‘Kral çıplak’ diyene selam olsun
Herkesin bir hikâyesi, her cinsin bir derdi olan bu dünyadan yazıyorum. Bir kargaşa bir curcuna olarak adlandırdığınız… Amaaan! Dert üstü dert, öyle oldu, böyle oldu hakkım yendi, günaha girdim dediğiniz dünyadan!
Bir şey sunulacaksa eğer, hele bir de bu toplum nazarında aksedecekse otur derdine yan arkadaş! Topluma kızamazsın. Sen de bu oyunun içindesin, verilen kurallara göre oynamak zorundasın. En ufak bir hatada cık… cık… cık… Seslerini duyar gibiyim. İki satır bir şey yazacağım otuz kere düşünüyorum. Olayın psikolojik ezilmişliğine de hiç girmedim.
Peki, ne kadar özgürüm? Özgürlük sınırlarım ne? Özgürlük ne ola ki? Neden uçmak dendiğinde herkesin aklına ‘özgürlük’ gelir? Kocaman bir kara parçasına yukarıdan baktığımız için mi? Gökyüzünün sınırları olmadığı için mi? Sınır neden özgürlük kavramına ters düşer? Muhafazakâr olduğunda özgür olamaz mısın? Özgür insan, hayatı paylaşmayan insan mıdır? Yoksa özgürlük, bencil bir kavram mıdır? (Konuşmaya başladığımdan beri sürekli soru sorduğumu söyler babam.)
Hadi bu sorulara cevap vermeye çalışalım:
‘Özgürlük’ herkesin dilediği gibi yaşadığı, istediği gibi giyindiği, istediği saatte gezdiği, kimsenin kimseye hesap vermediği bir yaşam tarzı değil mi? Böyle sanıyorsunuz? Ve o yüzden uçmak deyince özgürlük geliyor aklınıza…
Ne bu dünyanın ekosisteminde ne de medeniyetlerin kurulu olduğu bu sosyal sistemde böyle bir durum söz konusu olamaz! Çünkü böyle olsaydı ne medeniyet ne kuşaktan kuşağa aktaracağımız bir kültür, ne toplum, ne savaşlar ne de bu savaşları kayda geçen bir tarih olurdu…
Her şeyin bir sınırı varsa özgürlüğün de bir sınırı olmalı. Her birey kendi alanında özgür olmalı. Ne bir başkasının ne de kendi çevresinin alanına girmeden yahut katletmeden! İşte o zaman özgür bir dünya üzerine konuşulabilir…
Özgürlük gerçek tutkuların kontrol altında tutulduğu bir bilinçtir aslında. Birey toplumun özgürlüğü adına kendi arzu ve isteklerine set çekmelidir. Tabi bunu her birey yapmaz kimisi yoğurdun kaymağını yemekle meşgul; kimi arta kalan kırıntılarla… Bir ulus için sadece “alt kültür” olarak nitelenen biz, arzu ve isteklerimize set çekeriz. Ha ne kadar özgür olduğumuzu da söyleyeyim. Aldığımız maaş kadar ya da kazandığımız statü kadar özgürüzdür.
Neden bir bütün olan dünyayı eşit dilimlere bölemezler bilmem. Bir yanda savaşlar bir yanda açlıktan ölen çocuklar bir yanda da kodamanlar… Kendi zihnimizde çatışma varken, barış dolu bir dünyadan bahsedebilir miyiz? Gönül ister ki her yer güllük gülistanlık olsun. Okullar, caddeler, parklar kan yerine barış koksun. Özgürlük paylaşmak olsun! Ama ne yazık!
Bir gün bu yaşanmışlıkların da öfkesi dinecek inanıyorum. Varsın böyle olsun. Şimdilik, yoğurdun kaymağını yiyene helal olsun, “kral çıplak” diyene selam olsun…
Nursaç Bahar / KOCAELİ