Vakit daralıyor! Yüzyıldan geriye

Fevzi ÖZLÜER
Ulus Tarihi Kent Merkezi Projesi kapsamında, Hisarönü’nden, Hacettepe’den kovulanlar bir umut Sincan’a taşınıyor. Hisarönü civarı, yüzyıl öncesinin Ermeni Mahallesi. Büyük Ankara yangını ile tüm izler silinene kadar. Cumhuriyet ile birlikte, Hisarönü’nün demografik yapısında Türkler hakim oluyor. Vadedilen Ermeni mallarından payını alan, alıyor. Emval-i Metruke kapsamında Koç Ailesi’nin kurduğu VEKAM’a ait bağ evi de var. Kasapyanlar’dan el konulan Çankaya Köşkü de... Bir yüz yıldır birkaç bakır kap bize de düşer mi diye bekleyenler değil elbette yeniden sürgüne maruz kalanlar. Yine Ankara’nın zamanı ayarlanmış ustaları, Çıkrıkçılar Yokuşu ve Denizciler Caddesi’nde zanaat öğrendikleri Ermeni ustalarına olduğu gibi yol görünüyor. Ankara’nın tarihi Saat Kulesi’nden, yeni yaşam merkezi olan İslami sermayenin göbeğine olan Sincan Saat Kulesi’ne... Ulus Tarihi Kent Merkezi, yüzyıl sonra yeniden dönüşüme konu oluyor ve kentsel arsaya devlet eliyle el konulan bir alan haline geliyor. Sincan’da Saat Kulesi’ne yakın bir yerden ev bulunursa sınıf atlamış sayılabilirsiniz. Bu yeni cazibe merkezi Sincan Saat Kulesi’nin üzerinde “vakit daralıyor” yazıyor. Evet, vakit daralıyor. Tıpkı yüz yıl önce Sincan Tren İstasyonu’na indirilen, İstanbul’un taş ustalarının ördüğü saat kulelerinde olduğu gibi.
SİNCAN TREN İSTASYONU
“Vakit daralıyor” yazısı tam da bu istasyonda yazılmış. 1915 yılının nisan ayında, Sincan Köyü İstasyon Müdürü Khoren Avakian, İstanbul’dan Ermeni entelektüeller trenle Sincan İstasyonu’na tutuklu indirildiğinde aklından geçirmişti, saat kulesinin bu yazısını. Avakian, getirilen Gregoryen Ermenilerden bir kısmının Ayaş’ta, bir kısmının Elma Dağı civarında, bir kısmının da tehcir yolunda öldürüleceğini hissettiğinde, hükümet konağının önünde de 15 yaşından büyük Ermeniler çoktan toplatılmıştı.
MEYDANLAR
Ölümlerden yeniden kurulan kent meydanlarında “daralan vakti” bekleyenler arasında saat kulesi işçileri de, duvar yapıcıları da vardı. Kimi Sincan İstasyonu’na indirilmişti, kimi de Bağdat-Berlin Demiryolu hattından güneye... İstanbul’dan gelenlerden bir kısmı Osmanlı başkentini son yüzyılda imar eden Ermeni Balyan ailesinin ustalarındandı. Balyanlar ile birlikte Dolmabahçe Saat Kulesini ve Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılının şerefine tüm imparatorluk coğrafyasına yayılan saat kulelerini yapmışlardı. Bir kısmı Mihran Azaryan ile birlikte 1902 yılında İzmit Saat Kulesi’nde çalışmıştı.
Dolmabahçe Saat Kulesi gibi Tophane’de Salıpazarı’nda Nusretiye Saat Kulesi de Ermeni ustaların tuğra çektiği meydana baktı.
Çöküşünün saatini kuran Osmanlı için, bu kuleler merkezi otoritenin bir çığlığı gibiydi. Ergani, Yozgat, Sungurlu, İzmit, Çanakkale, Kayseri gibi onlarca şehre dikilmişti. Dikildiği yerlerde zamanı padişahın mekanı haline getirecekti. Tam da sanki son işleriydi Ermeni ustalarının bu saat kuleleri... 1894-96 arasında yaşadıkları katliamlar ve nihayetinde 1915 ve sonrasında “daralan vakitler” arkalarında bıraktıkları bakır kap kacakları Almanlara ve Avusturyalılara satan bir İttihat Terakki geleneği, arsalarına, bağlarına ve tüm tapulara el koyan yeni İslamcı hakim sınıflar, yüz yıl önce saatleri ayarlamıştı. Anadolu’yu homojenleştirmek, Türk-Müslüman milli bir sermaye sınıfı yaratmak ve bu zemin etrafında batının teknolojisini alan egemen sınıfların kurduğu bir rüyaydı, saat kulesi. Ki zaman hâlâ geçmişe doğru akmaya devam ediyor. Ki zaman hâlâ daralıyor. Sürgünlerin fonksiyonunu alıyor. Gidenler zamanı yük edip gittiler, saat kulesinin dibinde bizden kalansa emval-i metruke.
Evrensel'i Takip Et