İnsanca isteklerimiz için birleşelim
Çalışma yaşamımdan asla vazgeçmem. Kendimi yenilediğim, kazandığımla ve öğrendiklerimle özgürleştiğim, mücadelemle güçlendiğim bir yaşamdan vazgeçmeyi hiç düşünmedim. Daha fazla kadının iş hayatının içinde olmasını isterim. Haklarını öğrenebilmesi, savunabilmesi için örgütlü bir yaşam sürmelerini isterim.
Merhabalar Sevgili Ekmek ve Gül okurları;
Çalışma hayatımda hepiniz gibi zorluklar yaşadım ve yaşamaya devam ediyorum. Önceden sadece iş hayatı kariyerine odaklı okuma dönemimden sonra, sonunda bir devlet kurumunda sözleşmeli olarak çalışmaya başladım. Etek giyme zorunluluğumuzun olduğu bir dönemdi. Pantolon giyinmenin sakıncası ne idi hala anlayabilmiş değilim. Pantolon serbestliğinden sonra illa ki kumaş dayatması başladı. Kurallara uyarken bir yandan da etrafımda sürekli kaygılı insanları görüyordum. Kaygılarından herkes birbirini denetliyor ve gizlice edep konuşmaları yapıyorlardı. Değişim çok yavaş ilerliyordu ve bana yetmiyordu. Çalışma saatlerim rahattı ve evlilik için de uygundu. Ne garip dimi ‘evlilik için uygun’ çalışma saatlerimin olduğunu düşünmek. Her ne kadar direnme belirtileri göstersem de bilinçaltımda ve çevremde kadının üstüne yüklenen görevi kabul etmiştim. Evlilik yaşamıma alıştıktan sonra hamilelik dönemim geldi ve sözleşmeli olduğum için aldığım her izinin sigorta primimden, maaşımdan düşmesi de arkasından geldi.
ÜÇ EVLİ YAŞAM
Bir yanım sevinç, bir yanım kaygıydı. Bu yüzden işe yürüyerek gidip geliyor, hem spor yapmış oluyordum hem de doğumdan sonra birkaç ay idare edebilecek parayı biriktiriyorduk. Doğumdan sonra dört buçuk ay çalışmadım. Yeniden çalışma hayatıma döndüğümde hiçbir şey eskisi gibi değildi. Daha çok koşturmaca beni bekliyordu. Bu üç beş günlük bir koşturmaca değil, uzun soluklu bir koşturmacaydı, baş döndürücüydü.
Üç evli bir yaşam başladı bizim için. Anneannenin, babaannenin ve kendi evimiz. Oğlum üç ayrı evin kurallarıyla yetişti. Bir yandan da sürekli çocuk gelişimi okuyarak, işlerimi kolaylaştırmaya çalışıyordum. Çalışan annenin çocuklarının yaşamda daha güçlü olduğunu öğrendiğimde içim rahatlamıştı. Geceleri emzirmek için kalkıp sabahları işe gitmek, uyku bölünmeleri, çocuğum hastalanınca işe gidememek, bu durumun işyerince iyi karşılanmaması hayatımı zorlaştırıyordu.
PATRONLAR DOYMAK BİLMİYOR
Özel sektöre geçişimle iş hayatımda ilerlemeye başladım, diğer yandan iş saatlerim daha uzundu artık. Oğlum bir yandan büyüyor, geriye kalan pazar günümü ona ayırmaya çalışıyordum. Evdeki hayat her ne kadar eşit haklar üzerinden kurulmaya çalışılsa da, ataerkil yaşam hâkimdi. Bu yaşam kadınları hayata karşı daha kaygılı ve daha mükemmeliyetçi yapıyor. Sonra bir gün geliyor ve vücut sinyalleri vermeye başlıyor.
Depresyon hafif hafif yerleşmeye ve hayattan zevk almamaya doğru sürüklemeye başlıyor. Özel sektör hiç doymak bilmiyor, ne kadar çalışırsan çalış yetmiyor. Kadın kimliğinle varlığın, patronların işlerine gelince naif, işlerine gelince ezmesi kolay bir şekle dönüştürülüyordu.
Kadınlar iş hayatında daha özverili, düzenli çalışıyorlar. Bu yüzden kadın çalışanlar daha fazla tercih edilmeye başlandı. Tabi bir de kadını güçsüz bulan erkek patronlar ve erkek çalışanların cinsel bakışlarına maruz kalmak, kendini yargılama süreçlerine girmek, öfke patlamaları vs. iş yaşamında sıkça karşılaştığımız sorunlardan bazıları. Erkeklerin daha fazla maaş almasını da hazmedemiyorum. Çoğunluğun evde ayaklarını uzatıp dinlenme moduna geçtiklerini biliyorum. Erkeklerin de iş koşullarının kolay olmadığını görüyorum ama bu durum erkekleri evde kadının ikinci işvereni konumuna getirmez diye düşünüyorum.
ASLA VAZGEÇMEM
Çalışma yaşamımdan asla vazgeçmem. Kendimi yenilediğim, kazandığımla ve öğrendiklerimle özgürleştiğim, mücadelemle güçlendiğim bir yaşamdan vazgeçmeyi hiç düşünmedim. Daha fazla kadının iş hayatının içinde olmasını isterim. Haklarını öğrenebilmesi, savunabilmesi için örgütlü bir yaşam sürmelerini isterim.
Biz iş yaşamındayız, bize kreşler, etütler, spor alanları, ekonomik rahatlıklar, kariyerler vs. sağlamak zorundalar. Bizi dinsel, töresel düşünceleriyle yıldıramamaları için daha çok bilince ihtiyacımız var. Bu yüzden örgütlü yaşam için, dayanışma için, insanca isteklerimiz için birleşmeliyiz.
Elif Bilen TAŞ / ANTALYA