Basın özgürlüğü nasıl ölçülür?
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre Türkiye 180 ülke içinde 149. sırada. Freedom House Basın Özgürlüğü 2015 Raporu’na göre ise ‘özgür olmayan ülke’ statüsünde. Anlaşılan o ki ‘basın özgür değilse bu muhalif gazeteler nasıl yayınlanıyor’ demek kimseye bir şey ifade etmiyor.
Ceren SÖZERİ*
“Türkiye’de basın özgür mü?” son zamanlarda medyayı konu alan konferansların değişmez sorusu. Hükümet yetkililerine sorarsanız en özgür basın bizde. Argümanları ise muhalif gazetelerin varlığı. Öncelikle belirtmek gerekir ki basın özgürlüğü öyle sayıyla ölçülen bir kavram değil. Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde pek çok medya gözlem kuruluşu ülkelerin basın özgürlüğü performansını değerlendirdi. Freedom House’un 29 Nisan’da yayınladığı Basın Özgürlüğü 2015 (Freedom of the Press 2015) adlı raporda dünyada basın özgürlüğüne dair genel gidişatın kötü olduğu vurgulanırken Türkiye internet kısıtlamaları, mahkeme kararı olmaksızın site kapatmalar, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere siyasetçilerin gazetecileri hedef almaları ve medya sahipleri üzerine uyguladıkları baskılar nedeniyle basın özgürlüğünün en hızlı gerilediği ülkeler arasında yer aldı. Aynı gün İnsan Hakları İzleme Örgütü cumhurbaşkanına hakaret gerekçesiyle kovuşturulmaların sona ermesi için Türkiye’ye çağrı yaptı. Üç aylık periyodlarla Türkiye’de medya üzerine baskıları izleyen Bianet 30 Nisan’da yayınladığı son gözlem raporunda öldürülen, hapiste bulunan, saldırıya uğrayan soruşturma geçiren gazetecilere dair bilgiler yayınlandı. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre Türkiye 180 ülke içinde 149. sırada. Freedom House Basın Özgürlüğü 2015 Raporu’na göre ise ‘özgür olmayan ülke’ statüsünde. Anlaşılan o ki ‘basın özgür değilse bu muhalif gazeteler nasıl yayınlanıyor’ demek kimseye bir şey ifade etmiyor.
BASIN NEDEN ÖZGÜR DEĞİL?
Freedom House basın özgürlüğünün durumunu ölçmek için üç kritere bakıyor: Yasal ortam, siyasi ortam ve ekonomik ortam. Biz de buradan yola çıkarak basının neden özgür olmadığını açıklamaya çalışalım. Erol Önderoğlu tarafından hazırlanan BİA Medya Gözlem 2015 Ocak-Şubat-Mart Raporu’na göre 23 gazeteci ve 9 dağıtımcı Nisan 2015’e cezaevinde girdi. Gazetecilerin 14’ü ve dağıtımcıların tamamı Kürt medyasında çalışıyor. Hapisteki gazetecilerin çok büyük bir çoğunluğu Terörle Mücadele Kanunu ya da Türk Ceza Kanunu’nun ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurma’ (madde 220) ve ‘silahlı örgüt’ başlıklı (madde 314) maddelerinde tanımlanan suçlar nedeniyle tutuklu ya da hüküm giymiş durumda. Bu maddelerin değişimi sırasında örgüt suçunun genişletilmesi gazetecilik faaliyetlerinin de örgüt suçu kapsamına girmesinin yolunu açtı. Hrant Dink Davası’nda sekiz yıldır örgüt bulamayan yargı, muhalif gazetecilere örgüt bulmakta zorlanmadı. Yine BİA Medya Gözlem Raporu’na göre son üç ayda iki gazeteciye toplam 4 bin 420 TL para cezası verildi; dört gazeteci ve iki gazeteyle ilgili toplam 1 milyon 520 bin TL’lik tazminat davası açıldı. Hakkında dava açılan gazete ve gazetecilerin tamamının muhalif medyadan olduğunu ve davayı açanların hükümete yakın siyasetçiler ya da kamu görevlileri olduğunun altı çizilmeli.
Gazetecilere ya da gazetelere açılan davaların yalnızca yasal çerçevede kalmadığını, basın üzerinde siyasi baskı aracı haline geldiğini belirtmekte yarar var. Bunun yanı sıra bizzat Erdoğan’ın medya kuruluşlarını arayıp yayın içeriklerine müdahale ettiğine ilişkin iddialar ses kayıtları yoluyla ortaya çıktı.
DAİMİ HÜKÜMET TEMSİLCİLERİ
Halen iddia düzeyinde kalmış olsa da haber kanallarındaki tartışma programlarında ‘daimi hükümet temsilcileri’ne rastlanır oldu. Tartışılması, haberleştirilmesi istenmeyen konularla ilgili sansür olarak nitelendirilebilecek yayın yasakları kondu. Hükümet tarafından akreditasyon uygulamaları arttırıldı hatta Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın cenazesinde bizzat başbakan tarafından akreditasyon uygulandı. Başbakan “bundan sonra herkes söylediği söze dikkat edecek” dedi ve seçimden sonra medyaya yeni düzenlemeler getireceklerini ifade etti. Bunların yanı sıra bu siyasi baskılar nedeniyle yüzlerce gazetecinin işine son verildi.
İşsiz kalan gazetecilerin gidebilecekleri pek fazla medya kuruluşu da kalmadı. Zaten kârlı bir alan olmayan medya, sahiplerine yapılan baskılar ya da başka işleri nedeniyle bu baskılara boyun eğenler nedeniyle ekonomik olarak rasyonel olmaktan tamamen çıktı. Hükümete yakın medya kuruluşları hükümete yakın işadamları arasında el değiştirdi, bu maliyetlere katlananlar başka alanlarda ihalelerle zenginleştirildi. Hükümet kendisine muhalefet ettiğini düşündüğü medya kuruluşlarını ise gerek vergiler, gerek davalar gerekse RTÜK yoluyla cezalandırdı. Küçük ve bağımsız medya kuruluşları bu mali baskılar altında en çok ezilenler oldu.
HİÇBİRİMİZ ÖZGÜR DEĞİLİZ
Sonuç olarak yalnızca hapisteki gazetecilerin sayısı nedeniyle değil, medya üzerindeki yasal, siyasi ve ekonomik baskılar nedeniyle de Türkiye’de basın özgür değil. Gazeteciler bir tarafta hükümetin diğer tarafta patronlarının baskısı altında eziliyorlar. Ancak unutmamak gerekir ki basın özgürlüğü yalnızca gazetecilerin sorunu değil, soru sormaktan, haber yapmaktan korkulan, haber almamızın engellendiği bir ortamda hiçbirimiz özgür değiliz.
*Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi