05 Nisan 2015 10:00

Üniversiteli kadınların ‘yarı açık cezaevi’

Kadınların ayrımcılığa ve baskıya uğradığı bir diğer alan kadın öğrenci yurtları. Özelinden devlet yurtlarına hemen hemen hepsinde “güvenlik” gerekçesiyle üniversiteli kadınların hem özel hayatları ihlal ediliyor hem de baskıya uğruyorlar.

Paylaş

Kadınlar için geçerli olan uygulamaların hiçbiri yanı başlarındaki erkek yurdu sakinleri için geçerli değil üstelik. Ancak yurt yönetimlerinin kadınların “güvenliği” için uygun gördüğü o kurallar, maalesef ne kadınların gerçek anlamda güvenliğini sağlıyor, ne de tacize uğramalarını engelliyor. Ankara’nın iki önemli üniversitesi ODTÜ ve Hacettepe Üniversitesi’nin Beytepe yerleşkesindeki yurtlarda kalan kadınlar için de durum farklı değil. İki üniversitenin devlet yurtlarında kalan kadınlar açısından akşamları ders çalışmak amacıyla kütüphaneye gitmek bile neredeyse suç; bunu kütüphane yetkililerinin yazılı onayıyla kanıtlamak zorundasınız.

Yurtlardaki bu uygulamaların bir standardı olmadığını da belirtelim. Standart, bu kuralların esnetilmiş hallerinin dahi erkek yurtlarında uygulanmaması. Günlük yaşamımızı zorlaştıran ve özgürlüklerimizi kısıtlayan bu tür uygulamalarının olmadığı, cinsiyet eşitlikçi yurtlar ve kampüsler istiyoruz.

‘ERKEKLERE SERBEST, KADINLARA YASAK’
GÖRÜYORUZ, BİLİYORUZ, KABULLENMİYORUZ

ODTÜ yurtlarından kadınlar
ODTÜ’deki kadın yurtlarında karşılaştığımız sorunlar, görünmeyen bir gündem olarak her daim aklımızın bir köşesindeydi. Yeni yeni konuşmaya, tartışmaya başladığımız bu sıkıntıları günümüzün bir kesitinden bahsederek anlatmak istiyoruz size:
Saat 20.30 civarı odalarımızda ders çalışıyoruz, bazılarımız migren ağrısı tuttuğundan yatağında uzanıyor. Her birimiz kendi derdimizdeyken bir anda elektrikler kesiliyor. 10 dakika içinde bol cinsiyetçi küfürlü, homofobik erkek bağrışları yükselmeye başlıyor. Bu ODTÜ yurtlarında bir “gelenek”. Her kesintide tamamı erkeklerden oluşan kalabalık bir grup, kadın yurtlarının önüne giderek sloganlar atıyor, kadınları aşağı inmeye ya da iç çamaşırı atmaya çağırıyorlar. Bu sırada kimimiz camı-pencereyi kapatıp kesintinin bitmesini beklerken kimimiz de bu “geleneksel festival”e katılıyor. Dakikalarca yurtlar bölgesinde yankılanan cinsiyetçi, homofobik sloganlar hiçbir sorun teşkil etmezken, pencereden atılmış bir iç çamaşırı soruşturmalık oluyor. Hengamenin ardından yurtlar tekrar aydınlanıp sessizliğe kavuşunca, bu kez yurt danışmasından çağrıldığımızı bildiren anons veya telefonlar başlıyor. Aşağı inip yurtta kalmadığımız günlerin “hesabını” veriyoruz. Okulda rahatsızlık veren her uygulamada olduğu gibi bunda da kuralın sadece uygulayıcısı olan personelle karşı karşıya kalıyoruz ve herhangi bir aksaklık ihtimalinde tüm sorumluluk yine onlara yıkılmış halde. 
Daha sonra bir kısmımız yakın zamanda geceleri de açık kalmaya başlamış olan kütüphaneye geçiyor. Ertesi akşam tekrar danışmaya çağrılmamak için kütüphane görevlisinden orada olduğumuza dair belge alıp yurda teslim etmemiz gerek. Bu sırada saat gece yarısına yaklaşıyor ve kadın yurtlarının giriş kapıları görevlilerce kilitlenmeye başlıyor. Bir süre sonra içimizden biri yurdunun kapısının hemen önünde, karşıdaki erkek yurdundan rahatlıkla çıkıp gelmiş olan bir arkadaşıyla sigara içmek için aşağıya iniyor. Bunu yapabilmek için o saatte dışarı çıktığını ve başına gelebilecek olumsuz bir durumdan kendisinin sorumlu olduğunu belirten bir dilekçe yazması gerek. 
Sabaha karşı kapı sesine uyanıyoruz. Kart okutarak yurda girebildiğimiz turnikeler yetmemiş olacak ki tek tek odalara girerek yoklama alıyorlar, hatta birimizi uyandırıp eksik olan kişinin nerede olduğunu soruyorlar. Sabah uyanıp dışarı çıkmak için hazırlanırken telefonlarımız çalıyor. Arayan, ödemesi gecikmiş yurt ücreti için kendileriyle konuşulmuş olan ailelerimiz.

GECE 12’DEN SONRA GELMEK SUÇ
Hacettepe Üniversitesi Yurdundan Bir Kadın 
Ankara’da üniversiteyi kazanmam ve kayıt işlemleri için ilk kez Ankara’ya gelişim her üniversiteli kadının tattığı bir deneyim olsa gerek. Dünyadaki en heyecanlı bekleyiş süreçleri. Üstelik KYK yurduna girmeye de “hak kazanmıştım(!)” Bu kazanılmış hakkın vücut bulmuş hali ise yıkıcıydı. Yurdu ilk gördüğümde ağladığımı hatırlıyorum. Pis, kalabalık, kocaman bir hapishaneye gelmiştim. Oysa insan özgürleşmez miydi eğitimiyle, evden ayrılışıyla? Küçük bir “kuş” muamelesi görürken bir anda kargaların arasına atılmıştık; ben ve birçok kadın arkadaşım.
Ankara’daki ilk bir ayımı KYK’da geçirdim. Merdivensiz ranzalar, sigara içilen “kapalı” yangın merdivenleri, koca odada ışık almayan tek bir pencere oluşu bana “devlet baba”nın güvenli kollarını andırmıyordu. 
Kadın yurdunda kantin ihalesi almış bir erkeğin kadın arkadaşlarımı gözleriyle taciz etmesi artık kimseyi rahatsız etmiyordu. Agorafobili ve klostrofobili insanların geçirdiği krizlere karşın, çalışmayan, doktorsuz bir revir, insanı sakinleştiremiyordu. 
Eksi katlardaki hamam tarzı duşlarda biriken çamur ve özel hayatın gizliliği ihlali kanımı donduruyordu. Gece 22:30’da giriş çıkışın bittiği, 5 dakika gecikmenin disiplin suçu sayıldığı bir yurtta o gün gelmeyeceğinizi bildirmemeniz ve kalacağınız yerin adresini belirtmemeniz halinde atılacağınızdan şüphe yok. Oysa kadın yurdunda geçerli olan bu kuralların, erkek yurdundaki geçersizliği hepimizin kulağına geliyordu.

ÖNCEKİ HABER

Bilmek, yüzleşmek, özür dilemek... İYİLEŞMEK

SONRAKİ HABER

Kadınların seçimi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa