05 Nisan 2015 05:23

Bir hayalin izinde: Martin Luther King

Martin Luther King Jr., FBI birimlerinin uygun gördüğü rumuzla ‘MLK’, 4 Nisan 1968'de Memphis’te uğradığı suikastla yaşamını yitirdi.

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

‘Kahraman’ların ortak özelliği onları geniş kitleler nezdinde yücelten ya da yönetenleri kendisini bir simge olarak kullanmaya mecbur bırakan niteliklerinin geçmişte başlarına sıkça dert olmasıdır. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde çoğunun ‘sonu’ bu ‘şanlı’ geçmiş yüzünden gelmiştir. Tıpkı, ABD halklarının demokrasi tarihinin en büyük simgelerinden Martin Luther King Jr. gibi.

İlk olarak John F. Kennedy’nin (ki King kendisine oy vermiştir) peşine taktığı FBI birimlerinin uygun gördüğü rumuzla ‘MLK’,  4 Nisan 1968'de, Memphis’te uğradığı suikastla yaşamını yitirdi.

King’e bugün köleci, ırkçı geçmişiyle yüzleştiğini iddia eden ABD’nin kendisini temize çekme figürü olarak ülkenin her yerinde rastlamak mümkün. Caddeler, sokaklar, ulusal tatil günleri, heykeller, onur madalyaları… Tüm bunlar King’in “Dünya üzerindeki şiddetin en büyük kaynağı” olarak nitelendirdiği ABD rejimiyle sıkı fıkı olduğunu bize düşündürtmek için yeterli gibi duruyor.
Peki, gerçekten öyle mi?

KING AKTİVİZMİ: HRİSTİYAN PASİFİZMİ VE GANDHI

Esasında bir din adamı olan King’in Hristiyan pasifizmi, Gandhi ve Thoreau’ya dayanan; şiddet kullanmayı kesinlikle yasaklayan, sivil itaatsizlik odaklı eylem tarzı, onun çağdaşları tarafından da benzer şekilde değerlendirilmesine yol açmıştır. King’in muhaliflerinden en meşhuru Malcolm X’tir ve bu yelpaze Muhammed Ali’ye(Son yıllarında epey yakınlaştıklarını not düşelim) kadar uzanır.

Gerçekten de 60’lara gelindiğinde tabandan yükselen, demokratik siyah hareketin ve komünizm tehdidinin karşısında fazla duramayacağını anlayan ABD rejimi, her iktidar gibi muhatabını taviz kırıntılarıyla ehlileştirme stratejisine yönelir. Bu strateji uyarınca, şiddet kullanmayı reddeden, ABD’nin geleceğini siyah ve beyazların ortak, eşit yaşamında gören King, çok daha müzakere edilebilir bir isimdir. Ve John F. Kennedy de Lyndon B. Johnson da Malcolm X vb.’lerini lanetlerken King’i yakınlarında tutmayı tercih eder.

Malcolm X ve İslam Ulusu (Nation of Islam) hareketi çok daha radikaldir ancak programında barındırdığı “Madem beyazlarla anlaşamıyoruz o zaman ayrılalım” mealindeki talebi (elbette bu ana talep değildir) hareketin tabanını kaçınılmaz olarak bu fikre doğru yönlendirir. İslam Ulusu’nun takipçilerinden Efsane Boksör Muhammed Ali’nin bu dönemde sarf ettiği şu sözler bu radikal görüşlerin gerçeklikten ve doğru bir strateji olmaktan uzaklığını ortaya koyuyor: “Beni istemeyen insanlarla birlikte yaşayacağım diye kendimi öldürtemem. Entegrasyon yanlıştır. Beyazlar istemiyor, Müslümanlar (Siyahlar) istemiyor… Birlikte yaşam yürüyüşlerine (King’in eylemleri) asla katılmam ve o dövizleri taşımam.”

İŞ VE ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞÜ: BİR HAYALİM VAR

Bu fikirlere karşın King, 1963’te başkent Washington D.C.’de çeyrek milyon insanın katıldığı “İş ve Özgürlük Yürüyüşü”nde “Bir Hayalim Var” başlıklı tarihi konuşmasında dile getirdiği gibi “Kölelerin çocuklarıyla köle sahiplerinin çocuklarının aynı kardeşlik masasında oturabilecekleri” bir ABD için mücadele eder. Ve bu, hem daha gerçekçi hem de kitleleri daha güçlü kucaklayan bir stratejidir. Bu aynı zamanda farklı uluslardan emekçilerin eşitliğini ve ortak mücadelesini hedeflemesi icap eden komünist hareket için de daha tercih edilir bir müttefik tutumudur(Tıpkı bugün Türkiye’de olduğu gibi).

Bu bakımdan aslında ABD Yurttaş Hakları Hareketi içerisinde King/İslam Ulusu saflaşması örneği, daha radikal söyleme sahip olmanın daha devrimci olmayı beraberinde getirmediğini, karmaşık toplumsal denklem içerisinde mücadeleyi daha ilerletecek olan çizginin sadece “radikallikle” belirlenemeyeceğinin tarihsel örneklerinden biridir.

MONTGOMERY’DEN MEMPHİS’E

Martin Luther King Jr., 1955’te Montgomery otobüs boykotlarıyla başladığı Yurttaş Hakları mücadelesinde 1957’de Southern Christian Leadership Conference(SCLC)’I kurdu ve katledilene kadar başkanlık görevini sürdürdü. Albany, Birmingham, Selma, Chicago gibi merkezlerde yürüttüğü farklı talepler için mücadelelerle Yurttaş Hakları hareketini, barışçıl, militan ve kararlı bir hareket olarak ülke gündemine soktu. Medyanın öneminin farkındaydı ve kitlesel eylemlerle ses getirmeye çalıştı. Beyaz halkın siyahların gerçeğini anlamasını istedi, birlikte mücadele çağrısı yaptı. “Biz özgür olmadan siz de özgür olamazsınız, bunu anlamalısınız” dedi.  1964 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldüğünde 35 yaşındaydı ve ödülün en genç sahibi oldu. Ancak aynı yıl yükselme eğilimi gösteren Vietnam Savaşı’na karşı sessiz kalmayı tercih etmişti(Kalmasa büyük ihtimalle ödülü alamazdı!). Bu konuda savaşa en başından beri karşı olduğu ancak devlet içerisinde müzakere ortaklığı yaptığı başkan seviyesindeki isimleri kızdırmamak için 1967’ye kadar sustuğu söylenir.

Kapitalizme her zaman kuşkuyla yaklaşan King, eşit seviyede olmasa da benzer kuşkuları Komünizm düşüncesine karşı da taşıdı. Bunda din adamı kökenli olmasının da etkisi var. Ancak özellikle 60’ların ikinci yarısından itibaren işçi haklarına çok daha güçlü bir şekilde eğilmeye başladı.

Vietnam savaşına karşı çıkarken hem emperyalizmi, hem militarizmi hem de savaşın ekonomik içeriğini gündeme taşıdı. Yazının başında da söylediğimiz gibi ABD’yi “dünya üzerindeki şiddetin en büyük kaynağı” olarak niteledi. Emperyalizmin Asya, Afrika ve Güney Amerika’ya saldırılarına dikkat çekti ve böyle bir dünyanın adaletsizliğini vurguladı. Muhteşem bir hatip olan King’in 1967 tarihli “Vietnam’ın ötesinde: Sessizliği kırma vakti” konuşması en az “Bir hayalim var” kadar etkileyicidir.

SAVAŞ KARŞITLIĞI VE İŞÇİ EYLEMLERİ

“Savaşa değil refah devletine bütçe” sloganını gündemleştirdi. Ve Vietnam Savaşı’na yönelik sert tavrı eski hasmı Muhammed Ali’yle ilişkilerini sıcaklaştırırken Başkan Lyndon B. Johnson’la da köprüleri atmasına sebep oldu. Johnson’la birlikte “liberaller” de King’den desteğini çekti.
King’in Yurttaş Hakları Hareketi’ni şiddetten uzak tutmasını alkışlayan burjuva basın, aynı şeyi Vietnamlılar için de istedi diye, onu “hain” ilan etti. Life dergisi, Vietnam konuşmasını “Hanoi Radyosu için yazılmış demagojik bir iftira metni” ilan etti.

King, gerçek bir toplumsal değişim için sınıfsal eşitsizliklere daha çok dikkat çekmeye başladı ve 1968’te Yoksul İnsanlar Kampanyası’nı örgütlemeye girişti. Tüm ülkeyi gezerek “çokuluslu bir yoksullar ordusu” kurmayı hedefledi ve amacı yine başkente sivil itaatsizlik eylemleriydi.
Öldürülmeden önce çoğunluğu siyah temizlik işçilerinin grevine destek için Memphis’e geldi.  3 Nisan’da “Dağ zirvesine çıktım” başlıklı konuşmasını yaptı ve aldığı ölüm tehditlerine değinerek “Önümüzde zor günler var ama fark etmez. Çünkü dağın zirvesine çıktım. Herkes gibi uzun bir ömür isterim ama bu beni endişelendirmiyor. Sadece tanrının isteğini yerine getirmek istiyorum. Ve o benim zirveye çıkmama izin verdi. Oradan aşağıya baktım ve vaat edilen toprakları gördüm. Belki ben orada sizlerle birlikte olamayacağım ama bilmenizi isterim ki oraya varacağız…”

King, bu konuşmadan bir gün sonra kaldığı otelde vuruldu. Cinayeti işlediği belirtilen James Earl Ray, 99 yıl hapse mahkum edildi. Öldüğünde yalnızca 39 yaşındaydı ancak otopsi sonrası doktorlar kalbinin 60 yaşında olduğunu söyledi. Halkı için yürüttüğü mücadele kalbini zayıf düşürmüştü. Vasiyeti üzerine cenazesinde aldığı ödüllerden bahsedilmedi yalnızca “Açı doyuran”, “Çıplağı giydiren”, “Savaşı sorgulayan” ve “İnsanlığı sevip hizmet eden” biri olarak anılmak istediğini söyledi.

Bir halkın kahramanı olarak defnedildi. Ulusal eşitlikten sınıfsal eşitliğe ve savaş karşıtlığına uğruna mücadele ettiği tüm sorunlar ABD’deki devasa varlığını korurken, Zizek’in deyimiyle ABD’nin King’i “liberal sahiplenişi” gözümüzü boyayıp ona sırt çevirmemiz için asla yeterli olmayacak.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Devrimi çaldırmayacaksın!

SONRAKİ HABER

Yemen: Suudi Arabistan’ın Vietnam’ı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa