyle birlikte artması mevzubahis. Venezuela yaptırımlarıyla Küba açılımı arasındaki çelişki apaçık ortada. ABD dış politika erbabının büyük çoğunluğu en azından 1990’lardan bu yana Küba ile ilişkileri normalleştirmek istemiştir. Hem Küba’da kazanacak çok para var hem de Küba hükümetinden kurtulmak isteyenlerin birçoğu bunu, adayı ABD’yle ticari ilişkilere açarak daha kolay gerçekleştirilebileceğini düşünüyor. Yani Küba’yla ilişkilerin normalleştirilmesi, Venezuela’ya muhalefet stratejisiyle genel olarak uyuşuyor.
Küba açılımını 21. yüzyıldaki büyük bölgesel yükselişle –Bazıları bunu Latin Amerika’nın 2. bağımsızlığı olarak niteliyor- uzlaşı arayan ABD politikasındaki değişimin başlangıcı olarak görmek tutarsızlık olur. Ekvador Devlet Başkanı Rafael Correa, son yaptırımlara ilişkin bölge hükümetlerinin tepkisini “Bize Amerika’nın en karanlık saatlerini hatırlatıyor, işgal edildiğimiz, emperyalistlerin diktatörleri dayattığı karanlık günleri...” diyerek dile getirdi. Daha sonra da sordu: “Latin Amerika’nın değiştiğini anlayamıyorlar mı?” Bu sorunun kısa yanıtı ‘Hayır’dır.
Washington halen Nixon’ın, siyasi ve ticari ilişkileri açacak bir süreç başlatmanın yanı sıra bağımsız “Komünist Çin”in olduğu yerde kalacağı gerçeğiyle yüzleşmesi anlamına gelen 1972’deki Çin ziyaretinin eş değeri olmaktan çok uzak.
Küba’yla ilişkileri normalleştirme süreci ilerlese bile Beyaz Saray ülke içerisinde ve bölgedeki birçok diğer merkezde “demokrasiyi yükseltme” programlarını fonlamaya devam etmeyi planlıyor.
KİMİN ZAFERİ?
Beyaz Saray’ın –ya da onu her kim etkiliyorsa- bu yaptırımlardan elde etmeyi umduğuna dair izah da hiçbir şey anlatmıyor. Obama’nın başkanlığı döneminde çeşitli karar-vericiler arasında Latin Amerika politikasına dair bazı anlaşmazlıklar yaşandı. Örneğin Obama, 2010’da Venezuela ile büyükelçilik düzeyindeki ilişkilerin yeniden kurulmasını istediğinde sağcı kongre üyeleri ve onların Dışişleri Bakanlığı’ndaki müttefikleri tarafından sabote edildi. Geçen yaz hükümet, Venezuela, ABD elçiliğine maslahatgüzar-elçinin bir kademe altı- atadığında, Caracas ile tam diplomatik ilişki sağlama konusunda bir adım daha yakınlaşmıştı. Ancak bu da sağcıların direnişiyle ve tam diplomatik ilişkilerin sağlanmasına doğru giden doğal süreci baltalamak için ilişkileri tahrip etme girişimleriyle karşılaştı.
Aralık ayında onaylananlara benzer son yaptırımlar da bu gerçeklerin ışığında görülmeli. Bu hamle, Venezuela ile diplomatik ilişkilerin normalleşmesini önlemek isteyen politik kesim için bir zaferi temsil ediyor. Bu politik kesimin en gür seslilerini Kongre’nin aşırı sağcıları –Senato’daki Marco Rubio ya da Temsilciler Meclisi’ndeki Ed Royce gibi parlamenterler- oluştursa da, bunların hükümet içerisinde Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı dahil önemli müttefikleri var. Washington’un Honduras’taki 2009 askeri darbesine desteği belki de bunun en önemli örneğiydi. Destek kararı, Kongre’deki sağcıların değil Obama hükümetinin derinlerinden gelen baskıyla alınmıştı.
Bu insanlar uzun vadeli düşünüyor ve Venezuela hükümetinin meşruiyetini ortadan kaldırmak için siyasi başkentte (Washington’un yanı sıra Caracas’ta da) fedakarlık yapmaya razı gibi görünüyorlar. Venezuela’daki muhalefetin çoğunluğu gibi iktidar için seçim yoluna bağlı değiller. Venezuela şu anda ekonomik sıkıntılar yaşıyor olsa da kimse petrol fiyatlarının ne zaman yükseleceğini ya da hükümetin en önemli ekonomik problemlerini çözüp çözemeyeceğini bilemez. Venezuela muhalefeti, Aralık ayındaki Ulusal Meclis seçimlerinde çoğunluğu kazansa da bu onları ulusal hükümeti kontrol eden bir pozisyona taşımaz. En fazla ABD’de Cumhuriyetçilerin Kongre’deki kontrol gücüne benzer bir güce sahip olurlar. Bu yüzden ‘şahinler’ rejim değişikliği stratejilerinde ileri adım atabilmek için şimdi vurma taraftarı.
Latin Amerika hükümetleri bu stratejiyi anlıyor ve bunu bölgedeki demokrasiye çirkin bir tehdit olarak görüyor. Yaptırımlara yönelik hızlı ve öfkeli yanıtları da bundan dolayı. Cumhuriyetçilerin, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yu ABD Kongresi’nde konuşma yapması için çağırmayı ya da İran hükümetine senato mektubu göndermeyi akıllıca bulmaları gibi, bu yeni yaptırım politikasının mimarları da yakında fena halde yanlış hesaplar yaptıklarının farkına varacaklar.
USNews&World Report’tan çeviren Özlem TEMENA (Ara başlık evrensel’in tercihidir)