Ev ve fabrika arasına sıkışan hayaller
1 Mayıs’a giderken Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde çalışan kadınlar olarak arkadaşlarımızla sıkıntılarımızı, dertlerimizi ve taleplerimizi konuştuk. “Nasıl bir dünyada yaşamak istiyorsun?” sorusuna verilen cevap, fabrika ile ev arasında sıkışan hayatların anlatımı oldu.
Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde çalışan kadınlar
Ayşe, 22 yaşında; Organize’nin büyük fabrikalarından birinde çalışıyor. Önümüzdeki ay evlenecek. Haksızlığa gelemeyen bir kadın. Fabrikadaki çalışma saatlerinden ve ücretlerini düzenli alamamaktan dertli. “Nasıl bir dünyada yaşamak istiyorsun?” sorusuna, “Daha iyi ücret ve daha kısa çalışma süreleri” diye cevap veriyor. Ayşe, eve ve ailesine bakmakla yükümlü. Ücretini düzenli alamadığı için banka kredilerini ödeyemediğini söyleyip ekliyor: “Sanki çok paramız varmış gibi faiz ödüyoruz.” İşyerindeki başka bir sıkıntının ise fabrikadaki çalışma düzeninin işçilere göre dizayn edilmemesinden kaynaklanan meslek hastalıkları olduğunu, birçok arkadaşının boyun ve sırt ağrısı rahatsızlığı yaşadığını söylüyor.
PATRON HASTANELERİ YALAN SÖYLÜYOR
Sinem 34 yaşında. Zorunlu tutulan fazla mesailerle günde 12 saati bulan iş günü yüzünden evine, ailesine ve kendine zaman ayıramamaktan yakınıyor. Üstelik işyerindeki yemeklerin iyi olmaması, izin istemenin problem olması, sağlığa sözde önem verilip gerçekte uygulanmaması çalışma ortamını çekilmez hale getiriyor onun için. Haksız yere kesilen mesai ücretleri ise ayrı bir dert oluyor. İş kazası olduğunda, işverenin anlaşma yaptığı hastanelerin yalan söyleyerek, iş kazasını inkâr etmelerinden çok şikâyetçi. Kadınların erkeklerle aynı işi yaptığı halde aynı ücreti alamamasının ciddi bir sorun olduğunu dile getiren Sinem, işçi kadınlara yapılan haksızlıkların son bulmasını, onlara önem verilmesini istediğini söylüyor; kısacası “daha adil bir dünyada yaşamak” istiyor.
NEDEN EŞİT DEĞİLİZ!
Mine de dürüst ve herkesin eşit olduğu bir dünya hayali kuruyor, “Zor ama hayal kurmak da yasak değil ya!” diye ekliyor. Günde 10 saat çalışıyor, eve gidiyor ve ikinci mesaisi de orada başlıyor. “Fabrikada erkekler temizlik dâhil her şeyi yapıyorlar ve kadın işçilerin yaptığı işleri beğenmiyorlar. Anlamadığım, fabrikada her işi yaparken evde neden bir işin ucundan tutmuyorlar” diyerek erkekleri eleştiriyor ve isyan ediyor: “Eve gidiyorum, temizlik, yemek, bulaşık, çocuklar... Yatağa girdiğimde saat en erken 23.30, kocam ise 21.00’de televizyon karşısında, elinde kumanda uyuyakalıyor. Neden eşit değiliz? İkimizde çalışıyoruz oysa ki! Çocuk sadece benim çocuğum mu?”
BİRLİK OLACAĞIMIZA BİRBİRİMİZİ YİYORUZ
Zeynep, Sibel ve Safiye de daha kısa çalışma saatleri ve insanca yaşayacak ücretler istiyor. Üç kadının da derdi aynı; eşleri de çalışıyor, fakat kendi maaşları ek gelir gibi gözüküyor. “Kadınız ya ne yapsak yaranamıyoruz. Ne değerimiz var şu dünyada?” diyor Safiye. Zeynep ise yalansız, dürüst bir dünya istiyor. Bu aralar fabrikadaki diğer kadınların ona yönelik psikolojik baskılarından bıkmış durumda. Diyor ki, “Hepimiz aynı gemideyiz, aynı sıkıntılarımız var, birlik olmamız gerekirken ustabaşının gazına gelip birbirimizi yiyoruz. Ne kadar birlik olursak o kadar güçlü oluruz, hayatımız daha çekilir olur. Zaten ev bir yandan, koca bir yandan, çocuklar bir yandan yoruyor bizi. Neden fabrikada birbirimizi yiyoruz?”
SORUN AYNI, ÇÖZÜM ORTAK
Adil, eşit, dürüst ve yalansız bir dünya istiyor kadınlar. Fabrikalarda hangi kadına sorsak neredeyse aynı cevapları alıyoruz. Güzel bir dünyanın hayali bile uzak geliyor. Kadın olarak ezilmenin yanı sıra bir de işçi olmak, ev ve fabrika arasında sıkışmak hayal kurmalarını bile engelliyor çoğu zaman. Böyle düşününce umutsuz gibi geliyor ama Zeynep buna güzel bir cevap veriyor, “Sorunlar aynı, çözümü de birlik olmak.”