Sanatın eylemci ve işgalci gücü
Tarih boyunca heykel hemen her dönemde açık alanda farklı biçimlerde yer almıştır. Kimi zaman kadın, su ve boğa figürleriyle bereket sembolleri tasvir edilirken, kimi zamanda tanrı ve hükümdar heykelleriyle anıt olarak kullanılmıştır.

Yalnızca ben bilirim
Diktatör heykellerine
Pislemek için
Göç ettiğini
Dünyadaki bütün
Kuşların
-Sunay Akın-
Başak ŞAHİNDOĞAN
Dünya tarihinde ilk sanat eserleri M.Ö. 50.000’li yıllarda Buzul Çağı’nda yaşamış olan insanların yapmış olduğu resim ve heykellerdir. Daha sonra Orta ve Yeni Taş çağlarında pişmiş toprak ve taştan mezarlar yapılmıştır. Tarihteki ilk büyük heykeller de yine aynı çağda primitif bir halk sanatı olarak ortaya çıkmıştır. Daha sonra Mısır, Mezopotamya, Grek sanatında heykeller şehir mimarisi içerisinde yerini almaya başlamıştır. Roma döneminde ise ilk kez hükümdarların zaferlerini anlatan anıtsal heykeller yapılmıştır. Zaman içerisinde bu durum Avrupa ülkelerine de yayılmış, heykeller açık alanda sergilenmeye başlamıştır.
HEYKEL HALK İLİŞKİSİ
Tarih boyunca heykel hemen her dönemde açık alanda farklı biçimlerde yer almıştır. Kimi zaman kadın, su ve boğa figürleriyle bereket sembolleri tasvir edilirken, kimi zamanda tanrı ve hükümdar heykelleriyle anıt olarak kullanılmıştır. Bir hacim sanatı olarak da tanımlayabileceğimiz heykel açık alana yerleştirildiğinde çok farklı işlevler üstlenmektedir. Tarih boyunca halk üzerinde baskı kurmak isteyen yönetimler kentlerin en merkezi ve büyük meydanlarına yaptıkları tanrı ve hükümdar heykelleriyle sanatı bir otorite sembolü olarak kullanmışlardır. En görünür konuma yerleştirilen bu heykellerin heybetiyle toplumda sınıfsal bir fark yaratılarak ezilmişlik duygusunu oluşturmak hedeflenmiştir. İşte tam da bu nedenle tarih boyunca birçok örnekte gördüğümüz gibi bir toplumda o otorite yıkılınca halk ya da yerine gelen iktidar ilk olarak eski otoritenin heykellerini yıkmak istemiştir. Yakın tarihte şahit olduğumuz Irak’ın Amerika tarafından işgali sırasında yıkılan Saddam heykelleri bu durumun en güzel örneğidir.
Aslında kentsel mekânlarda açık alanlara yerleştirilen heykeller bir toplanma meydanı oluşturmanın yanı sıra, insanları bir araya getirerek kaynaştırma, kültür alışverişini sağlama, yönlendirme gibi işlevleri de yerine getirir. Heykelin bulunduğu alanda gerçekleşen etkinlikler ve yaşanan deneyimler mekânda topluma ait olma hissini yaratır.
HEYKEL EYLEM İLİŞKİSİ
Kentlerde meydanlar ve otorite arasında doğrudan bir ilişki vardır. Meydanlar her ne kadar kolektifliğin, birlikteliğin ve ortak yaşamın simgesi olsa da aynı zamanda bu birliktelikten doğan güçle iktidar ve her türlü otoriteyi tehdit eden mekânlar haline de gelebilen yerlerdir. Bu sebeptendir ki yönetimler kentlerde meydanları oluştururken olası karşıt düşünce ve yönelimleri göz önünde bulundurarak buralara otoritenin gücünü hâkim kılabilmek için devlet ideolojisine uygun heykeller yerleştirirler. Artık hepimizin bildiği gibi özellikle de son yıllarda artan bir şiddetle resmi ideoloji, meydanlarda yine kendisinin öteki kıldıklarıyla bir kavga ortamı sürdürmektedir. “Öteki”ler de buna karşı resmi ideolojiyle uyuşmamak ve ondan hesap sorabilmek adına heykeller, anıtlar ve resimler yapmaktadır. Bu karşıtlığın başka bir yolu ise meydanlardaki heykel ve anıtları otoritenin değil halkın bir parçası olarak algılamak ve aktivitenin bir parçası haline getirmektir.
MEYDANLAR EN BÜYÜK DİRENİŞ VE EYLEM MEKÂNLARIDIR
Direnişçiler tarafından ele geçirilmiş bir meydan iktidarın güç ve otoritesini yok edebilir. Hatta son olarak Tahrir Meydanı‘nda olduğu gibi iktidarı bile yok edebilir. Bununla birlikte meydanlardaki heykeller de direnişin baş aktörleridir. Zamanı ve mekânı kendi özgürlük sınırları içerisinde işgal etmesi nedeniyle heykelin kendisi de eylemsel ve işgalcidir. Bu yönüyle heykeller yalnızca bir sanat eseri değil, aynı zamanda eylemleri doğuran mekânlar da üretebilen yapılardır.
Toplumsal hareketlerde halk heykelin birleştirici gücünü kullanır. Eylemler genellikle heykeller etrafında gerçekleşir, kitle ya heykeli ele geçirmeyi ya da heykeli eylemin bir parçası kılmayı tercih eder.
Unutulmamalıdır ki; heykel-eylem ilişkisinde de sanatın toplumla olan her ilişkisinde olduğu gibi karşılıklı bir tamamlama söz konusudur. Heykelle eylem her zaman iç içedir. Birbirlerinin gücüyle büyür, toplumsallaşır ve halka mal olurlar.
Ve sokakları… Ve meydanları… Ve tabii ki sanatı var edip özgürleştiren halklardır.
SİMGELEŞEN HEYKELLER
Heykel bir anlamda da herhangi bir olay, düşünce ya da kişiyi simgeleyerek estetik bir yapıyla bize tekrar sunar. Eylem sanat yoluyla anlatıldığında toplum hafızasında daha gerçek ve kalıcı bir yer edinir.
Kıbrıslı feminist örgüt YKP-fem’in, 25 Kasım Kadına yönelik şiddetle mücadele günü dolayısıyla yaptığı eyleme erkek şiddetine maruz kalıp öldürülen kadınları temsilen hazırladıkları heykellerle katılması bu durumun bir örneğidir.
EYLEMCİ HEYKELLER
Toplumsal direnişlerde ya da isyan ve sivil itaatsizlik eylemlerinde açık alanlardaki heykeller, toplum ve eylem arasındaki sınırları ortadan kaldırır. Böylece sanat, direnişe kendine özgü diliyle destek verir. Bu dil toplumsal belleğin yapılanmasında hem önemli bir rol oynar hem de eylemle gelecek arasında köprü oluşturur. Bu nedenle de özellikle kitlesel direnişlerde eylemciler heykellere de birer eylemci rolü biçerek onu da aktivitenin içine dâhil ederler. Gezi Direnişi sırasında Ankaralı eylemcilerin Kuğulu Park’daki Tunalı Hilmi Bey Heykeli’ne ya da kent sokaklarındaki diğer heykellere gaz maskesi ve direniş sırasında gözünü kaybeden eylemcileri ifade etmesi için kitap okuyan kadın heykelinin gözüne bandaj takılması tam da bu nedenledir. Böylelikle direniş daha kitlesel ve meşru kılınmaktadır.
KİTLELERİ BİRLEŞTİREN HEYKELLER
Hem Kadıköy Altıyol’daki Boğa Heykeli hem de Beşiktaş Çarşı meydanındaki Kartal Heykeli çevrelerindeki tüm toplumsal eylemlerin merkezi olmaktadır. Her iki heykelde fotoğraflara bakıldığında toplumsal kudretin tamamlayıcı bir simgesi gibi durmaktadır. Eylemciler bu heykellerin etrafında yan yana gelerek sınıflandırıcı iktidarın kendilerini baskılarla sokmaya çalıştığı kalıplardan kurtarmaya çalışmaktadır.
Direniş içerisinde heykeller farklı kültürlerde farklı anlamlar yüklenmektedir. Bir anıt ya da insan heykeli olmayan, biri klasik diğeri modern sanatın örneği olan birbirinden oldukça farklı bu iki heykel bunun en güzel örneğidir.
İçgüdüsel olarak kitleler tüm eylemlerini heykeller etrafında yapmaktadır. Geçtiğimiz dönemde yaşadığımız duran adam eylemleri bu bakış açısının örnekleridir. Hatırlanacağı gibi duran adam eylemleri de birçok farklı kentte ve meydanda eş zamanlı olarak heykellerin karşısında durularak yapılmıştır.
DİRENİŞLERİ MEŞRULAŞTIRAN HEYKELLER
Halk, eylemin gerçekliği ve meşruluğunu sanatın gerçekliğiyle birlikte çok daha çabuk kabul etmektedir. Direnişçiler tarafından ele geçirilmiş bir meydan özellikle de o meydanın en önemli unsuru olan heykel iktidarın güç ve otoritesini kaybetmesini sağlayabilir. Bu nedenle de otorite ile karşı direniş arasındaki tüm eylemlerde eylemciler meydandaki heykelleri direnişe dâhil etmek, kolluk güçleri ise kendi kontrolleri altında tutmak için çaba gösterir. Taksim Meydanı ve meydandaki Cumhuriyet Anıtı bu durumun iyi bir örneğidir. Her eylemde siyasi görüş farkı olmaksızın eylemciler bayrakları, flamaları ve pankartlarıyla anıtı kaplamak isterken, polisler irili ufaklı tüm eylemlerde halk ile heykel arasına barikat kurarak bu içiçe geçme durumuna engel olmaya çalışmaktadır.
Evrensel'i Takip Et