29 Mart 2015 04:20

Korktuğunuz bir sokakta varolabilmek!

'2002 yılında 11 Eylül sonrası yurda kesin dönüş yaptıktan sonra aslında ilk aşamada prova mekanı diye girdiğimiz ve Galata’da kimsenin uğramadığı, geceleri sokağa çıktığımızda korktuğumuz bir sokakta bir apartman dairesinde var olabilmenin keşfidir GalataPerform benim için.'

Paylaş

Yeşim ÖZSOY GÜLAN*

“Alternatif” kelimesi ezelden beri tartışılır tiyatromuzda. Kimi zaman pozitif  tınlamalarla kimi zaman da ana akımın burun kıvırmalarıyla dolu bir geçmişi vardır. Dünya tiyatro tarihine baktığımızda böyle bir yaklaşım yoktur. Akımlar vardır. Tiyatro bir sanat dalıdır. Bu anlamda da bütünsel olarak algılanır. Ticari tiyatro zaten hiçbir zaman dünya tarihine geçmez. Yeniyi arayan, farklı olana öykünen, kimi zaman avant-garde (zamanının ilerisinde) kimi zaman çağdaş (contemporary) kimi zaman da post modern, post dramatik, absürd vesaire gibi bir dolu adlandırmalar dolaşır içerikte ama kimse zaten yeni bir soluk getirmeyen bir tiyatroyla ilgilenmez. Bu akımları çeşitli dönemlerde adlandıran teorisyenler vardır. Hans Thies Lehmann gibi, Alex Sierz gibi, Martin Esslin ve pek çok diğerleri gibi... Açıkçası benim kendi yaptığım tiyatroya bakış açım da böyledir. Yeni olanının araştırılmasını içerir. Her zaman seyirci, günümüz ve sahne dinamikleri arasında bir arayıştır benim için tiyatro. Bu anlamda farklı işler yaparız, farklı oyunlara alan açarız. GalataPerform olarak ana misyonumuz budur. Başka türlüsünü de düşünmek aklımızdan geçmez. Bu anlamda içerikte alternatif olma durumu kronik bir durumdur benim için ama kendimi başka bir akım ya da “asıl olan” ile karşılaştırmam. Asıl olan zaten bizim yaptığımız iştir. Bu nedenle eğer alternatiften kasıt bir şeylere karşı olmak ve ana akımın alternatifi olmak ise bu alan benim için anlam karmaşasıdır. Bana göre ticari tiyatro vardır ve sanatsal tiyatro vardır. Başkaca da bir ayrım yoktur.
Alternatif mekan konusu ise bundan apayrı işlenmesi gereken bir konu. Amerika’da nasıl Broadway, off-Broadway ve off-offBroadway ayrımı varsa ya da İngiltere’de, bizde de son yıllarda çıkan alternatif mekanlarda var olma refleksi kanımca devletin yetersiz kaldığı, kurumların genç soluğa, kaleme, sanatçıya kapılarını kapattığı noktalarda yaratılan müthiş bir çözüm arayışının ürünüdür ve sadece birkaç tiyatroyla sınırlı kalmaz bütünsel olarak çalışılması ve üzerine yazılması, çizilmesi gereken bir yönelimdir. Umarım ileride bu dönemleri yorumlayacak teorisyenlerimiz, dramaturg ve yazarlarımız çıkar.
Kendi bakış açıma gelecek olursam GalataPerform bu farklı mekanlardan ilki olma niteliğini taşıyor diyebilirim. 2002 yılında 11 Eylül sonrası yurda kesin dönüş yaptıktan sonra aslında ilk aşamada prova mekanı diye girdiğimiz ve Galata’da kimsenin uğramadığı, geceleri sokağa çıktığımızda korktuğumuz bir sokakta bir apartman dairesinde var olabilmenin keşfidir GalataPerform benim için. Yine yurt dışında örneklerini çokça gördüğüm kabare stili mekanlar, performans mekanları gibi mekanlara öykünerek ve başlangıçta sadece oyunların olmadığı çok disiplinli bir mekan olarak müzik, sanat, dans gibi disiplinlere de açtığımız ve zaman içinde bir gecekondu misali plansız programsız ama ihtiyaç ve gereklilikler üzerinden oluşturduğumuz alternatif bir alan oldu. Daha sonra bu bakış açısını daha yüksek planlama ve organizasyon öngörüsüyle oluşturan DOT ve Garajistanbul gibi mekanlarla beraber, ardımızdan güç alarak, büyüyerek gelen ve giderek daha da fazla artan bu tip mekanların olması açıkçası beni çok mutlu etti. Ama tüm bunlara rağmen sıkıntı yaratan bir konu var ki bence onu aşmadan ne yazık ki bu yükselme ciddi bir yokuş aşağı dönüşe el verebilir. Dediğim gibi GalataPerform’un 10’ndan fazla yıllık geçmişinde disiplinli planlama ve organizasyon yeteneği zaman içinde gelişen bir durum oldu ve hala problemlerle dolu bir konu. Finans yaratma, bütçesel planlama, seyirciye ulaşma teknikleri gibi aslında bizlerin tiyatrocular olarak hiç yakın olmadığımız ama mekan açma noktasında da kaçamadığımız konular var. Kültür yöneticileri, işletmecilerin “mantıklı” bulmadığı alanlarda çalışıyoruz ve bu cesaretimiz onlarda olmayan bir şey. Ama bizde olmayan da işte o “mantık”.  Dayanışma, romantik hayaller, sevgi, cesaret ve bir arada olma gibi konular maalesef bizi ancak bir yere kadar götürür. Ondan sonra ticari alanlarda işlemez, devamını getirmez ki mekan “işletmek” böyle bir alandır. Giderek hızla açılan kapanan ve sonra bundan dolayı zarar gören değerli meslektaşlarımda ben bu durumun hayal kırıklığını ve endişesini yaşıyorum. Kendim için yaptığım eleştirinin aynısını onlara yapmak istiyorum. Senelik programımız olmadan, seyirci profili analizimiz, yurt içi ve yurt dışı fon ve kaynak araştırma kanallarımız olmadan, içerik geliştirme konusunda günü kurtaran değil de genel bir misyon ve yönelimimiz olmadan, dost acı söyler ama bu koşuda çok kısa zamanda nefessiz kalıp düşeriz.
Diyeceksiniz ki bu noktada, ortam kötü, devlet desteği artık sıfır noktasında, dönem kötü, vs vs... Yine de bu durum içerik yaratırken odaklanmaya, bir tarz ve yönelim oluşturmaya ve belki de bu ortamdan dolayı başka savunma yöntemleriyle sadece bilet üzerinden ilerlemeyen bir strateji belirlememize ya da dayanışma yöntemlerini daha sistematik amaçlar için çalıştırmaya, finans yaratacak yan meşgalelerin yolunu araştırmaya, yurt dışıyla olan bağlantılar yoluyla, farklı projeler yoluyla tiyatroyu beslemeye bir engel değil. Sanat ve tiyatro misyon itibariyle sadece refah dolu zamanlarda yükselen bir yapı değil. Bu noktada yılmamak ve tüm bunları düşünerek öz eleştiri yaparak yola devam etmenin elzem olduğunu düşünüyorum. Dünya Tiyatro Günümüz kutlu olsun!  

*GalataPerform
Oyuncu / Yönetmen / Oyun Yazarı

ÖNCEKİ HABER

Babalar bizi sevmedi hiç…

SONRAKİ HABER

‘Bize her gün 27 Mart!’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa