Mexicoleaks ve basın özgürlüğü
Dünyada gazeteci olmanın en tehlikeli olduğu ilk on ülkeden biri olan Meksika’da devlet kurumları, siyasiler ve suç çeteleri arasındaki kirli mekanizmaları açığa çıkaran yerel gazeteciler kaçırılma ve ölüm tehlikesi ile karşı karşıyayken, ulusal düzeydeki sorunları ele alan gazeteciler de sansürle ve işlerini kaybetme tehdidi ile karşı karşıya. Bu bağlamda, Meksika’da gazetecilik koşullarının ağırlaşmasına paralel olarak su yüzüne çıkamayan haberlerin anonim ve güvenli bir biçimde toplanarak yayımlanmasını amaçlayan web platformu olan “Mexicoleaks” mart ayı başında hayata geçti.
Ertan EROL*
Dünyada gazeteci olmanın en tehlikeli olduğu ilk on ülkeden biri olan Meksika’da devlet kurumları, siyasiler ve suç çeteleri arasındaki kirli mekanizmaları açığa çıkaran yerel gazeteciler kaçırılma ve ölüm tehlikesi ile karşı karşıyayken, ulusal düzeydeki sorunları ele alan gazeteciler de sansürle ve işlerini kaybetme tehdidi ile karşı karşıya. Bu bağlamda, Meksika’da gazetecilik koşullarının ağırlaşmasına paralel olarak su yüzüne çıkamayan haberlerin anonim ve güvenli bir biçimde toplanarak yayımlanmasını amaçlayan web platformu olan “Mexicoleaks” mart ayı başında hayata geçti.
Ülkedeki iki büyük holding tarafından idare edilen ana akım medyanın dışında kalan başlıca alternatif ve muhalif basın kuruluşlarının öncülüğünde kurulan Mexicoleaks’in özellikle uyuşturucu kartellerinin ölüm listesinde yer alan ve kaynakları önemli ölçüde kısıtlı olan yerel gazeteciler için güvenli bir kanal olması, federal düzeyde kalan konuları daha geniş kitlelere ulaştırması mümkün olacaktı.
Fakat Mexicoleaks ortaya çıkışının hemen ertesinde ilk kurbanlarını vererek daha büyük bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Platformun kurucuları arasında yer alan ve önemli bir dinleyici kitlesine sahip olan MVS Radyo’nun haber ekibinde çalışan iki gazeteci; Daniel Lizárraga ve Irving Huerta’nın işine son verildi. Bu iki gazetecinin bir diğer özelliği ise geçtiğimiz aylarda Devlet Başkanı Enrique Peña Nieto’nun eski dizi yıldızı eşinin karıştığı, uluslararası boyuttaki ‘Ak ev’ skandalını ortaya çıkaran Meksika’nın en ünlü araştırmacı gazetecilerinden biri olan Carmen Aristegui’nin MVS haber ekibinde yer almalarıydı.
Aristegui’nin araştırma ekibi, Başkanın eşine ait olduğu araziye inşa edildiği iddia edilen ultra lüks evin tapusunun aslında kısa bir süre önce México City-Querétaro arasında yapılacak olan yüksek hızlı tren ihalesini kazanan, Çin hükümetine bağlı bir firmanın da yer aldığı konsorsiyumda yer alan bir inşaat şirketine ait olduğunu ortaya çıkarmıştı. Ayrıca bu firmanın Başkanın seçim çalışmaları sırasında kullandığı özel uçakları da sağladığı, Başkanın partisi olan PRI ile çok derin ilişkiler içinde olduğu belgeleri ile kanıtlanmıştı. Skandal, Başkanın eşinin televizyona çıkarak öfkeli ve inandırıcılıktan yoksun bir konuşma yapması ile daha da büyümüş, yüksek hızlı tren ihalesi iptal edilmek zorunda kalınmış, bu durum da Çinli muhatapların hukuki yollara başvurmasına neden olunmuştu.
Aristegui’nin, Lizárraga ve Huerta’nın tekrardan işe alınmalarını aksi halde kendisinin de MVS Radyo’daki görevinden ayrılacağını söylemesinin akabinde MVS Grubu Carmen Aristegui’nin de işine son verdiklerini açıkladı. Her ne kadar MVS Grubu, asıl karşı çıktıkları noktanın haber ekibinin ‘MVS Haberler’ kurumsal kimliğini kullanarak Mexicoleaks platformuna katılmaları olduğunu savunsa da, bu kararlarının arkasında iktidarı derinden rahatsız eden, hem ulusal hem de uluslararası alanda zor duruma düşüren bir yolsuzluğu ortaya çıkaran ekipten kurtulmayı istemelerinin yattığı şeklinde yorumlanmıştır.
7 Haziran’da kısmi temsilciler meclisi seçimlerine gidecek olan Meksika’da Ayotzinapa’da kaybedilen 43 öğretmen okulu öğrencisinin akıbeti halen belirsizliğini korumakta iken olayı kapanmış bir dava olarak gören iktidara tepkiler had safhadadır. Meksika’nın en önemli gazetecilerinden biri sayılan Carmen Aristegui’nin işine son verilmesi ise mevcut iktidarın serbest düşüşe geçmiş olan siyasal meşruiyetinin daha da erimesine engel olmak isterken geri tepen bir karar olarak gözüküyor.
*İstanbul Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesi, Ar. Gör. Dr.