26 Nisan 2015 04:48

Bu öğretmen ödevleri kontrol etmiyor

Paylaş

Cömert Uygar ERDEM* 

“Bereketin adı GAP, bu sevdanın adı GAP…” sözlü jingle eşliğinde dönen GAP reklamlarını izlerken çocuktum ve barajların üreteceği enerjiye ülkemizin ihtiyacı olup olmadığı üzerine pek düşünmezdim. “Sağlıklı ve temiz bir çevrede” oyun oynamak istiyordum. Ekonomik kaygılarım ise ebeveynlerimin harçlığıma dair ekonomi politikaları üzerineydi. Devlet ise, bir üst kademede harçlığımdaki artışa yol açacak maaş zammını yapan mekanizmaydı. 

23 Nisan’da Başbakan’ın koltuğuna oturan çocuk Bakan’ımız Enerji sorunundan ve nükleer enerji santralimizin yokluğundan kaynaklı üzüntülerini dile getirdi. Peki bir çocuk neden nükleer santralimiz yok diye üzülür ki? 

Çocukluğumda, genç abi ve ablalarımızın mektuplarını, aşklarını, özlemlerini birbirlerine iletirdik. İlettiğimiz duyguların karşılığını bulduğuna hiç şahit olmadım. Kendisi neden söylemedi cevabını alıyordum hep. 
Belli ki, halen söyleyemediklerimizi çocuklar üzerinden söylemeye çalışıyoruz. Değişen pek bir şey olmamış. Çocuklar üzerinden nükleer santrali savunuyoruz, çocuklar üzerinden nükleer santrallere karşı çıkıyoruz. 

Çocuklar üzerinden iletişim kuranların toplum karşısında düştüğü konumda değişiklik yok. Peki oynanan oyunlar da bir fark var mı?

AKKUYU’NUN ÇOCUKLUĞU

70’li yıllardan bu yana gündemimizi meşgul eden Akkuyu Nükleer Santralinin, bugüne kadar yaptırılmamış olması bir başarı. Bugüne kadar uzayan sürecin ve kurma ısrarının yarattığı atmosfer, nükleer karşıtı hareketin ve halkların duygularını karıştırdı. Çocuklaştık. 

Akkuyu projesi her zaman aklımızdaydı. Derken, Sinop’ta bir NGS projesi ete kemiğe büründü. Sakarya’nın ismi geçti bir zamanlar ama pek üzerinde durulmadı. İğneada ise bir ihtimal olarak aklımızda duruyor. 

ADAM ASMACA OYNADIK AMA KATİLİ BULAMADIK

Rusya ile Akkuyu Nükleer Santrali için uluslararası sözleşme yapmak için masaya oturulduğu günden bu yana nükleer santrali kurdurmamanın bin yolunu araştırıyoruz. Uluslararası bir sözleşmeyle nükleer santral kurulması, iç hukuktaki hareket alanımızı kısıtlıyordu. Haklarını yemeyelim, zekiceydi. 

Rusyalı bir kamu şirketi Türkiye’de nükleer santral kurup, işletecek diye devlet olanakları seferber edildi. Meclis tartışmalarında, kuranların Türk olmaması muhalefetin temel argümanıydı. Fail ile kurulan duygusal bağlar, fiile karşı aldığımız konumu belirliyor. O gece, nükleer santral meclisten geçti. 
Sonra da Akkuyu’nun ÇED süreci başladı. 

BENİM SİLGİM DAHA GÜZEL 

2 Aralık 2011’deAkkuyu Nükleer Güç Santrali ÇED Başvuru dosyası Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunuldu, 23.02.2012 tarihi itibarıyla halkın görüşüne açıldı. ÇED başvuru dosyasını hazırlayan firma, Gerze Termik Santrali projesinin ÇED raporunu da hazırlamıştı. Raporların birinde nükleeri öveyim derken termiği yerin dibine batıran firma, diğer raporda ise termiğin ne kadar temiz enerji sistemi olduğundan dem vuruyordu. Akkuyu NGS projesi ile ilgili 24 Temmuz 2014’te Ankara’da yapılan inceleme ve değerlendirme komisyonu toplantısında bunu dile getirerek Bakanlığa sorduk, siz bu firmaya gerçekten güveniyor musunuz ? O gün yanıt veren olmadı. Sonradan gördük ki, güvenip ÇED Olumlu kararı vermişler. 

DEFTERİNİ VERMEDİ

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan, İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu Toplantısı tutanaklarını, Kurumların projeyle ve ÇED raporuyla ilgili sundukları görüşleri istedik. Vermediler. 

Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’na itiraz ettik. İtirazımız kabul edildi. Bakanlık direndi… Sonunda, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu kararını değişti. Belgeler verilmedi. ÇED raporlarını okuma evresine geldik. Her aşamasında, katılım hakkının aktif olarak kullanılması gereken bir ÇED süreci neden bu kadar gizemliydi? Bu gizlenme korkusunun altından neler çıkacak merak ettik. 

BİZİM ÖĞRETMENDEN İYİ Mİ BİLECEKSİN?

Akkuyu Nükleer Santrali’nin 24 Eylül 2014 tarihli Nihai ÇED raporuna baktık ki, raporun sunulduğu tarihte raporda imzası olduğu söylenen Nükleer Enerji Mühendisi, raporu hazırlayan firmada çalışmıyor. 6 ay önce işten ayrılmış. TMMOB’un başvurusu sonrasında, raporda bulunan imza ile şahsa ait Noter onaylı imza sirkülerindeki imza karşılaştırıldı ki imzalar da uyuşmuyor.  Önceki ÇED raporlarına bakıldı, aynı firmada daha önce çalışan Nükleer Enerji Mühendisinin imzasında da benzer sıkıntılar var. Nükleer enerji mühendislerinin imzaları, başkaları tarafından atılmış. 

Uluslararası bir sözleşme ile nükleer karşıtlarının iç hukuk yolundaki hareket alanını sınırlayan bir projenin raporunda bu kadar basit bir hatanın yapılması; rapora ve ÇED sürecine gösterilen özeni gösteriyordu. TMMOB, sahte imza varlığı nedeniyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvurdu. Bakanlık kriminal incelemeye dahi gerek duymadan bu başvuruyu reddetti. Bakanlık’ın red yazısının ekinde, raporu hazırlayan firmanın yaptığı bir basın açıklaması vardı. Şimdi yargı süreci devam ediyor. 

ÖĞRETMEN NASILSA ÖDEVLERİ OKUMUYOR 

Bin bir zahmet Uluslararası sözleşmeler yapılan, ulusal imkanların seferber edildiği bir projede, bu kadar basit bir hata yapılması, nükleerin risk ve tehlikeleri karşısında gösterilen özenin ve  ciddiyetin derecesini de göz önüne getiriyor. 

Türkçe derslerinin vazgeçilmez ödevi olan kitap özeti çıkarma ödevine karşı geliştirilen bir yöntem vardı. Halen başvuruluyor mu bilmiyorum. Kitabın başından, ortasından ve sonundan alıntılar yaparak metin nihai haline getirildi. Ortaya birbiriyle uyuşmayan paragraflardan oluşan bir metin çıkardı. Bu özensizlik, öğretmen nasılsa okumuyor güvencesinden kaynaklanıyordu. Defteri açtığında, o sayfada o kitabın başlığı ve altında bir yazı örgütlenmesi varsa, ödev yapılmış kabul edilirdi. Sonuç olarak sınıf mevcudu 40’tı ve öğretmenin her ödevi teker teker okuması bir ders saatinde pek de mümkün değildi. 

Bizim Türkçe öğretmenlerimize karşı oynadığımız oyunu birileri de Bakanlık’a karşı oynamış ve kazanmış. 
Kazım Koyuncu’nun gündelik hayatta sıkça aklıma gelen bir sözü var. Diyor ki, “Üst yapıda zeka olmayınca oynanan oyunlar da çocuk oyunu gibi oluyor ama çocuklar ölüyor.”
Peki, sonrasında ne olacak bunu da düşünüyor muyuz? Çocuklar sonrasını genelde düşünmez de. 

*Ekoloji Kolektifi üyesi, Avukat

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Nükleer enerji Türkiye’nin önünü tıkıyor

SONRAKİ HABER

‘Beni radyasyon değil Türkiye’deki sistem kanser etti’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa