26 Mart 2015 13:35

Yemen'e müdahalenin nedenleri ve olası sonuçları

Arap Coğrafyası'nda Geçen Hafta Editörümüz Ali Karataş, Yemen'e müdahalenin nedenleri ve olası sonuçlarını yazdı.

Paylaş

Ali KARATAŞ

Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik askeri harekat başlattığı haberleri ajanslara bomba gibi düştü. Suudi Arabistan’ın başlattığı harekata Mısır, Fas, Ürdün, Sudan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Bahreyn destek veriyor.
Yemen’de geçen yılın ortalarından bu yana gelişmeler baş döndüren bir hızla devam ediyordu. Önce kısaca 2011’de Arap halk hareketlerinin başlamasından bu yana Yemen’de yaşananları hatırlayalım; Arapların en fakir ülkesi Yemen’de  2011 Ocağında Ali Abdullah Salih’e karşı ekmek ve özgürlük talepleri ile gösteriler başladı.
Yaklaşık 2000 kilometre ortak sınırı olan Suudi Arabistan’ın ilk hamlesi, sistemi ayakta tutmak için çaba sarf etmek oldu. Fakat ortaya çıkan tepkiler karşısında Ali Abdullah Salih iktidarı bırakmak zorunda kaldı. Suudi Arabistan, Bahreyn’de olduğu gibi içinde Şii Husilerin de olduğu halk hareketini asker göndererek bastıramadı.

ÇATIŞAN ÜÇ ANA GÜÇ

Sonrasında özellikle Suudi Arabistan’ın ve Körfez ülkelerinin desteği ile Yemen Cumhurbaşkanlığına  Abdurrabu Mansur Hadi geldi. Hadi gelir gelmez ülkede ortaklaşmanın sağlanması için ulusal uzlaşı toplantıları düzenledi. Yemen’de bu süreçte üç güç iktidar için çatışmaktaydı.  Azledilen Salih’in taraftarları, Diğer tarafta milisleri devletin organlarını ele geçirmeye başlayan ve İran ile irtibat içinde bulunan Husiler ve üçüncü olarak güvenlik konseyi ve körfez ülkeleri tarafından tanınan hükümeti ile devlet ekibi bulunmaktaydı. Bir yıla yakın bir süredir devam eden ulusal diyalog toplantıları, ihtilafları çözmede yetersiz kaldı.

HUSİLER İLERLEMEYE BAŞLIYOR

Ulusal diyalog toplantılarına katılan Husiler de, kuzeydeki güvenlik boşluğunu fırsat bilip, hem kontrol alanlarını hem de kabileler üzerindeki etkilerini arttırdılar.
Husilerin Yemen’de iktidar ilerleyişi  geçen yıl 18 Ağustos’ta Sana’da gerçekleşen kitlesel gösterilerle başladı. Gerçekleşen gösterilere Husilerin dışında özellikle iş ve ekmek talepleri olan halk da katılıyordu. Husiler, eylül ayı sonlarında başkent Sana’nın kontrolünü ele geçirdi ve Kızıl Deniz liman kenti Hadida’yı alarak ve güneye doğru ilerlemeye başladı.

HUSİLERİN BAŞARILARININ NEDENLERİ

Ülke içinde ve ülke dışında ortaya çıkan birçok faktör, Husilerin tarihi bir başarı elde etmesini sağladı. Birincisi; İran üzerlerinde ciddi bir nüfuz sahibi olduğu Husilerin etki alanlarını genişletmeleri için bu süreç boyunca doğrudan destek sağladı.
İkincisi; Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan müttefiki olduğu Hadi ve hükümetine yeterince destek vermedi. Bu zayıf destek Arap devrimlerinden ve çağdaş, demokratik bir Yemen tecrübesinden korkuyu da içermekteydi.
Üçüncüsü; el Kaide’nin çevre ülkelerini korkutan riski nedeniyle, Yemen iktidarına darbe yapan Husilerden önce onlara karşı mücadele edilmesi stratejisi de başka bir etkendi.

CUMHURBAŞKANI VE HÜKÜMETİN İSTİFASI

Gelişmeler karşısında Halid Mahfuz Bahhah başkanlığındaki hükümet, “Husi Ensarullah Hareketinin yönetime müdahale ettiği ve mutabık olunan anlaşmalara uymadığı” gerekçesiyle istifasını Cumhurbaşkanı Abdurrabu Mansur Hadi’ye sundu. Hükümetin istifasının ardından, Cumhurbaşkanı Hadi de istifa etti.
Hadi’nin, Yemen Meclis Başkanı Yahya Ali er-Rai’ye sunduğu istifa dilekçesinde, “Barışçıl geçiş sürecine üstün gelen gelişmeler üzerine, uğruna birçok şeyi göze aldığımız hedefleri gerçekleştirmeye güç yetiremeyeceğimiz için sizden ve meclisinizden özür dileyerek cumhurbaşkanlığı görevimden istifa ediyorum” ifadeleri yer aldı.

BÜYÜKELÇİLİKLER KAPANIYOR

Husilerin hızlı ilerleyişi karşısında cumhurbaşkanı ve hükümetin istifasının ardından şubat ayında yabancı büyükelçilikler zamanla yarışırcasına ülkeyi terk etmeye başladı. Yemen’in stratejik açıdan en fazla ilgilendirdiği ülke olan Suudi Arabistan’ın  Arap ülkeleri arasında elçiliğini kapatan ilk devlet olması dikkat çekti. Suudi’nin bu ülkedeki diplomatlarını geri çekmesi, yakın zamanda Yemen’de uzlaşma görünmediği anlamına geliyordu. Bu da durumun daha da kötüye gideceğinin işaretlerini veriyordu.

SUUDİ ARABİSTAN SÜNNİ AŞİRETLERİ SİLAHLANDIRIYOR

Bütün bu gelişmeler yaşanırken Suudi Arabistan; Husilere karşı nüfuzunu korumak için bazı kabileleri silahlandırmakla meşgul oldu. Mısır’ın da, Husilerin Bab’ül Mendep boğazını kapatma ihtimaline karşı buraya göndermek için özel kuvvetlerini hazırladı.  Çünkü Bab’ül Mendeb boğazı stratejik önemi nedeni ile hem Kahire ve hem de Riyad için kırmızı çizgiydi.

HUSİLERİN GÜNEYDE İLERLEYİŞİ

Buna karşılık Husileri Güney’e cephe açmaya mecbur eden birçok nokta bulunuyor. Bunlardan bir tanesi, önce İran sonra da Rusya’ya bağlı olan Husiler, ülkenin genelinde etkinliklerini sağlayabilmek, ülkedeki temel oyuncu olabilmek, daha fazla siyasi ve ekonomik nüfuz elde edebilmek için Güney’i de kontrol altında tutmasını gerektiriyordu.

HADİ’NİN DÖNÜŞÜ VE MÜDAHALE

Ev hapsine alınan Cumhurbaşkanı Abdurrabu Mansur Hadi ise 21 Şubat’ta ülkenin güneyindeki Aden kentine kaçarak daha önce verdiği istifasını geri çekti. Bu gelişme ile birlikte Mısır’ın en önemli gazetelerinden Al Ahram Weekly Yazarı Heysem Nuri, Yemen’in biri güneyde, biri kuzeyde olmak üzere şimdi iki yönetime ve iki başkente sahip olduğunu belirtti. Başkent Sana’yı ellerinde bulunduran Husilerin İran, Rusya ve Çin’den destek almaya çalıştığını, güney liman kenti Aden’e yerleşen kaçak Cumhurbaşkanı Abdurrabu Mansur Hadi’nin de Suudi Arabistan önderliğindeki Körfez ülkelerinin desteğini kazanmaya çalıştığına dikkat çeken Nuri, İran, Suudi Arabistan ve ABD’nin şimdi Yemen’de en büyük dış oyuncu olduğunu yazdı. Aslında yapılan bu tespitte de görüldüğü gibi dün gerçekleşen askeri müdahalenin yolu açılmış oldu.

EKSENLER ARASI KESKİNLEŞEN REKABET VE YENİ SORUNLAR

Suudi Arabistan’ın önderliğinde gerçekleştirilen askeri müdahale aslında bir yandan yeni bir eksen inşa etme ve İran’ın bölgedeki ve Yemen’deki varlığına karşı konumlandırmanın bir vesilesi oldu. Örneğin Mısır’da karşı karşıya gelen Katar ve Suudi Arabistan Yemen’de İran destekli Husilere karşı yan yana geldi. Bu birliktelik bölgede artan İran etkisi dikkate alındığında ilerde de devam edeceğe benziyor.
Yemen’e karşı askeri müdahale kararı herhangi bir uluslararası karara dayanmıyor. Bu da önümüzdeki süreçlerde devam eden eksenler arası savaşta Yemen de dahil olmak üzere başka bölgesel müdahaleler göreceğimizin bir işareti gibi.
Bu müdahaleden sonra beklenebilecek diğer bir sonuç Husilerin gerilemesi durumunda özellikle Sünni nüfusun yoğun olduğu yerlerde ortaya çıkan boşluğu el Kaide veya IŞİD’in doldurması. Irak, Libya, Suriye vb. olduğu gibi ortaya çıkan kaos ve boşluktan bu tip örgütlerin yararlandığı birçok örnek var.
Belki de dikkat edilecek bir diğer nokta ise bu güne kadar çok da basına yansımayan Suudi Arabistan’da yaklaşık nüfusun yüzde 10-15’ni oluşturan Şiilerin bundan sonra siyaset sahnesine çok daha güçlü bir şekilde çıkması ve Arabistan’ın da bölgeyle bağlantılı olarak bir iç sorunu haline gelmesi. Zaten geçen yılın sonlarında Şii Şeyh Nimr Bakır El Nimr ölüm cezasına çarptırıldığında büyük bir gerginlik yaşanmıştı. Şii din adamı Suudi yargısı tarafından ‘Mezhepler arasında şiddeti kışkırtmak ve 2011 yılındaki ayaklanmaları teşvik etmek’le suçlanmış, mahkemenin aldığı karar da sokaklarda protesto edilmişti.
Olayların hızlı aktığı coğrafyamızda gelişmelerin seyrini hep birlikte kısa sürede göreceğiz gibi.

KUZEY VE GÜNEY YEMEN

Osmanlı döneminde ortak merkezden idare edilen Yemen’in güneyde bulunan Aden vilayeti 1839 yılında İngiltere tarafından işgal edildi. Güney Yemen’in uzun yıllar İngiltere tarafından sömürülmesi ile bölgede farklı bir siyasi kültürün temeli oluştu. Güneydeki İngiliz varlığı Marksist ideolojiyi referans alan bir gerilla hareketini doğurdu. Bu hareket 1967 yılında sosyalist bir devlet kurarak 128 yıllık İngiliz egemenliğine son verdi.
Kuzeyde ise I. Dünya Savaşı sonrası yönetim Şii Zeydi imamlarının yönetimine geçti. 1962 yılındaki darbeyle ise cumhuriyet rejimi getirildi ve günümüzdeki yönetim yapısı ortaya çıktı. Bu nedenle iki bölge arasında oluşan sınır siyasi olup, sosyal ve kültürel yapı itibariyle her iki bölge arasında ciddi farklar bulunmamaktadır. Her iki bölgede de kabileler, aşiretler siyasal ve toplumsal hayatı yönlendiren güçler olarak karşımıza çıkmaktadır. 1990’da ise Kuzey ve Güney Yemen birleşme kararı almıştı.

 

ÖNCEKİ HABER

Domuz gribinde her geçen gün yeni vakalar ortaya çıkıyor

SONRAKİ HABER

Hüsnü Mahalli: Sıra Türkiye'ye gelecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa