05 Nisan 2015 10:21

Sincan'ın kadın işçilerinden mektup var...

Ne kadar aramızda mesafeler olsa da fabrikada yaşadığımız sorunlar bir kadın olarak benzerlik gösteriyor ve birlikte olmamız birbirimizin sesi olmamız, yalnız olmadığımızı bilmek, hayatımızı daha kolaylaştırır biliyoruz.

Paylaş

Merhaba sevgili Ekmek ve Gül okuyucuları, 

Biz Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde çalışan üç genç kadın işçiyiz. Biraz dertleşmek ve haberleşmek amacıyla bu mektubu yazıyoruz size. Haberleşmekten kastımız Ekmek ve Gül gibi kadınların sesi olan bir dergiyi aramızdaki iletişimi kolaylaştırmak amacıyla kullanabiliriz diye düşünmemiz. Farklı şehirlerde olsak da deneyimlerimiz ve yaşadıklarımız, yaşadığımız sorunları ortadan kaldırmak için bize birer anahtar olabilir diye düşünmekteyiz. Ne kadar aramızda mesafeler olsa da fabrikada yaşadığımız sorunlar bir kadın olarak benzerlik gösteriyor ve birlikte olmamız birbirimizin sesi olmamız, yalnız olmadığımızı bilmek, hayatımızı daha kolaylaştırır biliyoruz.

Yaklaşık 200 kişinin çalıştığı bir fabrikadayız ve 50 kadın işçi var. Kış aylarında bu sayı daha da azalıyor, işler durduğu için değişik sebeplerle önce kadın işçiler işten çıkarılıyor. Bu sebeplerden bazıları “erkeklerle haddinden fazla samimi ilişkiler geliştiriyor olmak.” (Biz bu haddin daha nereye kadar gidebildiğini tam anlayamadık). Fabrika dışında erkek arkadaşlarla görüşmek dedikodu sebebi. Ayrıca müdür ve yardımcılarının özel olarak odaya çekip “Dikkat edin burası böyle bir yer, mümkün olduğu kadar kimseyle konuşmayın canınız sıkılır.” diye alttan alta gözdağı verdiği, kısa ve öz konuşmaların yapıldığı görüşmeler de oluyor. 

Fabrika içinde zaten her şeye karışan yöneticiler dışarıda görüştüğümüz kişilere kadar her şeyi en ince ayrıntısına kadar didikliyorlar ve suçlu, ‘kuyruk sallayan’, ‘laubali olan’ hep biz kadın işçiler oluyoruz. Ama biz tabi ki bunun sebebini biliyoruz. En ufak bir birlik olma olayını dedikodu mekanizmasıyla ortadan kaldırmayı düşünüyorlar. Erkek işçi kardeşlerimizin gözlerini korkutmak, onlara “Bakın siz çalışmazsanız daha ucuza kadınlar var, onlar çalışır, kapıda bulursunuz kendinizi.” diyerek gözdağı vermişlerdi. Bizim de onlara en ufak yakınlaşmamızı “kadının namusu” üzerinden yok etmeye çalışıyorlar. Ama böyle yapmaları bizim dostluğumuzu daha çok arttırıyor.

Tabi sıkıntılar sadece bunlarla bitmiyor. Zam ayında saat ücretimize gelen zammı görünce bir şok daha yaşadık. Adaletsiz bir dağılım, diğer bölümlerde çalışan kadınlar asgari ücretin altında maaş alıyorlar hala... Birlikte hareket etmeye çalışıyoruz; üretimi yavaşlatma, mesaiye kalmama... Bu sefer de birkaç kişiyi işten çıkarıp bizi işten çıkarmakla tehdit ediyorlar. Görünürde bir şey yokmuş gibi ama resmen her gün yönetimle psikolojik bir savaş halindeyiz.

Sonuçta kadın olarak daha farklı ihtiyaçlarımız var. Günde kaç kere lavaboya gittiğimiz, kaç dakika durduğumuz, kiminle lavaboda karşılaştığımıza kadar her şey inceleniyor. Geçtiğimiz hafta bir arkadaş 15 dakika lavaboda kaldığı için müdürün odasına çekildi ve 15 dakika boyunca ne yaptığı soruldu. Çok ironik bir durum. Başka bir ironi de yüksek sesle gülmemiz. Kahkaha atmamız da yasaklandı en son. Neymiş efendim “kadın dediğin hanım hanımcık olacakmış, sesi de pek çıkmayacakmış.” Bülent Arınç modası herhalde bu da. Ama ne kadar sıkarlarsa o kadar işten kaytaracak bir şey buluyoruz, bu da bizim onlara cevabımız oluyor.
Tabi biz de boş durmuyoruz; ne yapabiliriz, nasıl yaparız da bu devran böyle gitmez diye aramızda konuşuyoruz  sürekli. Öncelikle kadınlı erkekli bir dayanışma ağı kurmak gibi bir fikrimiz var, evet zor ama kaybedecek neyimiz var ki. Söz verdik birbirimize, sonuna kadar gideceğiz; ama hepimiz yeniyiz ve daha önce hiç böyle bir şeye kalkışmadık. Bu konuda siz kız kardeşlerimizden yardım istiyoruz. Ne yapabiliriz?  
Birlikte olalım, birlik olalım... 
Cevap yazın bize dört gözle bekliyoruz...

ÖNCEKİ HABER

Cinsiyet körlüğü ve işçi sağlığı kültürü

SONRAKİ HABER

Örgütlenmezsek hiçbir şeyiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa