Bodrum mu, Alaçatı mı? Dersim almaz mısınız?
Şenay AYDEMİR
‘Bakur’un bir sahnesinde PKK gerillaları sanırım Dersim dağlarında orman içinde bir noktada yemek hazırlıyorlar. Katıklarını üzerine serdikleri Milliyet gazetesinin hafta sonu ekinin ilgili sayfasının manşeti şöyle: “Bodrum mu, Alaçatı mı?”
Gerillaların hayatı ve bu manşet arasındaki ironiden daha da ironik olanı o sayfaları okuyan bizler, “Bodrum mu Alaçatı mı?” sorusuyla birlikte yaz tatili için nereye gideceğimizi düşünmeye başlamışken; gerillaların 2013 Newroz’unda Abdullah Öcalan tarafından yapılan ‘sınır dışına çıkma’ çağrısı üzerine bölgeyi terk ediyor oluşları. Onlar için ‘tatil’ mekanı Kandil!
DAĞLARI BIRAKMAK KOLAY DEĞİL
‘38’, ‘5 Nolu Cezaevi: 1980-84’ ve ‘Dr. Şivan’ belgeselleriyle tanıdığımız Çayan Demirel ve bir süre Radikal’de birlikte çalışma fırsatı bulduğum gazeteci ağabeyimiz Ertuğrul Mavioğlu’nun birlikte yönettikleri ‘Bakur’u önemli kılan şey yalnızca yukarıdaki paragrafta dikkat çekilen ‘çelişki’ değil. ‘Bakur’ (Kürtçe kuzey anlamına geliyor), bugüne kadar egemen dilin ‘terörist’ diye paketlediği; sol, sosyalist ve yurtseverlerin ‘Gerilla’ kavramıyla soyutlaştırdığı insanların yanı başına yerleştirdiği kamerasıyla bu savaşçılara bambaşka bir bakışla yaklaşması. Bugüne kadar ‘siyasal’ düzeyde PKK yöneticileri tarafından çok güncel politik gelişmeler ışığında anlatılanların; mücadelenin asli unsurları tarafından dile getirilmesi ‘Bakur’u özel yapan şey.
Örneğin öğreniyoruz ki, Öcalan’ın geri çekilme çağrısı politik olarak doğru bulunsa ve yerine getirilse de gerillalar açısından dağları bırakıp gitmek o kadar kolay olmamış. Kampa yeni katılanlardan anlıyoruz ki, öyle her önüne gelen kabul edilmiyor. Fark ediyoruz ki, herkesin PKK savaşçısı olma gerekçesi başka.
‘Bakur’, egemen dilin on yıllardır tekrarladığı amentülerin doğru olmadığını da gösteriyor. Karşımızda tek bir merkezden çıkmış her konuda aynı düşünen insan topluluğu yok. Hepsinin kendisine ait bir görüşü, mücadelesini kendisi açısından meşrulaştırma gerekçesi var.
Demirel ve Mavioğlu, Dersim, Amed ve Botan’da çeşitli kamplarda gerçekleştirdikleri çekimler sayesinde 30 yıldır savaşan bir örgütün günlük hayatının nasıl işlediğini anlatmakla kalmıyorlar sadece, aynı zamanda bu otuz yılın oluşturduğu geleneğin emarelerini de göstermeyi başarıyorlar. Kameranın kendisini unutturup, ortamın bir parçası haline geldiği belgesel, içine aldığı insanların ‘kişisel’ dünyalarına fazla alan açmadığı için eksik bulunabilir belki ama bu açığını topluluk içinde kendini birey olarak var etme duygusunu başarıyla aktarabildiği için kapatabiliyor.
HEM DEVLETLE HEM ERKEKLE SAVAŞMAK
‘Bakur’un en çarpıcı tarafı kadın gerillaların anlattıkları. PKK içinde kadın hareketinin tarihi, 90’lı yıllarla birlikte kadın savaşçıların örgüte katılımı, ayrı bir kadın örgütlenmesi için verilen mücadeleler. Kadın savaşçıların açık bir yüreklilikle yalnızca devlete karşı değil, aynı zamanda örgüt içindeki erkek iktidarına karşı da yürüttükleri mücadeleye dair anlattıkları; bugün Kürt siyasal hareketinin ‘kadın’ konusundaki hassasiyeti ve eşitlikçi tutumunun ‘hoş’ bir siyasal söylem değil, tarihsel ve zorlu bir mücadelenin sonucunda kazanılmış olduğunu anlamamız için fırsatlar sunuyor. Kadın gerillaların, kadın ve erkek arasındaki egemenlik ilişkisinin tarihsel köklerine ve bu ilişkinin nasıl tersyüz edilip ‘eşit’ bir dünya kurulabileceğine dair söyledikleri özellikle kadın izleyicilerin dikkatinden kaçmayacaktır!
‘Bakur’a dair söyleyebileceğimiz tek ‘fazlalık’, PKK yöneticilerine ihtiyaçtan fazla zaman ayırmış olması. Özellikle içinde bulunduğumuzu dönemde hem yazılı hem de görsel basının ilgi odağında olan ve mücadelelerinin bugünü ve geçmişi hakkında görüşlerini anlatma fırsatı bulan isimlerden durumu bir kez daha dinlemek ‘tekrar’ hissi uyandırıyor.
Film, bugün saat 16.00’da İstanbul Film Festivali kapsamında Atlas Sineması’nda seyirciyle buluşacak. Bu tek gösterim için hâlâ bilet bulma fırsatınız varsa kaçırmayın. Eğer kaçırırsanız da muhtemelen yakın bir gelecekte yeni fırsatlar çıkacaktır.
Not: Filmin yönetmenlerinden Çayan Demirel bir süre önce kalp krizi geçirdi ve tedavi görüyor. Çayan’ın bir an önce iyileşmesini, filminin gösterimlerine katılıp seyircisiyle buluşmasını ve yeni filmlerle karşımıza çıkmasını diliyorum.
Evrensel'i Takip Et