YAŞAR KEMAL’İN ROMANLARINDA KADINLAR Toplumsal patlamaların ateşleyicisi
Elbette Yaşar Kemal’le ilgili söylenecek çok söz var; fakat bir kadın okur olarak, Yaşar Kemal’in romanlarında dikkatimi çeken kadın imgelerini saptamak istiyorum izninizle.
Merve KAÇMAZ
“Çukurova’nın Homeros”u, büyük usta Yaşar Kemal’i sonsuzluğa uğurladık 2 Mart’ta. İnce Memed’i ilk elime aldığım günden bu yana Yaşar Kemal’in bende çok ayrı bir yeri olmuştur. O zamana kadar bu muhteşem yazarla karşılaşmadığım için epey üzülmüş ve pişmanlık duymuştum. Elbette Yaşar Kemal’le ilgili söylenecek çok söz var; fakat bir kadın okur olarak, Yaşar Kemal’in romanlarında dikkatimi çeken kadın imgelerini saptamak istiyorum izninizle.
Erkek yazarların yapıtlarını incelediğimizde, Simone de Beauvoir’ın da analiz ettiği gibi kadının politik ve ekonomik alanda ezilmişliği bir altyapı unsuru olarak, yansımasını kadını aşağılayan bir üstyapı unsuru olan sanat ve edebiyatta buluyor. Edebiyatımızda da Cumhuriyet öncesi dönemden başlarsak kadınla bulanık, belli belirsiz bir figüran olarak karşılaşıyoruz. Cumhuriyet dönemine geldiğimizde ise yazarların (Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Peyami Safa burada örnek verilebilir) inanç ve ahlak gibi üstyapısal kurumlarda yaşanacak “bozulmalar”dan endişe duyduklarını görürüz. İdeolojik olarak farklı konumlarda bulunan bu dönemin yazarları, kadın imgesi konusunda iki klişe tipte uzlaşmışlardır. Biri masum, namuslu ve erkek egemenliğine itaat eden kadın olarak çizilirken, diğeri ise Batılılaşmanın etkisi ile yozlaşan, “kötü yola” düşen ya da otoriteye başkaldıran şeytani kadın imajı olarak biçimlendiriliyor.
KANLI CANLI KADIN İMGELERİ
Orhan Kemal, Fakir Baykurt ve Yaşar Kemal ile birlikte edebiyatımızda ruh çözümlemelerinin ötesine geçilerek, sorunların diyalektik olarak çözümlenmesine başlanmıştır. Artık, özgürleşme çabasında olan kadın sınıfsal bir bakış açısıyla ele alınarak, gerçekçi bir şekilde edebi eserlerde yerini almıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki edebiyatta rastladığımızın aksine, ahlak gibi üstyapısal unsurların altyapısal unsurlarından soyutlanmaması ile yaşayan kadın imgeleri yaratılabilmiştir. Bunun başarılabilmesini bahsi geçen yazarların tutarlı, bilimsel ve toplumcu bir dünya görüşüne sahip olmalarına bağlayabiliriz. Yaşar Kemal romanlarında ise “köylü kadın” imgesi hayatımıza girer. Bu kadının karşılaştığı sorunların artık toplumsal ve iktisadi temellerinden bağımsız ele alınmamasının karşılığını kanlı canlı, yaşayan kadın imgelerinde buluyoruz. Kadın, ağalara ve toplumsal düzene karşı mücadelede erkeklerle eşit hatta daha ileriden mücadeleye atılmaktadır.
AĞALARIN KORKTUĞU KADINLAR
Dağın Öte Yüzü serisindeki Meryemce karakterini ele alırsak, güçlü ve saygın bir kadın karakterle karşılaşırız. Bütün olanaklarını yitirmiş köylünün isyanına Meryemce önderlik eder. Kadın, hem iktisadi olarak hem de ataerki tarafından ezilmişliği sonucunda toplumsal patlamaların ateşleyicisi konumundadır. Binboğalar Efsanesi’nde Yaşar Kemal, Yörük kadınlarının yıllarca kendilerine eziyet eden ağaya karşı tepkisi şöyle anlatmıştır:
“...Ve onuncu yılda da haciz geldi. Beydililer neredeyse çırılçıplak, köylere düşüp dilenecekler. Erkekler kazma kürek, tırpan orak, ürünleri daha harmanda hacze gelmiş candarmalara karşı koymak için tarlalara gitmişlerdi. Beydili köyünde hiçbir erkek kalmamıştı. Kadınlar çırpınıp duruyorlar, ölü gibi olacağı bekleşiyorlardı. Tam bu sırada köye Sabit Ağa geldi. Otomobilden indi: ‘Erkekler nerede?’ diye sordu. ‘Harmanlara gittiler’ dedi kadınlar. Sabit Ağa bağırdı: ‘Söyleyin onlara çocuklarınızı öksüz koymasınlar. Candarmaya karşı gelinmez. Hükümete karşı gelmesinler. Şurda kaç yıllık borcunuz kaldı ki?... Otuz dokuz yıl sonra bu köy, bu topraklar sizin.’ Birden bir şeyler oldu. Kadınlarda bir değişiklik, bir kaynaşma. Sabit Ağa her şeyi anladı. Otomobiline doğru kaçmaya başladı. Arkadan taşlar yağıyordu. Önünü de kadınlar kesti. Sabit Ağa tabancasını çekti. Ne kadar kurşunu varsa kadınların üstüne yağdırdı. Beş kadın düştü. Yaralı Kara Melek onu arkadan kavradı, çelmeledi, gelen taşlar da Sabit Ağayı sarsmıştı. Boylu boyunca yere serildi. Sağdan soldan bir taş yağmurudur başladı. Kadınlar sessiz, ama hepsi bir el olmuşlar, yüzlerce taşı Sabit Ağanın üstüne yağdırıyorlardı. Taş yağmuru ne kadar sürdü kimse farkında değil… Sabit Ağanın üstündeki taş öbeği apak gittikçe büyüdü, genişledi. Kadınlar bıkmamış, usanmamış, yorulmamışlar, durmadan öbeğe taş atıyorlar, öbek büyüyordu…”
Yine Yer Demir Gök Bakır’da köylüleri köyden çıkarmak isteyen ağaya karşı kadınların benzer bir tepkisi olmuş, bunun üzerine Adil Ağa kadınlardan korktuğu için köye girememiştir. Bu şekilde, Yaşar Kemal’in birçok romanında kadınların toplumsal patlamaları başlattığına, ağaların kadınlardan korktuğu için temkinli davrandığına tanık oluruz. Yaşar Kemal ve Fakir Baykurt sayesindedir ki, nihayet köy edebiyatımızda kadın etkin, yaşayan bir karakter, kadın insandır.