Avukat: Makul Şüpheli
Avukatların farklı kimliklerin dışa yansıması olduğunu ve halkın savunma hakkının güvenceleri olduğunu söyleyen Yeşim, bu düzenlemenin demokrasiyi ve savunma hakkını ortadan da kaldırıldığını söylüyor.

Aybike ONAT
Elif YETİGİN
Kocaeli Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nda Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın rehin alınarak öldürülmesi avukatlar açısından çalışma koşullarında değişiklik yarattı. Adliyelere girişlerde ‘güvenlik amacıyla’ avukatların üzerinin polis tarafından aranması gündeme geldi. Biz de Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyeleri ve geleceğin avukatları olacak arkadaşlarımızla bu koşulları değerlendirmek istedik.
Araştırma görevlisi Oğuzhan Keskin’e uygulamayı sorduğumuzda teoride avukat, savcı ve hakimlerin eşit konumda olduğunu ancak gerçekte duruşma salonlarına bakıldığında bile pratikteki karşılığın bu olmadığını belirtti. “Gördüğümüz üzere hakim ve savcıların yukarıda, avukatların ise aşağıda oturması bile arada bir hiyerarşi olduğunu gösteriyor. Avukatlar ve avukatlık ilişkisi bertaraf edilmeye çalışılıyor.” Diyerek durumu örnekledi.
KILIF HAZIRLANMIŞ
Hocamızın odasından çıkıp kantine gittik orada arkadaşlarımızla buluşabilmek için. İlk olarak birinci sınıf öğrencisi olan Yeşim Ezgi Köse ile sohbet ettik. Yeşim, olayın faturasının avukatlara kesilmesinin doğru olduğunu düşünmüyor. Nedenini sorduğumuzda ise avukatlarla hali hazırda ilgili yapılmak istenen düzenlemelerin bu güvenlik kılıfına sığdırıldığını söylüyor. Olayın nasıl gerçekleştiğine ilişkin de kafasında soru işaretleri var Yeşim’in. Adliyelerin zaten yeteri kadar güvenlik önlemi altında olduğunu söylüyor. “Bu bence devlet eliyle gerçekleştirilen bir olay. Avukatlara yapılan muamele, hukuk devleti değil polis devleti olduğumuzun göstergesi.” Diye de ekliyor. Avukatlar üzerinde kurulan bu baskıyı nasıl yorumladığını sorduğumuzda ise insanların savunma haklarını engellemeye dönük olduğunu söylüyor.
AVUKATLAR CEZALANDIRILIYOR
Dikkat çektiği bir başka nokta ise kutuplaştırma oluyor. ‘Nasıl?’ sorumuza “Baskıların hakim veya savcılara yönelik olmamasını sadece avukatlara yönelik olmasının kutuplaştırma amacının göstergesi” diyerek cevap veriyor. İç Güvenlik Yasası ile bağımsız düşünmemek gerektiğini de ekliyor sözlerine. “ Çünkü İç Güvenlik Yasa tasarısına karşı en sert tepkilerden biri de barolar ve avukatlar tarafından gösterilmişti. Avukatlar üzerinde bir düzenlemeye gitmeleri gerektiğine inanıyorlardı, bunu meşrulaştırmaları gerekiyordu. Durup dururken düzenleme yapmaları tepki çekerdi. Bu durum gerekçe gibi gösterilmeye çalışıldı.” Diye devam ediyor. Avukatların her farklı kimliğin dışa yansıması olduğunu ve halkın savunma hakkının güvenceleri olduğunu söyleyen Yeşim, bu düzenlemenin demokrasiyi ve savunma hakkını ortadan da kaldırıldığını söylüyor. Yeşim’e veda edip birinci sınıf öğrencisi olan Berfin Karakuş’un yanına gidiyoruz bu kez.
HUKUKİ DAYANAK BİLE YOK
Berfin avukatların makul şüpheli olarak gösterildiğini düşünüyor. Hakim ve savcılar gibi avukatların da hukukun temsilcileri olduğunu söyleyen Berfin, avukatlara yapılan bu muamelenin onur kırıcı
olduğunu dile getiriyor. Öne sürülen olası tehlikelerin kaynağının pek tabii hakim ve savcılardan da gelebileceğini belirtiyor. “Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçtan dolayı suçüstü hali dışında avukatların üstü aranamaz. Bu avukatlara tanınan bir ayrıcalık değil bağımsız savunmayı temsil eden avukatların, hak arama özgürlüğü ve sır saklama yükümlülüğü gereğidir. Yanında taşıması gerekli müvekkile ait evrak, belge gibi şeylerin de bu aramaya girmesi nedeniyle müvekkilin de kişilik hakları ihlal edilecektir. Bir insan yok yere olağan şüpheli ilan edilemez ve bunun sonuçlarına katlanmak mecburiyetinde bırakılamaz. Bu kabul, hukuki dayanağı olmayan onur kırıcı bir kabuldür ve insana saygısızlıktır.” Diyerek sonlandırıyor sözlerini.
Evrensel'i Takip Et