07 Nisan 2015 00:36

Avukatlar adliye girişinde aranmalı mı?

Paylaş

Yıldız İMREK
Avukat

Orta Çağ yargısı savunma hakkının olmadığı, mutlak iktidarın bireyi cezalandırma, işkence etme, kör kuyulara hapsetme ve böylece kitleler üzerinde korku salmanın “sınırlanmamış-mutlak” aracıydı.
Yargının az çok demokratikleşmesi, örgütlü devlet şiddeti karşısında bireyi, ezilen toplumsal kesimleri, temel hak ve özgürlükleri güvenceye kavuşturması, savunma hakkının ve bu hakkı temsil eden avukatın yargılamaya katılması ile mümkün olmuştur. Sosyal sınıf, milliyet, cinsiyet, dinsel tahakküm karşısında eşit haklar ve adil yargılamanın az-çok gerçekleşme ihtimalinin asıl güvencesi, savunma hakkı ve avukattır.
İşte bu nedenle avukatlık güvenceleri önemlidir. Savunma hakkı ve onun profesyonel temsilcisi avukatın yargılamaya bağımsız, eşit ve etkin katılımı; tam bir dokunulmazlıktan yararlanması ile mümkündür.
Gerek BM Havana Kuralları, gerekse Avrupa Konseyi Avukatlık Prensipleri; devletten ve bireylerden gelecek her türlü müdahaleye karşı, avukatın bağımsızlığının ve dokunulmazlığının sağlanmasını güvence altına alınmasını talep etmektedir. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi devletleri, bu kuralların gereğini yapmak zorundadır.
Avukatlık Kanunu 1. Maddesi avukatı yargının kurucu unsuru olarak tanımlamış, 2. Maddesi tüm kamu ve özel hukuk kurumlarına, görevini yerine getirmede avukata yardımcı olma sorumluluğu yüklemiştir. Yasanın 36. Maddesi, müvekkilinin sırrını saklama yükümlülüğü getirmektedir.

AVUKATIN ÜSTÜ ARANAMAZ
Avukatın dokunulmazlığı ve bağımsızlığı, sadece duruşma salonundaki konumlanış ve dava dosyasındaki belgelerden ibaret değildir. Avukat bürosunda, evinde, yolda, adliye binası içinde savunmayla ilişkili belge ve eşya taşıyabilir. Bu nedenle avukat tüm mekanlarda dokunulmazlıktan yararlanır. Avukat hakkında soruşturma yürütülmesi ve kamu davası açılması, sıkı şartlara ve izne bağlanmıştır. Avukat hakkında; ceza soruşturması kapsamındaki adli arama işlemi, CMK 130. maddesindeki özel usulle ve bizzat savcı vasıtasıyla uygulanabilir. Avukatlık Kanunu 58. maddesi uyarınca, ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri hariç avukatın üstü ve eşyaları aranamaz. Bunun dışına çıkan arama girişimi hukuk dışıdır ve Danıştay 8. Dairesinin 2010 tarihli emsal kararı uyarınca tazminatı gerektirir.
Bu arama yasağının bir nedeni, avukatın mesleği gereği edindiği savunma belge ve araçlarına dair sır saklama yükümlülüğüdür. Bu durumda, avukatın yararlandığı dokunulmazlık durumu; aslında müvekkiline ait savunma hakkının korunması amacına yöneliktir. Diğer nedeni, güç odaklarından gelecek tehdit ve baskılara karşı avukatın saygınlık ve onurunun korunmasıdır. Avukatlık mesleği, niteliği gereği pek çok kez egemen olanla ve çeşitli güç odaklarıyla çatışmaktadır. Avukata tanınan mesleki dokunulmazlık statüsü bir seçkincilik ve ayrıcalık değil; mesleğini tehdit ve baskılara karşı bağımsız olarak yürütebilmesinin zorunlu güvencesidir. Avukatın dokunulmazlığı lütuf değildir. Yüzyıllar süren toplumsal mücadelelerin, deneyimlerin sonucu olarak şekillenmiştir.

ÖZGÜRLÜKTEN GÜVENLİK EKSENİNE YÖNELİNCE...
Devletlerin özgürlük ekseninden güvenlik eksenine yönelmesi, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırıp, bireyi ve ezilen toplumsal kesimleri korumasız bırakmaya dönük uygulamaları avukatları da hedef almadan olmazdı. Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanununda tespit edilen özel yargılama yöntemleriyle, avukatın dava dosyasına erişimi çeşitli oranlarda kısıtlanmıştır. Bu kısıtlama sonucu hakkında soruşturma yürütülen kişi; aleyhine beyan ve delilleri bilmeden, Kafkaesk davalardaki gibi başı-sonu belirsiz bir suçsuzluğu kanıtlama yükümüyle baş başa bırakılmaktadır. Oysa, modern ceza hukuku, masumiyet karinesini esas alır, iddia makamı suçun kanıtlarını göstermek zorundadır. Kısıtlama kararları, adil yargılama ilkesini önemli ölçüde ortadan kaldırmaktadır.
Dosyaya erişimin kısıtlanması, avukata fiziki müdahaleyle tamamlanmak, mümkünse avukatsız yargılama istenmektedir. Totaliter İç Güvenlik Yasası’nın amaçlarından biri de, savunma hakkını ortadan kaldırmaktır. Bunun için, savunma mesleği etkisizleştirilmek yahut Nazi dönemine benzer şekilde devlet avukatlığı sınırlarına çekilmek isteniyor.

HEDEF GÖSTERDİLER
Çağlayan Adliyesinde Savcı Mehmet Selim Kiraz ve 2 eylemcinin öldürülmesiyle sonuçlanan olay sonrası Başbakan ve özellikle Cumhurbaşkanı avukatları hedef gösterdi. Savcıyı rehin alan eylemcilerin avukat cübbesiyle adliyeye girdikleri, cübbelilerin de aranacağı ilan edildi. İstanbul Başsavcısının önce sözlü, sonra yazılı emriyle, avukatlara hukuk dışı arama dayatıldı ve itiraz edenlere, baro başkanı dahil fiziki polis şiddeti uygulandı. Avukatlar tartaklandı, yerlerde sürüklendi, kalkanlarla itildi ve nihayet ters kelepçe yapılarak hukuk dışı şekilde gözaltına alındı. Bütün bunlar; 5 Nisan Avukatlar Günü arifesinde gerçekleşti.
Bu hukuk dışı girişim avukatların direnişiyle karşılaşınca bu kez; “nazik arama” ifadesiyle X-ray cihazı-duyarlı kapı araması tartıştırılıyor. Adliyelerde avukatlara yönelik önleme araması yapılıp yapılamayacağı tartışmasında, savcı ve hakimle eşit hukuk tartışmasına vurgu; “O zaman hepsini arayalım”önermesine dönüştü.

YASAK GÜVENLİK GETİRMEZ
Adliyeler nizalı işlerin görüldüğü yerler olduğundan yurttaşlara yönelik önleme araması yapılmasının geçerli nedenleri olabilir. Ancak, önleme araması dahi, Anayasanın 20. AİHS’nin 8. Maddesi ile korunan özel hayata bir müdahaledir. Bu nedenle hakkın özünü ortadan kaldırmayan, zorunluluk ölçüsünde sınırlı bir müdahale olmak zorundadır. Güvenliği sağlayacak asıl şey; özgürlük, eşitlik ve adalete güvenin sağlanmasıdır.
Adliye binalarında yurttaşlara yönelik önleme araması, hiçbir şekilde avukata-hakim ve savcıya teşmil edilemez. Adliyelerin bu bakımdan havaalanları ve AVM’lerle kıyaslanması mümkün değildir. Adliyeler, hakim, savcı ve avukat için adli görevin ana mekanıdır. Hakim, savcı ve avukat, asli görevlerini icra ettikleri bu mekanda, adli görevi olmayan ve yürütmenin uzantısı durumundaki polis yahut özel güvenlik tarafından aramaya tabi tutulamaz. Aksinin kabul edilmesi, yargı bağımsızlığının, hakim ve savcı teminatının, avukatlık güvenceleri ve bağımsızlığının inkarı olacaktır. Önleme araması yapıldığı takdirde, oluşacak uzun kuyruklar nedeniyle fiilen dava ve işlerin görülmesi de kilitlenmiş olacaktır. Adaletsizliğin kendisi, şiddet üreten bir rezerv olarak daha da belirgin hale gelecektir.

GERİSİ KARA PROPAGANDA
Yargının kurucu unsurları yargıç, savcı ve avukatın bağımsızlığı ve birbirine karşı güvenceleri; tümünün yürütme ve yasamaya karşı bağımsızlığı zedelendiği takdirde bağımsız yargıdan söz etmek mümkün olmayacaktır. Ki bu yargı; suç işleme şüphesi altındaki bu kolluğu dahi yargılamaktadır. Balyoz davasında kolluğu kumpas kurmakla, sahte delil üretmekle suçlayan Hükümet; hangi sebeple bugün, avukattan daha çok kolluğa güvenmemiz gerektiğini açıklayamamaktadır. Bir istatistik çıkarılacak olsa, bütün dünyada en fazla suça bulaşmış meslek gruplarının güvenlik personeli olduğu görülecektir. Avukat-hakim-savcının gününün tamamı veya büyük bölümünü geçirdiği adliye binalarını kendisi için tehlikeli yerler haline getirmesinden nasıl bir çıkarı olacağının akla uygun açıklaması yoktur. Hakim, savcı yahut avukata yönelik somut suç şüphesi varsa, kanunda yazılı soruşturma usulü uygulanacaktır.
Gerisi kara propagandadır. Adliyelerde yargının öznelerine önleme aramasının hukuki temeli yoktur. Otoriter yönetimin, avukatlardan rahatsızlığının yarattığı ihtiyaç dışında, toplumsal bir ihtiyaç da değildir.
Klişe olacak ama, hakikat; herkesin avukata ihtiyacı olabilir. Avukatın dokunulmazlığı, her bireyin haklarının güvencesidir. Başsavcının hukuk yerine yürütmenin talimatlarını uygulaması; baro başkanı dahil avukatlara şiddet uygulanmasına rağmen halen o makamda oturmaya devam etmesi de tarihe not düşülmelidir.

ÖNCEKİ HABER

'KESK'in talepleri, seçim platformumuzun göstergesi’

SONRAKİ HABER

İkitelli OSB’de işçilere 1 Mayıs tatili yok!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa