03 Mayıs 2015 03:58

Sıra ‘Yaşamanın bile zor olduğu’ Baltimore’da

Baltimore iki kentin hikayesidir. Inner Harbour yeni restoranlar, evler, Ravens ve Orioles’e ev sahipliği yapan stadyumlarıyla parıldıyor. Batı Baltimore ise tam tersine kepenk kapatan dükkanlar, terk edilmiş evler ve umutsuz çok sayıda insanla dolu. İş yok, okullar kalabalık, sokaklar sert.

Paylaş

Jesse JACKSON*

Sıra Baltimore’da. Siyah bir adam Freddie Gray sokak ortasında durduruldu, yere yatırıldı, polis aracının arkasına sürüklendi ve gözaltında yaşamını yitirdi. 6 polis açığa alındı. Belediye başkanı adalet sözü verdi. Ama kentte Gray’in ailesinin huzur çağrılarına rağmen sonradan şiddete varan gösteriler patlak verdi. Onlarca kişi gözaltına alındı. “Oh Baltimore” diyordu 1978 yılında Nina Simone, “Yaşaması bile ne kadar zor.”
Baltimore iki kentin hikayesidir. Inner Harbour yeni restoranlar, evler, Ravens ve Orioles’e ev sahipliği yapan stadyumlarıyla parıldıyor. Batı Baltimore ise tam tersine kepenk kapatan dükkanlar, terk edilmiş evler ve umutsuz çok sayıda insanla dolu. İş yok, okullar kalabalık, sokaklar sert. Burada çoğu banliyölerde yaşayan polislerin görevi uyuşturucuya karşı savaş vermek ve “düzeni tesis etmek”. Bunun kaçınılmaz sonucu ise toplumun, alev alması için küçük bir kıvılcımın(polis saldırısı örneğin) yeterli olduğu bir çakmaktaşına dönüşmesi.
Bunları daha önce gördük, bu açıdan Baltimore eşsiz değil. Ferguson’da Michael Brown’ı, New York’ta Eric Garner’ı, Florida’da Trayvon Martin’i gördük. Polis şiddetinin birinci sayfaları süslediği bu günlerde her hafta yeni bir dehşet, yeni bir kurban ve yeni bir adaletsizlikle karşılaşıyoruz.
Kameralara yansıyanlar ana olarak teknik bir düzeltmeye odaklanıyor. Ancak asıl ihtiyacımız olan şey bir kültür, karakter değişimi. Polisin yeni bir eğitime ve sorumlu olduğu topluluklarla yeni bir ilişki kurmaya ihtiyacı var. Fakat günün sonunda sorunun yanıtı polis değil. Kıvılcımı onlar yaktı ama problemi doğuran onlar değiller.
Ve biz bunu da daha önce görmüştük. 1968’de Watts’da, Chicago’da, Detroit ve Newark’ta ırkçığa karşı isyanlar başladığında, Lyndon Johnson Kerner Komisyonu’nu isyanın nedenlerini araştırması için toplantıya çağırmıştı. Kerner Raporu ülkenin “biri beyaz biri siyah, eşitsiz ve ayrı iki topluluğa doğru ilerlediğini” yazmıştı. Polis için düzenlemeler talep etmişti ama aynı zamanda yeni iş, yeni ev ve defacto varolan ayrımcılığa son çağrısı yapmıştı. Polisin kötü davranışları çoğunlukla isyanın kıvılcımını yakan şeydir ama temel değişiklikler olmadan soruna çözüm bulunamaz.
Baltimore ve Amerika değişti ama yoksul mahallelerimizin çoğu için gerçeklik aynı. New York Times, yaşları 24 ila 54 arasında olan 6 siyah erkekten birinin sosyal yaşamdan “kaybolduğunu” yazıyor. Bu rakam 1.5 milyon kişiye tekabül ediyor. Ya öldüler ya da hapisteler.  İmalat sanayi sona erdirilip dış ülkelerde üretim yapılmaya başlandığından bu yana iş imkanları da suyunu çekti. Halen ayrımcılık ve adaletsizlik mağduru olan Afro Amerikalıların yaşadığı kitlesel mahpusluk olanaklarını da yok ediyor. Siyahlar arasında resmi işsizlik oranı beyazların iki katı ve bu çalışmak isteyen ama iş bulmaktan ümidini kesmiş olanları kapsamıyor dahi.
Afro Amerikalılara yönelik damgalamalar devam ediyor. Afro Amerikalı çocukların yaramazlıkları sebebiyle cezalandırılması beyaz çocuklara göre çok daha olası! Afro Amerikalı erkeklerin polis tarafından durdurulma ve durdurulduklarında gözaltına alınma olasılığı beyaz erkeklere göre daha yüksek. Tüm bunlar genel olarak Afro Amerikalıları kötü etkiliyor. Harvard’dan Sosyolog Devah Pager’in çalışması sabıkalı bir beyazın sabıkasız bir siyaha göre iş bulma oranının daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Bugünün Amerika’sında bir siyahla, ağır bir suçtan hüküm giymiş birinin iş bulma şansı eşit!
Kentsel yeniden gelişim için gerçek, ciddi planlara ihtiyacımız var. İnsanlara iş bulacak, eğitecek kamusal istihdam projelerine ihtiyacımız var. Emekli fonlarına kefil olarak bunları terk edilmiş evlerin yeniden inşasında değerlendirebiliriz. Genç insanları binaların güneş enerjisi ve verimli enerji izolasyon sistemleriyle yenilenmesi için eğitebiliriz. İşçileri işyerlerinin bulunduğu yere ulaştıracağından emin olduğumuz bir ulaşım sisteminin var olmasını sağlayabiliriz.
Baltimore bize yeniden hatırlattı ki kentlerimiz bir dönüm noktasında. Yeni felaketler yaşanacak, yeni patlamalar bunları takip edecek. Kerner Komisyonu’ndan 50 yıl sonra onun öğrettiklerini görmezden gelmeye devam ediyoruz.

Counterpunch.org’dan çeviren Mithat Fabian SÖZMEN

*ABD’li tanınmış papaz ve yurttaş hakları hareketi aktivisti.

 

ÖNCEKİ HABER

Sivas Katliamı anlatılacaksa Carina’nın günlüğüyle anlatılmalı

SONRAKİ HABER

Kıbrıs’ın seçimlik halleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa