Ara Dinkjian: Fransa doğumlu babama nerelisin derseniz 'Diyarbakırlıyım' der
Söze udu söyleten Ara Dinkjian’la, sormanın, anlattırmanın dahi ayıp gibi olduğu bir meseleyi konuşmaya daha henüz raflardaki yerini alan 1915-2015 Hakikat ve Umut (Truth & Hope) albümünden başladık. Biz ne sorduysak lafı umuda getirdi Ara Dinkjian, yani hakikate, hoy nazan! Yol yorgunu ama yolunu bilen bir pazar söyleşisi ile misafiriniz bu hafta.
Ayşen GÜVEN
Çeviri: Engin ESEN
10 yıla yaklaşan gazetecilik hayatımın en çok istediğim ve bir o kadar zorlandığım röportajlarından biri oldu bu. Hayata nereden bakarsanız bakın akılla da vicdanla da tarihin taşıdığı satırlarla da koskoyu bir karanlık kapkara bir hüzünle duran Ermeni Soykırımı’nın 100. yılındayız ve ben Ara Dinkjian’la buluşuyorum. Üstelik bu utanç tarihinin 22 Nisan’da İstanbul’da gerçekleşecek anma etkinliğinde sahne almaya gelmiş ABD’den, üstelik röportajdan birkaç saat evvel. Baba-oğul ustaları birlikte yakalamış da oldum aslında. Ancak baba Onnik Dinkjian uzun yolculuktan yorgundu o zaten ailesinin 1915 tehciri ve sonrasındaki hikayeyi ve kaybolmuş yıllarını taşıdığı 86 yıllık ömründe de yeterince yorulmuştu, biz dokunmadık ona. Otelden ayrılmadan önce görebildik, sarılabildik hiç değil. Biz söze udu söyleten Ara Dinkjian’la, sormanın, anlattırmanın dahi ayıp gibi olduğu bir meseleyi konuşmaya daha henüz raflardaki yerini alan 1915-2015 Hakikat ve Umut (Truth & Hope) albümünden başladık. Biz ne sorduysak lafı umuda getirdi Ara Dinkjian, yani hakikate, hoy nazan! Yol yorgunu ama yolunu bilen bir pazar söyleşisi ile misafiriniz bu hafta.
1915-2015 Truth & Hope albümünüz henüz çok taze. Hatta biz bu röportaja gelirken henüz görücüye de çıkmamıştı. Şimdi siz bize hediye de ettiniz, yazıkki dinleyememiş olduk. Peki albümünüz utancın 100 yılına nereden yaklaşıyor?
Bu albümü Türkiye’de yapma konusunda Kalan Müzik’ten özellikle de Hasan Saltık’tan bir davet aldık. Albüme 1915 – 2015 Gerçek ve Umut (Truth & Hope) ismini vermemizin de özel bir anlamı var. Bizce gelecek konusunda umut etmek zorundayız, geçen 100 yıl sonrasına rağmen ama umut edebilmek için de gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor.
Peki gün gibi bu gereklilik önümüzde dururken; bir yanda “yüzleşmeliyiz artık” deyip utancıyla davrananlar var diğer yanda hükümet ve bazı siyasi çevrelerin inkârı hatta hâlâ savunu ısrarı... Tam bir asır sonra memleketinizdeki bu tablo size ne düşündürüyor?
Tabii ki ben bir politikacı değilim, müzisyenim ama bana soracak olursanız; o dönemin kurbanlarından özür dilemek için çok geç çünkü onlar gittiler. Ama şimdiki ve gelecek kuşaklar için bir şeyler yapılabilir ve bence özellikle Türkler açısından yapılması gereken şeyler var. Gelecekteki kuşakları bu yükten kurtarmak için atılması gereken adımlar var. Ne kadar mümkün olabilir bilmiyorum ama sizin de söylediğiniz gibi affetmek, özür dilemek, yüzleşmek iç içe geçen durumlar. Birisi olmadan diğerinin olması mümkün değil.
Bazen insan Ermenilerin sebat ve sükunetine şaşırıyor. Nasıl diyoruz nasıl öfkesiz davranabiliyorlar...
1,5 milyon civarında Ermeninin öldürülmesi üstünden bu meselenin anlaşılması gerçekleşebilecekse her şeye değer, bunun için her şey yapılabilir. Çünkü bu sadece Ermenilerin meselesi değil. Buna benzer durumlar daha sonra yine oldu ve hâlâ olmakta. Mesele sadece Ermeniler değil insanlık meselesi. Çocuklarımıza bir dünya bırakma meselesi.
Albümdeki sözler ve besteler açısından nelere özen gösterdiniz?
Öncelikle bu albümün soykırımın 100. yılında çıkması ayrı bir anlam taşıyor. Bu yüzden şarkıların sözlerinde olsun, ritimlerinde olsun kaybedilen insanların ruhları için dilenen rahmet, üzüntü vurguları ve mücadele duygusu ön planda. Tek istisna albümün son parçası, bir ninni: Lullaby For The Sun. Bu kaydın büyük bölümünde ud şarkıcı ve koro kimliği kazandı. Kutsal şarkılardan oluşan böyle bir albümün udla yorumlanmaması gerektiği söylenebilir. Bu yüzden uda dair tipik süslemelerden kaçınıp yeni bir çalma tarzıyla parçaları kaydettim. Bu arada özellikle şunu da vurgulamak isterim ki; Hasan Saltık bu kaydı istediğimiz her yerde yapabileceğimizi söyledi. İster ABD’de, ister Ermenistan’da, ister Fransa’da... Bizim seçeceğimiz her yerde albümün kaydının olabileceğini söyledi. Bunu bana 2013 yılında halkım için yapmamı söylediğinde şaşırmıştım. Türkiyeli bir Kürtten gelen bu öneri benim için hem çok değerli hem de sıradışıydı.
Fakat Türkiye’de yapmayı seçtiniz. Bunun nedeni neydi?
Bizim birbirimize karşı açık ve diyalog içerisinde olmamız çok önemliydi. Yani albüm için bir araya gelen herkesin. O yüzden burayı tercih ettik. Ayrıca aranjmanlar konusunda Ali Hergel yardımcı oldu ve eşsiz bir iş çıkardı. Bir de İstanbul Strings grubunun kayıtlar sırasında yaptığı katkı da çok büyük. Olayları ve birbirimizi anlayabilmemiz için, parçaların derin anlamını da idrak eden bir ekip olmalıydı. Tüm bunlar için burada olmalıydık ve birlikte çalışmalıydık.
2015’in ilk günlerinde babanız Onnik Dinkjian’ın Diyarbekir Hokin albümü çıktı. Yine birlikte yaptığınız bir çalışmaydı. Öncesindeyse bir Anadolu geziniz var, bu müzikal çalışmaya da Garod (Hasret) filmine de ilham olan. O yolculuğu anlatır mısınız?
Benim babam Fransa doğumlu ama nerelisiniz diye sorduğunuzda size Diyarbakır diyecektir. Aslında 11 yıl öncesine kadar hiçbir zaman Diyarbakır’a gitmemişti ama buna rağmen kendisini Diyarbakırlı olarak hissediyordu bu da bize kimliğin ne kadar önemli bir şey olduğunu gösteriyor. Ben ise ABD’de doğdum ama babam bana aynı kültürel kimliği edinmemi sağladı. Bu yüzden ikimizin birlikte Diyarbakır’a yaptığı yolculuk sırasındaki deneyimleri tarif etmek için kelimeler yetersiz kalır. Albümde babam Ermenice söylüyor şarkıları ama bu Ermenicenin Diyarbakır lehçesi ki belki 15-20 yıl içerisinde bu lehçe yok olacak. Muhtemelen bu süre içinde Diyarbakır’da yaşayan Ermeni toplumu da yok olmuş olabilir. Şunu da söylemek istiyorum; bu albümün yapımında Aytekin Aytaş bize yardımcı oldu ve albümün hazırlanmasında Kürt, Türk ve Ermeni arkadaşlar hep beraber çalıştık. Bunun anlamı bizim için çok büyük. Elbette Garod’un ortaya çıkmasının da.
“Babam bu dünyadan göçmeden.. Gelecek için yapmalıyız” demişsiniz bu çalışma için. Kastınızı biraz açar mısınız?
Daha önce de söylediğim gibi bu albümde Ermenicenin Diyarbakır lehçesiyle şarkıların olması çok önemli çünkü ben bile bu lehçeyi anlamıyorum. Benim annem Harput’tan ve evimizde konuşulan Ermenice bu lehçe değildi çoğu zaman.Bu yüzden babamın söylediği bu şarkıların Diyarbakır lehçesiyle olması çok önemli. Bu adeta bir belgesel niteliğinde. Hatta bu yüzden babama iki parçada şarkı söylememesini sadece konuşmasını söyledim. Böylece sadece şarkı sözü olarak değil o lehçenin kendi müzikal ritminin de yansımasını istedim.
Sizdeki ve babanızdaki Diyarbakır birbirine benziyor mu? Kimde neler eksik neler fazla?
Babamın Diyarbakır’dan bildikleri onun babasının anlattıkları üstündendi. Benim bildiklerim ise benim babamın anlattıkları üzerindendi, yani üçüncü ağızdan. Babam bana göre Diyarbakır’a ilişkin daha açık bir algıya sahip, benimkisi ise ona göre daha kısıtlı.
“Eğer memleketinizin neresi olduğunu biliyorsanız o sesler size mutlaka gelecektir” diye de anlatıyorsunuz müziğinizi. Hiç görmeden, tanımadan da tanır, duyar, anlar mı yani insan sesini/müziğini?
Aslında bunun cevabı oldukça basit; nerede doğmuş olursanız olun bu sizin vücudunuzun içinde, atalarınızdan kalanlar kanınızla birlikte sizinle beraber. Ben ABD’de doğdum, o zamanlar radyoda Beatles, rock’n roll dinlenirdi. Ki bunları çok severim, bunlar da benim bir parçamdır. Aynı zamanda Ermeni müziği, Anadolu kökenlerim de benimle beraberdi ve bunları da seviyorum. O ses sizi hiç bırakmıyor yani.
BABAMIN 100 YILDIR SÖYLENMEYEN ŞARKILARI DİYARBAKIR’DA SÖYLEMESİ HEM GÜZEL HEM DRAMATİK
Anadolu müziğinin en güçlü damarlarından biri olan Ermeni müziğinin köklü geleneğini geçmişten alan bugüne getiren, bize taşıyan isimlersiniz. Onnik Dinkjian bu anlamda bir köşe taşı elbette. Birçok Ermeni müzisyen sizin şarkılarınızı aşındırarak kültürünü, müziğini tanıdı icra etti. Genç Ermeni müzisyenler sizi izliyor siz onları izleyebiliyor musunuz?
Evet, bu doğru... Ama şunu da eklemem gerekir ki; sadece Ermeni müzisyenlere destek olmanın yanında Türkiye’de ve dünyanın her yerindeki genç müzisyenleri desteklemek bizim görevimiz. Çünkü kültür bize ait bir şey değil. Biz onun bugünkü taşıyıcısıyız, sonraki kuşaklara aktarmalıyız ki onlar da kendilerinden sonraki kuşaklara aktarabilsin. Benim yaşça büyük müzisyenlere çok saygım var ve onlardan aldıklarımızı bir sonraki kuşağa aktarmak bizim sorumluluğumuz. Ermeni müzisyenler özelindeyse; her ne kadar Ermeniler bu toprakları terk ettilerse de geleneklerini, müzik kültürlerini diasporada, başka topraklarda devam ettirdiler ve benim babam da bunun en mükemmel örneklerinden bir tanesi. Diğer taraftan tekrar Diyarbakır’a dönüp 100 yıldır söylenmeyen şarkıları orada söylemesi hem çok güzel hem de çok dramatik.
Bu defa babanızla 20 Nisan’da Diyarbakır’da bir konseriniz olacak. Başka bir sahneye misafir değilsiniz, sizin sahneniz...
Ben bunu okuyanlara yalnızca şunu söylemek istiyorum; Hayal edin, kendi kültürünüzün, topraklarınızın dışında bir yerde doğduğunuzu ve 86 yaşınızdayken o topraklara gerip dönüp şarkı söyleyeceğinizi düşünün, hayal edin. Dediğim gibi bunu kelimelerle anlatabilmek çok zor, minnettarız.
22 NİSAN’DA BURADA OLMASAYDIK UMUT BESLEMEMİZ ÇOK ZORDU
Diyarbakır konseri dışında utancın 100. yılında gerçekleşecek büyük bir konserin de arifesindeyiz... 22 Nisan’da İstanbul’da bu vesileyle sahne almak sizi heyecanlandırıyor mu? Ne hissettiriyor?
Yaşadığım bu duyguyu heyecan olarak tarif edemem. Bu soykırımda yitirdiklerimiz için bir anma olacak ve bahsettiğim gibi burada yer almak bizim için çok önemli. Bunun İstanbul’da, Türkiye’de olması ayrıca anlamlı. Eğer o gün burada olmasaydık, dışında kalarak bir umut beklememiz çok zordu. O gün burada olmak gerçekten bizim için çok anlamlı olacak. Sonuçta gerçek belki acı verici ve kabul etmesi zor olabilir ama umut edebilmek için elimizdeki tek şans bu...
ÖLÜME GÖNDERİLEN ERMENİ AYDINLARIN ANISINA ANMA GECESİ
Anadolu Kültür ve Kalan Müzik işbirliğiyle, 1915 yılında ölüme gönderilen Ermeni aydınların anısına “In Memoriam | 24 Nisan” başlıklı bir konser düzenlenecek. Konser, İstanbul Kongre Merkezi’nde, 22 Nisan Çarşamba günü saat 20.30’da gerçekleşecek.
1915 yılında tutuklanan, sürgüne gönderilen ve öldürülen Ermeni aydınların, şairlerin ve yazarların anısına düzenlenecek gecede Kardeş Türküler, Ara Dinkjian ve Onnik Dinkjian, Erkan Oğur, Ertan Tekin, Hasmik Harutyunyan, Karine Hovhannisyan, Haig Yazdjian, Şahan Arzruni, Erman İmayhan, Eileen Khatchadourian, Henning Schmiedt, Haïg Sarikouyoumdjian, Gaguik Mouradian, David Mayoral ve Jordi Savall sahne alacaklar. Zülfü Livaneli’nin “Hommage to Gomidas” bestesi ise ilk kez bu gecede icra edilecek. Gecede ayrıca Ermeni şair ve yazarların eserlerinden okumalar da yer alacak.