Hindistanlı kadınların gözü mücadelede
Hindistan’a rengini veren doğası ya da kentlerdeki dış cephe boya tercihleri değil, kadınları... Saçlarında beyaz, turuncu çiçekleri, ‘sari’ denilen rengarenk geleneksel kıyafetleriyle Hindistan kadınları, sokakların toz sarısıyla ya da gecekondu mahallelerinin yoksulluk grisiyle örtünmesine engel oluyor.

DOSYA: Dünya gözüyle Hindistan
HAZIRLAYAN: Elif GÖRGÜ
Hindistan’a rengini veren doğası ya da kentlerdeki dış cephe boya tercihleri değil, kadınları... Saçlarında beyaz, turuncu çiçekleri, ‘sari’ denilen rengarenk geleneksel kıyafetleriyle Hindistan kadınları, sokakların toz sarısıyla ya da gecekondu mahallelerinin yoksulluk grisiyle örtünmesine engel oluyor.
Her yerdeler... Ama bu her yerdelik durumu Hint kadının kamusal alandaki özgürlüğünden değil, ‘belediye işleri’ olarak özetleyebileceğimiz sokak temizliği, park-bahçe düzenlemesi benzeri işleri çoğunlukla onların -alt kastlardan kadınların- yapıyor olmasından kaynaklanıyor. Her köşe başında, bir eli ‘sari’si düşmesin diye omzunda, yere eğilmiş, çiçek sulayan, süpüren, çöp toplayan kadınları görmek mümkün. Kimi çıplak ayaklı ve hepsi rengarenk.
GİYSİNİN SICAKLA İMTİHANI
Parlak, bol desenli, uzunca bir kumaş parçasının bele dolanarak, kalan kısmının da omza atılarak giyildiği sarinin, yaklaşık 5 bin yıllık tarihi var. İçine, omuzları kapatan, kısa kollu ve göğüsleri ancak örten dar, ince bir bluz giyiliyor. Yarım bluzun amacı, gerektiğinde ‘Sıyrılıp çocuk emzirebilme olanağı tanıması’ diye açıklanıyor. Sıcaklığın 40 dereceyi aştığı ve nemin nefes alma sınırlarını zorladığı yaz aylarında, insanın elinin altında -ya da omzunun üstünde- terini silebileceği bir kumaş parçası olması büyük lüks, ki öyle de yapıyorlar.
Bu, erkekler için de geçerli. Pantolon da yaygın olmakla birlikte çoğunlukla beyaz, geniş bir kumaş parçasını çıplak bacaklarının üzerinden beline dolayarak dolaşan erkek sayısı azımsanmayacak kadar çok. Hava ısındıkça o kumaşın etekleri yukarı doğru çekiştiriliyor, bir noktadan sonra bele sıkıştırılarak bir nevi mini eteğe dönüştürülüyor; nem ter ürettikçe o kumaşın bir ucu alına kadar yükselebiliyor... Hiçbir yerini ‘gereğinden fazla göstermeden’ belindeki etekle alındaki teri silebilme becerisi bütün Hint erkeklerinde mevcut gibi. Serin zamanların yaşandığı bir Türkiye kentinden okuyunca gülümsetebilecek bu manzara, Hindistan sıcağında mendilsiz kalmışlar için gıptayla bakılacak bir konfor aslında.
Öte yandan Haydarabad, Müslüman nüfusun da yoğun olduğu bir kent. Bu yüzden sariyi omzuna atmak yerine başına örten; günlük kıyafetin üzerine sadece gözleri açıkta bırakacak şekilde omuzlara kadar başörtüsü takan, ya da tamamen siyah çarşaf ile baştan ayağa örtünen kadınların sayısı fazla.
SİYASETİN GÖZÜNÜN GÖRMEDİĞİ...
Ancak Hindistan kadınları, gözleri açıkta kaldığı sürece hiçbir örtünmenin kadın güzelliğinin ve gücünün görünmesine engel olamayacağının ulusal kanıtı gibi bakıyorlar insanın yüzüne.
Ülkedeki siyasi hareketlerin gözünün, kadın sorunu karşısında ne kadar açık olduğu ise tartışmalı. Son günümüzde yabancı olmadığımız bir politik tartışmaya, “Bu sol mutlaka birleşmeli” tartışmasına denk geliyoruz. Adının içinde ‘komünist, sosyalist, demokrat’ geçen bir dizi parti ve örgüt temsilcisi, gerici hükümete karşı nasıl ve neden birleşmek gerektiğine dair düzenlenen bir paneldeler. Konuşmacılar arasında hiç kadın olmadığı gibi, kalabalık katılımcılar içinde her yaştan kadının varlığı dikkat çekmesine rağmen söz almıyorlar. Politikaları, belki de en çok kadınları ezen hükümetin el birliğiyle devrilmesi planında, kadınların ellerine kimse uzanmıyor; ülkenin en ilericilerinin gözleri kadınların, sorundaki ve çözümdeki yerlerini görmüyor.
Mevzu yine ‘göz’e gelmişken, başlarken anlattığımız efsaneyi bitirirken yeniden hatırlayalım; Tanrıça Parvati, eşi Tanrı Şiva’nın gözlerini elleriyle kapatır ve bu nedenle Şiva, iki gözünün arasından üçüncü bir göz açar. Bu göz bilgeliğin ve aydınlığın gözüdür; yeniden açıldığında hayatı yıkıp yeniden yaratacak olan gözdür ve unutulmamalı ki bu göz, ancak bir kadının ellerinin müdahalesiyle açılabilmiştir...
'GEÇMİŞİN GELENEKLERİ BUGÜNÜ BELİRLİYOR'
Leela Devi Sharma, Rajastan eyaletinde yaşıyor. “Hindistan toplumunda kadınlara ilahi bir değer verildiği, tanrıçaların katında oldukları algısı var. Fakat pratik yaşamda kadınların çok fazla sorunları var. Erkekler kadınlara saldırıyor, şiddet sorunu devam ediyor. Çeyiz gibi başka sorunlar da var; eğer kadının ailesi yeteri kadar çeyiz vermezse, bu öldürmek için gerekçe sayılabiliyor” diye başlıyor anlatmaya. Hindistan’da evlilik sırasında gelinin ailesi, damadın ailesine ‘dowry’ yani çeyiz adı altında ödeme yapıyor. Ödeme tamamlanamadığı zaman ise damadın ailesi geline yapmadık işkence bırakmıyor. Sadece 2012 yılında 8 binden fazla kadın bu gerekçeyle öldürülmüş ya da dayanamayıp intihar etmiş! Ölen kadınların cesetleri –ya da canlı canlı- genelde damat ya da ailesi tarafından yakıldığı için bu durum “yanan gelinler” diye bir kavram kazandırmış(!) dünya utanç tarihine...
‘SOSYAL ŞEYTANLAR’ KADINI EZİYOR
Sharma, bir başka sorunun da “sati” geleneği olduğunu söylüyor: “Sati geleneğine göre koca öldüğünde cenazesi yakılır ve eşi de onunla birlikte yakılmalıdır. Bugün de bazen uygulanıyor. Fakat uygulanmasa dahi geçmişteki bu gelenekler kadının bugünkü pozisyonunu belirleyen gelenekler aynı zamanda. Hindistan’da hâlâ kadınlar, evden dışarı adım atmaya kalkarlarsa bir dizi problemle karşı karşıya kalabilir. Örneğin geçtiğimiz yıl korkunç bir olay yaşandı. Bir genç kız bir çetenin tecavüzüne uğradı ve öldürüldü. Delhi’de çok büyük yürüyüşler oldu, protestolar oldu ancak bir değişim meydana gelmedi.”
Bu geleneklerin etkisinin hâlâ nasıl bu kadar güçlü olabildiğini sorduğumda ise, “Bu toplumun sosyal şeytanları var. İnsanların çoğu kadınların erkeklerle eşit konumda olabileceğine inanmıyor. Feodalizmin devam ediyor olmasından kaynaklı çok fazla sorun var” yanıtını veriyor.
Kadın sorunu karşısında yeterli örgütlülük olmasa da önemli mücadeleler de yaşanmış.
“Örneğin Udaipur bölgesinde bir kadına saldırı olmuştu, 72 gün boyunca bölgede eylemler yapıldı, mücadele verildi ve sonunda saldırganlar yargılandı” diyor Sharma.
‘YOKSULLUK DEĞİL FEODALİZM KAYNAKLI’
Shuryakiran, 27 yaşında. Mühendis, tek başına yaşıyor. Bu ‘şansı’ Kerela gibi, kadınların toplumsal konumlarının daha iyi olduğu, eğitimin yüksek olduğu bir eyalette doğup büyümüş olmasından geliyor. “Hindistan’da genç bir kadın olmayı nasıl tarif edersin?” sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Başka ülkelerle karşılaştıramam, ayrıca Hindistan’ın her bölgesinde de kadınlar için durum farklı diyebilirim. Ama burada kadın olmak zor. Feodal zihniyetin, feodal sistemin toplum üzerinde etkisi var. Bunun sadece yoksullukla açıklanmasını doğru bulmuyorum. Sadece yoksullar arasında sorun yok, Hindistan’da iyi eğitimli insanlar arasında da feodal zihniyetin etkisi var.
Kadın olduğun zaman farklı davranışla karşılaşıyorsun, hatta bazen insan olarak bile görülmüyorsun. Bazı şeyler değişse de Hindistan’da bunları hâlâ yaşıyoruz. Otobüste yolculuk ederken, hatta işyerinde bile sorunlar yaşadığın oluyor, kötü hissediyorsun. Aşağılandığını hissediyorsun, bu bir tür travma da yaratıyor. Zamanla bununla uğraşmayı ya da görmezden gelmeyi öğreniyorsun, çünkü bunun hakkında konuşmamalısın. Ama Hindistan’ın 28 eyaletinde farklı kültürler var ve Hindistan boyunca kadınların toplumsal durumu değişiklik gösteriyor. Kerela’daki kadınların çok daha ileride olduklarını düşünüyorum, ekonomik olarak daha aktifler aynı zamanda.”
Tecavüz sorununun ise yeni olmadığını sadece uluslararası medyanın ilgisi nedeniyle farkındalığın arttığını söylüyor. Shuryakıran’a göre; “Evet, kadınlar mücadele ediyor. Bazı durumlarda mücadele değişim yaratıyor, örneğin Delhi çete saldırılarında böyle oldu.”
1.5 METREKARELİK ODA İÇİN
Aneese George, Kerela’da yaşıyor. Aynı zamanda “Ev İşçileri Sendikası” yöneticisi. İş hayatındaki eşitsizliklere dikkat çekiyor: “Kadınların çalışma koşulları kötü. Örneğin Kerela’da asgari ücret 230 rupi, fakat kadınlar sadece 150 rupi (2.4 dolar) alıyorlar. Eyalette binlerce kadın ev işlerinde çalışıyor ve bu kadınlar yerel kurumlara bağlı. Yerel ofisler oldukça düşük maaş veriyor. Bunlar geçimi sağlayabilmek için yeterli olmuyor. Kadınların bu alanlarda çalışmasının nedeni ise evlerinin olmaması. Yerel kurumlar çalıştırdıkları kadınlara kalacak yer de veriyor. Kalacak yer dediğim 1.5 metrekare bir oda, çok küçük... Ama evleri yok, bu yüzden buralarda kalıyorlar. Kerela’da kadınlar örneğin belediyelerde temizlik işlerinde çalışıyorlar. Tarım alanlarında çok sayıda kadın var. Genel olarak baktığımızda ise kadınların eğitim sorunu var. Ailelerin tatmin edici yaşam koşulları olmayınca kadınlar cahil bırakılıyorlar. Kerela’da kadınlar daha eğitimli, yüzde 70’inin eğitimi var diyebilirim. Fakat Hindistan’ın geneline baktığımızda kadınların yüzde 40’ının eğitimsiz olduğunu görüyoruz.”
George, cinsel taciz ve tecavüz vakalarının daha çok kuzeydoğu Hindistan’da yaşandığını söylüyor. Bunu bölgede yoksulluk ve eğitimsizliğin yüksek olmasına bağlıyor ve “Eşitsizlik ayrıca bir sorun. Kadınların eşit hakları yok, ikinci sınıf vatandaş görülüyor, erkeklerden aşağı muamele yapılıyor, ataerkil bir ülke burası” diyor.
Her şeye rağmen kadınların güçlendiğine inanıyor Aneese George: “Hindistan’da çok sayıda kadın hareketi var. Bu hareketler kadınlara eğitim ve iş olanakları sağlıyor. Kadın istihdamı için yerel yönetimlerde yüzde 15 kadın çalışan kotası uygulanıyor. Kadınlar güçleniyor diyebiliriz.”
* Hindistan’da her 22 dakikada 1 Kadın tecavüze uğruyor.
* Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde 18. sırada.
* Son 30 yılda 12 milyon kadın kürtaja zorlandı.
* Her 4 erkekten 1’i en az bir defa cinsel şiddete başvuruyor.
* Kısırlaştırma bir devlet politikası ve sadece 2009-2012 arasında baştan savma operasyonlarda çoğu kadın 700’den fazla kişi öldü. En son kasımda 11 kadın daha öldü.
-BİTTİ-
Evrensel'i Takip Et