Psikoloji ve kıldan köprü...
Türkiye burası... Ve, ‘Kaygusuz Abdal’ın şiirindeki ‘kıldan köprü’ üzerinde seyir halinde psikolojimiz. Eğer o kıldan köprünün üzerinde yürümesini beceremezsek; derin sularda boğulmak da, kör kuyulara düşmek de mümkün. Sonra alıveririz bir 'antidepresan'...

Hacer YÜCEL
15 yıldır gazetecilik yapıyorum ve bugün benim için bir milat; çünkü bir dergi - şu anda elinizde tutuyorsunuz- benden yazı istedi. Önce büyük heyecan yaptım, konuyu öğrenince yüzüm bir düşmedi değil... Sonra ne mi yaptım; elbette hemen toparlandım, yüzümdeki şaşkınlığı, düşme halini bir tarafa bıraktım.
Öyle ya her konuda olduğu gibi bu konuda da en iyi ben yazarım... Ne de olsa meydanında ‘deli’ heykeli olan bir memleketin çocuğuyum. Ki bilmeyenler için konuyu biraz daha açayım; söz konusu yer Dersim’dir, bahsi geçen kişi ise Şeuşen lakaplı Hüseyin Tatar’dır.
KILDAN KÖPRÜDE YÜRÜMEYİ ÖĞRENMEK...
Aslında psikolojiyi, ‘Kaygusuz Abdal’ın şiirindeki ‘kıldan köprü’ye benzetebiliriz. Özellikle bizim gibi ülke insanı için bu benzetme çok yerinde... Anne karnında başlar dramlarımız, korkularımız, açlığımız, kimsesizliğimiz, ötekiliğimiz vs. vs. Sorunlar çok olunca, yürümesini bilmek büyük bir marifet bir yerde. Çünkü o kıldan köprünün üzerinde yürümesini bilmezsen; derin sularda boğulmak da, kör kuyulara düşmek de mümkün. Sonra “çare” diye alırsın bir antidepresan...
Bu yazıda büyük sorunların büyük çözümleri yok, sadece küçük ama nefes almanızı kolaylaştıracak, bazıları tuhaf olsa da öneriler var.
Eğer her problemde ‘psikolog’a gidecek paran yoksa, mutlaka bu yazıyı oku.
BİLGİLİ ARKADAŞ YA DA PSİKOLOG ARKADAŞ...
Yukarıda da söylediğim gibi eğer çok paran yoksa, psikologa gitmen biraz ‘tuzlu’ olabilir. O vakit hemen her konu hakkında bilgi sahibi, konuşmasını da dinlemesini de iyi bilen, doğru sorular sorabilen bir arkadaş edin. Hatta işi abartıp psikolog bir arkadaş sahibi olmaya bak. Ben bu açıdan rahatım mesela, kardeşimin bizati kendisi psikolog. “Sana faydası var mı?” diye soracak olursan, hayır tabii ki; çünkü yukarıda tasfir ettiğim “bilgili arkadaş”ın kendisi bizzat ben oluyorum. Yoksa sevgili dergimizin editörleri benden bu konuda yazmamı isterler miydi?
SEVENİN ÇOK OLSUN!
Kalabalık bir arkadaş çevresi edin. Hatta hayattaki en önemli gayelerinden biri bu olsun. Her tipten olsun ama... Paralısı parasızı, vicdanlısı vicdansızı, dolap çevirmesini iyi bilen, saf temiz olan, zor zamanların dostu, güzel zamanların dostu... Kadın, erkek, genç, yaşlı dağılımını orantılı yap ama; çünkü farklı bakış açılarına ihtiyacın olabilir.
Mesela canını acıtanın canını yakacak cesaretin ve görgün yoksa, hop alacaksın oradan en vicdansız ve en akıllı ‘dolapçıyı’... Seyrelle sonra cümbüşü... Bak o vakit için nasıl rahatlıyorsun. Kafan mı bozuk, her yer üstüne üstüne mi geliyor; parası olan arkadaşların ile eğlenceli olanları topla bir yere dök kurtlarını, deşarj ol. Ha bu arada arkadaş çevren ne kadar geniş olursa, terk edildiğinde yenisini bulman o kadar kolay oluyor. Çünkü mutlaka grupta seni beğenen biri çıkıyor. Bak o vakit ayrılık acısıyla kapını çalmaya hazırlanan depresyon nasıl da yok oluveriyor.
Teşekkür etmene gerek yok; ama şunu iyi bil, ‘artık sosyal medyanın arabeskçilerinden’ değilsin. Ne o öyle, arabesk konuşmalar, şiirler, fotoğraf paylaşımları...
YEMEK YAP, ÖRGÜ ÖR!
Yemek yapmayı, örgü örmeyi öğren. Sevgili erkekler, sakın bu öneriye cinsiyetçi yaklaşmayın. Emin olun kadın için de erkek için de kurtarıcı bir etkiye sahip.
Çünkü, insan en iyi yemek yaparken ve örgü örürken düşünür. Kafasındaki sorunlara dingin bir şekilde yaklaşır, yeni yollar, çözümler bulur. Aynı zamanda da deşarj olur. Hele evde yaptığınız yemekleri iştahla yiyenler varsa, deşarj olma haline ‘haz’ alma da eklenir. Bu arada bir de bilgi vereyim: Örgü örmek Avrupa’da özellikle kanser hastalarına uygulanan bir terapi biçimiymiş. Tam bu noktaya bir de anı eklemek istiyorum:
Annem, yıllarca örgü ördü... Yüzüne o an inanılmaz bir dinginlik hakim oluyordu. Hem bizi giydirdi el emeği göz nuru işlerle, hem dinlendi, hem onlarca başka işini ne zaman, nasıl ve ne kadar sürede yapması gerektiğini hesapladı.
KOŞ...
Hem sağlıklı yaşam için hem de vücudunda bulunan olumsuz enerjiyi atmak için koş. Ama koşarken de müzik dinle, tercihen klasik müzik olsun... Özellikle sıkıntılardan ötürü uyku problemi yaşıyorsan, bu aktiviteni akşam saatlerinde yap, bak o zaman nasıl deliksiz uyuyorsun. Sporla açılmış, deliksiz uykuyla dinlenmiş bir vücut sorunlarla daha iyi mücadele eder.
YAŞAYAN BİR EV YARAT...
Evindeki kötü hatırası bulunan bütün eşyaları, fotoğrafları at. Yepyeni anılar biriktir ve onları vitrinlere, fotoğraf albümlerine hapsetme. Evinin her köşesine dağıt... Bunu nasıl yapacağını beceremiyorsan, İncir Reçeli’ni seyret... Orada anlayana çok güzel ipuçları var.
EYLEM GÜZELİ OL...
Kimi “önemli sorunlarının” kaynağı olduğunu düşündüklerinin karşısına dikil. İçine atma. “Açım de, isyan de, parkıma dokunma de, nerdesin aşkım de”... Kimi çevreler çok sevmiyor bunu ama ‘kahkaha at’, ‘sokakta dans et’ vs, vs...
VE ÖYLESİNE DEĞİL GERÇEKTEN DELİ OL!
En önemlisi birine zarar vermediğin koşulda, farklı şeyler yapmaktan, yeni şeyler denemekten korkma. Deli ol; ama gerçekten deli ol. ‘Alice Harikalar Diyarında’ kitabında söylendiği gibi “Üzülme çünkü bütün iyi insanlar aslında delidir.”
Nasıl yapacağını bilmiyorsan, kabuklarını kırmak istiyorsan, en basitinden başla. Alice Harikalar Diyarında’yı oku, seyret. Ve evet; “Seni ufaltan bir iksir var. Seni büyüten bir kek var. Hayvanlar konuşabilir. Kediler kaybolabilir. Harikalar Diyarı denen bir yer var. Canavarı yenebilirsin.”
PSİKOLOJİMİZ BOZULDU!
Bütün bunları neden mi yazdım? Bir gazete haberi yüzünden. Habere göre, Türkiye’de 8 milyon insan antidepresan kulanıyormuş. 2014 verileri bunlar ama... Eh şimdi bu sayı biraz daha artmıştır.
Azıcık düşününce insan, bunun neden böyle olduğuna ilişkin bir sürü şey sıralayabilir. İlaç almayın, psikologa ya da psikiyatriste gitmeyin demiyorum. Türkiye gibi bir ülkede kıldan köprü üzerinde seyreden psikolojimize, benim “antidepresan”ım bu.
İyi bir hafta geçirmeniz dileği ile...
Evrensel'i Takip Et