20. yılında Cartel: 1 numara, en büyük!
Mithat Fabian SÖZMEN
20 yıl önce bugünlerde Türkiye’de bir hayalet dolaşıyordu, Hip Hop hayaleti!
Cartel diye bir grup aniden arz-ı endam etmiş ve milyonlarca kişi sözcükleri o güne kadar alıştığından daha hızlı bir ritimle sıralamaya başlamıştı:
“Cartel 1 numara en büyük, cehennemden çıkan çılgın Türk…”
Memleketin hatırı sayılır bir kesiminin, hep bu anı beklemişçesine Türkçe sözlü ilk rap şarkılarına bağlanmasıyla müzik tarihimizde yeni bir dönem başladı. Cartel’in etkisi tüm dünyada izlerini taşıyan bir kültürün ülkemize taşınmasını sağladı. Yeni gruplar ve rapçiler Hip Hop kültürünün diğer elementleriyle Türkiye’ye yayıldı.
HİP HOP’UN DOĞUMU
2. Dünya Savaşı sonrası ‘Beyaz göçmen’ ve Yahudi ağırlıklı demografik yapısı hızlıca Siyah ve Hispanik göçmenlerle yer değiştiren New York’un Güney Bronx bölgesi Hip Hop’un doğumuna ev sahipliği yaptı.
Kentsel dönüşüm ve işsizlik, tarihi işçi sınıfı mahallesini, yoksulluğun, evsizliğin, güvencesizliğin iyice derinleştiği, çetelerin ve uyuşturucu kullanımının yaygınlaştığı bir yapıya büründürürken bölge halkı 1970 sonrası bağrından yeni bir kültür oluşturarak buna karşı koydu.
Güney Bronx’ın terk edilmiş binalarında başlayan mahalle partilerinde yerel dj’lerin funk, soul, Latin hatta ruh itibariyle folk müziğin elementlerini karıştırarak oluşturduğu yeni “beat”ler işin müzikal yönünü oluşturdu. Ancak Hip Hop, müziğin ötesinde dans, graffitti, dil gibi unsurlarıyla yeni bir kültürel hareketin adı oldu.
HER DAİM TOPLUMSAL VE POLİTİK
80’lerin başında ülke çapında şöhrete kavuşan Grandmaster Flash, Melle Mel gibi isimler Siyahların müziğindeki toplumsal-politik vurguyu Hip Hop’un ülkenin ana sahnesine çıktığı bu ilk anda da devam ettirmiş oldu.
Sınıfsal ve ulusal ayrımcılıkların etkisini yoğun olarak hissettirdiği bir toplumsal katmanın içerisinde şekillenen yeni kültür, ‘They tried to break us but now we’re the breakers’* şeklindeki şarkı sözünde olduğu gibi Hip Hop’u bir mücadele aracına çevirdi. Public Enemy, Niggaz Wit Attitudes(N.W.A.) gibi grupların 90’larda Tupac’lara kadar taşıdığı bu karakterin deformasyonu yine Tupac’ın nesliyle birlikte başlasa da halen etkisini sürdürüyor.
HİP HOP İHRACI VE CARTEL
Hip Hop’un bu özelliği ABD dışına yayılmasıyla etkisini yaygınlaştırdı ve Cartel’in de Almanya’da Bronx’a benzer bir toplumsal gerçeklik içinde doğması tesadüf değildi.
Ezilen, emekçi bir ulusal azınlığın temsilcileri olarak Türkiye gençliği Hip Hop kültürüyle Almanya sokaklarında tanıştı. Göçmenlere yönelik ırkçı saldırılar ‘93’te Solingen yangınıyla zirvesine ulaşırken, çalışma koşulları ve ırkçı ayrımcılık da yerel rapçilerin diline yansımaya başladı.
1995’te Kiel, Nürnberg ve Berlin’den(‘Almanya’nın üç köşesinden’) şans eseri bir araya gelen Erci-E, Karakan ve Da Crime Posse(Cinai Şebeke), Türkiye’de piyasaya sürüleceğinden dahi bihaber oldukları ‘Cartel’ projesine başladılar.
‘TÜRK’ VURGUSU
Cartel’in 3 Mayıs 1995’te çıkan tarihi albümündeki şarkıların pek çoğu bir yönüyle sınıfsal, ulusal baskılara ve bunların ortaya çıkardığı sorunlara vurgu yapıyordu. Ancak şarkılardaki ‘Türk’ vurgusu, Kürtlere karşı şovenizmin etkisinin yoğun olduğu bir dönemde buradaki ayrımcılığın Almanya’da da yaşandığını ortaya koyuyordu.
Cartel, o dönem Almanya’da hiçbir temsilcisi olmayan Türk kökenli göçmen halkın ilk kez etrafında birleşebileceği bir simge oldu. Ve bu yaşanırken Kürtlerle ilişkisi ‘Türk ve Kürt kardeştir/Onları ayıranlar kalleştir’in (Yetmedi mi şarkısı) ötesine geçmediği için milliyetçi bir sahiplenişin yolunu açtı.
Erci-E’nin ‘Sen Türksün’(Almanyalı) şarkısı esasında azınlık bir halkın haksızlıklara isyanını haykırırken tonu itibariyle farklı sahiplenişleri gündeme getirebildi. Oysa şarkıda bahsedilenlerin uğradıkları ırkçı saldırı, polisin saldırganlara değil mağdurlara saldırması gibi unsurlar Kürtlerin ve muhaliflerin burada da Almanya’da da sıkça maruz kaldığı benzer bir muamele.
TÜRKİYE CARTEL’İ NİYE BU KADAR ÇOK SEVDİ?
Cartel, her şeyiyle Almanya’da yaşayan göçmen Türklere seslense de esas patlamasını Türkiye’de yaptı. Bunun sırrı herhalde, yazının başında bahsettiğimiz ‘hayalet’in nihayet çıkmaya yer aradığı koşulları bulması ve Cartel’in müzikal kalitesiyle açıklanabilir.
O dönem 9 yaşında bir tıfıl olarak benim bile Dr. Alban, Vanilla Ice, Snow(Informer) –henüz Tupac ya da B.I.G.’den haberdar değildim- gibi ‘tırt’ olsa da Türkiye’de tanınırlığı olan isimler aracılığıyla yakınlık duyduğu rap müziğe Türkçe sözlerle kavuşmadan duyduğum heyecanı hatırlıyorum. ‘Cartel Türkçesi’nden anlayabildiğimiz kadarıyla tüm şarkıları kısa sürede ezberlemek bizi ‘King Kong gelse de rap yapsak’ -(Hip Hop Reggae in a dance hall style’ın(Dr.Alban-Hello Africa) bu topraklardaki anlaşılış biçimi- seviyesinden ’95 Cartel direkt gelir sana’ya ve daha aşina olduğumuz melodilere terfi ettirmişti ki bu da Cartel’i bize daha yakın kıldı.
MAFFAY’LA CARTEL
Cartel’in orijinal ekibinden Erci-E’nin yanı sıra Bektaş gibi yine göçmen rapçilerin Almanyalı müzisyen Peter Maffay’la 1998’de yaptıkları çalışma(Maffay’la Cartel) Nâzım Hikmet’e varan ‘Halkların kardeşliği’ vurgularına sahip olmasıyla ’95 Cartel’in’ suistimale açık bazı özelliklerini törpülese de ‘95’in popülaritesine erişemedi.
Zaten Cartel de menajer, plak şirketi vs. ile yaşadığı sorunlar nedeniyle 2011’deki cılız albüm dışında bir araya gelemedi. 2011’deki albüm, ‘95’in kalitesinden ve toplumsal içeriğinden uzaktı ve ‘Olmasa da olurdu’ dedirtti.
Türkiye’ye yeni bir müzik tarzını armağan eden bu mütevazı insanlar Almanya’da sade yaşamlarına devam ettiler. ‘Erci-E’, ‘Kabus Kerim’, ‘Alper Ağa’ gibi isimler kendi deyimleriyle hep ‘Aynı kaldı’ ve sevdikleri işi(radyoculuk, rap) yaptılar. Tıpkı Hip Hop’a ebelik yapan Güney Bronx’un ilk yerel dj’leri gibi...
*Türkçeye hakkıyla çevirmek imkansız ama ‘Bizi bozmaya çalıştılar ama şimdi bozanlar(breakdance’e atıf) bizleriz’.